Duvarı alçaltsanız deniz görünür mü?

RASİM DOĞAN
Abone Ol

Bir insanın mezar taşı kaybolmaya başladığında; gerçek yitirilir. Dokundu ise şayet bir şeylere onun yansısı kalır, hakikati. Var olmak böylece anlam kazanır. Dokunduklarımız, yansıları; hakikat…

Yarısına kadar toprağa gömülmüş olan eski bir mezar taşının sizde uyandırdığı duygu nedir?

Fakat burası dünya. Bu kadar. İşte geldik ve gidiyoruz.

Bir insanın mezar taşı kaybolmaya başladığında; onun, bu dünyada yaşadığına dair elde kalan son kanıtlar da silinmiş oluyor aslına bakarsanız. Hiç var olmamış gibi. Belki herkes kadar güldü, belki herkesten biraz daha fazla acı çekti, belki de en çok o yaşadı. Vardı. Fakat burası dünya. Bu kadar. İşte geldik ve gidiyoruz. Gitmemiz mesele değil. Mesele silinmek. Nasıl bir silinme? Yalnızca yarına mı ait? Ben örneğin, bu dünyadan yaşarken silindiğimi hissediyorum. Hiçbir şeye dokunamamışım gibi. Çalışma masamı birileri ziyaret ettiğinde “bu arkadaş buradaymış biraz önce” denilebilecek bir dağınıklığım da yok.

Ticari bir mal olarak Amerika'nın satışı
Cins

Müphem bir boşlukta seyrediyoruz. Hangi nâzeninin koynunda sabahladık ta unuttuk zamanı. Adı geçen mezkûr mahalleye uğramadan tükettik üstelik. Yalnızca doğruları yapmaktan bahsetmiyorum. Yanlışları da yapmaktan. Ama koşturmaktan. İnsanlara dokunmaktan. Varlığım ve yokluğum arasında bir iki çehre yalnızca beni tanımlayan. İşte annem, işte babam, birkaç akrabam ve kardeşlerim. Bir şeylere dokunamamış olmanın verdiği hüzün biraz da.

  • Çepeçevre almış sarmalamış beni, kaburgalarımı çatırdatıyor. Çevrem de olup bitenleri ise vasat bir sinema salonunun arka koltuklarından birinde seyrediyorum sanki. Ben bu dünyadan siliniyorum arkadaş!

Bir insanın mezar taşı kaybolmaya başladığında; onun varlığının dünyadan gelip geçmiş olmasının, daha doğrusu var olmuş olmasının da bir kıymeti harbiyesi kalmamış demektir. Hayat onsuz akıyordur. Evet, her zaman bu böyle olmuştur. Bir şekilde akıp gitmiştir zaman ve içerisinde sörf yapmıştır kimi failler. Bazılarını ise boğmuştur su, bazılarını da sürükleyip bir köşeye atmıştır.

Bir insanın mezar taşı kaybolmaya başladığında; gerçek yitirilir. Dokundu ise şayet bir şeylere onun yansısı kalır, hakikati.

Yokluğu ve varlığı tanımlayan şeyin yalnızca dokunmak olduğuna inanırım.

Ya hakikat, hakikat nedir? Güneşe bakmanın bedeli midir sızım sızım sızlatan bizi? Hakikate dokunmak. Gerçeğin yansısına. Orada parlak ve tek başına duran yüce, her yaklaşanı mı yakar? Ona bakarken kör olmak mıdır mükâfat? Hangi fârik fark ettirebilir peki hakikati, sen yanarken? Ben ise kendime inanmadığım zamanlarda çocukça yakarışlar ile ümit ediyorum. Bir cümle yapıştı bu aralar Tanpınar’dan dilime: “Duvarı alçaltsanız deniz görünür mü?..”

  • Fakat belki de mükâfat, hakikatin tam olarak kendisine tahammüldür. Ve o hakikat, mükâfatı sana getirdiğinde gerçek değil hakiki bir mezar taşın olacaktır.

Aklımızdaki tüm soruları doğru tanımlamalarla giderebiliriz. Gerçek– gerçeklik. Hakikat, gerçeğin bilinçteki yansıması. Elle tutulabilir somut bir nesnenin masada durması gerçektir. Onun zihnimizdeki tasavvuru ise hakikat. Mezar taşları gerçektir. Hakikat, onların zihnimizdeki tasavvuru.

Bunda insan yaşayacak!
Cins

Bir insanın mezar taşı kaybolmaya başladığında; gerçek yitirilir. Dokundu ise şayet bir şeylere onun yansısı kalır, hakikati. Var olmak böylece anlam kazanır. Dokunduklarımız, yansıları; hakikat…

Özetle ey biz; gerçeği bul, insana dokun, hakikatin peşinde ol, -zor olsa da peşinde ol- var ol.