En Japon yönetmen Ozu, ışığı Setsuko kapatsın
Düşünün ki bir ülke sinemasının en gözde aktristlerinden birisiniz. Simgesiniz. Ötesisiniz. İhtiyar yönetmeninizin ölmesinden sonra yapmanız gereken belki de onun gölgesinden sıyrılarak daha yukarı, daha da yukarı, en yukarı, yetmez ondan da yukarı çıkmak olur. Öyle mi? Setsuko ise Ozu’dan sonra sinemayı bırakır ve o günden beridir kimseye demeç vermez, görünmez. Elinin tersiyle neyi ittiğini bilmem söylemeye gerek var mı?
Kamera, tehlikeli bir ilişki biçimidir.
Ya sahip olursun, ya esir. Sinemanın iki yakasının hiçbir zaman bir araya gelemeyecek olması da bu sebepten. İnsanoğlu ile kamera arasındaki savaşın kazananı henüz belli değil. Kuram kuram üstüne buram buram gişe eksen de biçtiğin yine soru işareti oluyor.
Bu çetrefilli sürecin gölgesinden kurtulabilen nadir isimlerden biridir, sinema tarihinin en Japon yönetmeni Yasujiro Ozu… Minimalizmin babalarından olduğu kadar gelenekçiliğin ve yenilikçiliğin de dedelerindendir. Kamerası hareket çekmez. Efendidir. Zindedir aynı zamanda. Boyundan büyük işlere kalkışmaz. Hep göz hizasında, kalbe yakındır objektifi. “Geç Gelen Bahar”ın peşine “Erken Gelen Yaz”ı filme alması aşırı derecede şiirseldir. Ozu’ya göre zaten şiir, seldir.
Sonra yel girer sırtına Tokyo Hikâyesi izlerken. Setsuko Hara çıkar karşına. Bütün kaynanaların gelini, her Anadolu erkeğinin yavuklusu, Japon mu Japon, hanım mı hanımdır. Tebessüm, Setsuko’nun gamzesi için icat edilmiştir.
Özellikle Tokyo Hikâyesi’nde okkalı bir modernizm eleştirisi ve sağlam bir yenilikçilik ortaya koyan Ozu, Setsuko Hara ile çıktığı yolun taşra ile şehir arasında bir yerde son bulmayacağını biliyor olmalıydı.
Doğumu ve ölümü 12 Aralık olan Ozu, 60 yıllık kısa sayılabilecek hayatında onlarca filme imza atar. Ve bunların önemli kısmında aynı oyuncularla çalışır. Setsuko Hara da bunlardan biridir. Fakat aynı zamanda onlardan biri değildir. Öyle ki, Ozu öldükten sonra Setsuko oyunculuğu bırakır. Yani onlarınki basit bir iş birlikteliğinden ötedir. Belki baba-kız, belki komşu, daha çok usta-çırak ve belki de dünbugün gibi bir şeydir. Koltukların yapışkan, makamların kavgacı, insanların birbirinin üzerine basarak yükselengillerden olduğu şu günlerde ne ütopik bir manzara, değil mi?
- Rol aldığı filmlerin siyah-beyaz olması Setusko’nun gözlerinden çoğalan rengârenk geleceğe zerre miskal halel getirmez. Zira ekranın değil, insanın gönlünün renkli olmasıdır esas gereken. Ozu öylesine yol alır ki bahara, yanındadır hep Setsuko Hara. Film isimlerinin bahar ve yaza yüklenmesi de yola dair emaredir.
Ozu’nun dingin, kararlı ve dolu resimlerinin içinden gelip geçen bir çeşit tanımdır Setsuko, ki, Japonların modernizm karşısındaki afallayışları ve artık hepimizin makus talihi olan küresel köy mensubiyetinin tek tip insanı tornada yetiştirme maksadının sonucu olarak kimliksizleşen, köksüzleşen, leşleşen, mahkumlaşan, ukalalaşan, sıradanlaşan göz renklerimizde donuklaşan, birbirinden uzaklaşan, bir bir koyulaşan, ulaşamamaya ulaşan ve dünyanın bütün halklarının haklarına körleşen yerel faşistler oluşumuza tebessümü ile direnen de, efil efil ciğerimize kan kokusu gelirken coğrafyalardan sırtını keseleyenlerin kesesine tükürmeye tek hakkı olan da, kendimizi kaybettiğimiz yalnızlıklara kalabalığın panzehir olacağı zannıyla nisyan üzre debelenirken ilk taşı atma yetkisi verilen de odur. Setsuko’dur.
Sinemanın bir Ozu’su, Ozu’nun ise bir Setsuko’su vardır.
Yek başına Japon kültürünü ayakta tutar. Ya da bize öyle gelir. Fekat gelir. Bir defa izledikten sonra artık her samimi tebessüm size Setsuko gelir. Hoş gelişler ola…
Oyunculuğun, rol yapmanın ötesinde bir şey olduğuna dair fikirleri, bilinçaltınızı üstünüze getire getire çakar Setsuko. Ve bu rol yapmayışın hakkını da Ozu’dan vazgeçmeyerek verir. Düşünün ki bir ülke sinemasının en gözde aktristlerinden birisiniz. Simgesiniz. Ötesisiniz. İhtiyar yönetmeninizin ölmesinden sonra yapmanız gereken belki de onun gölgesinden sıyrılarak daha yukarı, daha da yukarı, en yukarı, yetmez ondan da yukarı çıkmak olur. Öyle mi? Şimdiki zamanda yaşayan rolcülerin hali pürmelaline bakılırsa hiç de ihtimal dışı değil. Setsuko ise Ozu’dan sonra sinemayı bırakır ve o günden beridir kimseye demeç vermez, görünmez. Elinin tersiyle neyi ittiğini bilmem söylemeye gerek var mı?
İnsanoğlunun genellikle teneşire bir öksürük borcu kaldığında anladığı şeyi Ozu ve Setsuko sayesinde anlayabilir miyiz acaba; kimse yalnız başına var olamaz. İnsanı yaşatan, insandır. Yaşayan insanın ölümü ise kendisidir. Ölümü yaşatan da hayattır. Ve hayat, insandır. Dönelim mi başa? Tövbe haşa.