Bilmemek ayıp değil belki nimettir
Ne yapacağımı bilemez haldeydim. Bu işten anlayanlara sordum. "Beckett filtre kahveyse James mırradır. İçebilene aşk olsun. Sana da geçmiş olsun kuzum." dediler. Ben bir hafta kıvrandım.
Samuel Beckett'i bilir misiniz?
Bilmeseniz de sıkıntı yok ben de sonradan öğrendim.
Fakülte hayatında türlü çeşit öğrenci ve bir o kadar farklı hoca ile muhatap olur insan. Belki de insan görmek için gidilir fakülteye. Bizim de edebiyat hocamız ilginç bir insandır. Terzi kesimli takım elbise giyer. Eski model arabası vardır. Eski şairlerden şiirler ezberlememizi ister. Kendine mahsus bir adamdır. Dönem sonunda kendisi bitirme ödevi ister. Herkes bu ödevden pek çekinir çünkü ödev final notu sayılır. Benim ödev konum Beckett ve hayatı idi. Bendeniz ayıptır söylemesi biraz tembelce bir adamım. Rahmetli Şefik dayıma çekmişim. O da imkân olsa yataktan çıkmayacak kadar hayata karşı kayıtsız idi. Ben de tembel teneke olmaya rıza göstererek tembelliğimi sürdürdüm. Düşe kalka fakülte son sınıfa geldim. Fakülte biterse askerlik sonra memuriyet imtihanı sonra evlilik hepsi gözüme büyür ama ne yaparsınız hayat... Samuel Beckett konusunu bana veren hocam bir de akıl verdi, "Fakülte kütüphanemizde güzel kaynak eserler mevcut. Ödevinde faydalanırsın umarım." dedi.
Ben o kaynak eserlere bakınca korktum. Beckett maddesinde sayfalar dolusu malumat vardı. Canım sıkıldı, dışarı çıktım. Elimde çay, aklımda Beckett öylesine bakınırken sağ sola bir ilan dikkatimi çekti, "Tez Yazılır" diyordu ilanda. Hemen numarasını aldım. Aradım. Beckett ödevimden bahsettim. Parada anlaşamadık. Sonra pazarlık ettik. En sonunda anlaştık. Beckett ödevim iki hafta sonra elimdeydi. Bu arada ben de Beckett'in bir eserini okuyarak hazırlık yapacaktım. Beckett'in bir eserini kütüphaneden almak istedim. Ama üzerine çay falan dökerim diye korktum. Paraya kıyıp bir romanını aldım. Yavaş yavaş okurum diyerek bir köşeye koydum. İki haftanın sonunda. Ödevi teslim alacakken bir telefon geldi. Arayan edebiyat hocamızdı. Beni tanımamıştı. "Sizin bir ödeviniz varmış. Oğlum ödevinize yardımcı oluyormuş. Ama ödev bilgisayardan silinmiş. Şu an çok üzgün neyse hatası ben telafi etmeye hazırım" diyordu.
Hiç anlamadım. Sonra hemen telefona sarıldım. Ödev yazacak çocuğu aradım. Sesi kötü geliyordu. "Ödev bilgisayardaydı silinmiş. Tekrar hazırlamam bir haftayı alır." diyordu. Bizim teslim pazartesi günü olduğundan mümkün değil yetişmezdi. Peki, ama edebiyat hocası bu işin neresindeydi? Anlattı. Meğer benim para karşılığı ödevimi yapan çocuk bizim edebiyat hocasının oğluymuş. Para karşılığı ödevimi yaptığını söylememiş. "Arkadaşın dersine yardımcı oluyorum." demiş. Edebiyat hocası da oğlu üzülmesin diye beni aramış. Ben ne yapacağımı şaşırdım. Ödevin teslim tarihi pazartesi yani iki gün var. Bu arada para karşılığı ödevimi yazan çocuk hocanın oğlu çıkmış. Çocuğu aradım, "...bana bak sakın benim ödevden babana bahsetme." diye sıkı sıkı tembihledim. Ödevin pazartesiye kadar ne kadarını yazabilirse yazmasını söyledim. Ben de bir şeyler karalayacaktım. Pazartesi sabah ödevi vermezsek Beckett benim kâbusum olacaktı.
Bu sene okul bitmezse Beckett ödevi hatırına bir senem yanacaktı. İnsan sıkışınca tembellik falan lafta kalıyor. Ben hafta sonumu Beckett ile geçirdim desem yeridir. Hayatını, eserlerinin özetlerini okuduğum gibi romanını da iki gecede bitirdim. Bak açık seçik konuşuyorum iki gün boyunca Beckett okudum da ne anladın dersen sıfır, hiçbir şey anlamadım. Ölünün arkasından konuşmak gibi olmasın ama Beckett yazmış ama bunu insanlar okuyacak diye hiç düşünmemiş. Çok daraldığım zamanlarda acıkırım. Beckett okudukça acıktım. Ne kadar kendimden geçtiysem iki büyük pizza ile beş litre kolayı gömmüşüm. Ama olmadı, pazartesi sabahı ben şişmiş gözler ve Beckett okumaktan perişan olmuş zihnimle fakülteye vardım. Derse girdik. Hoca ödevleri topladı. Benim ödev geceden gelmişti. Sabah gelirken ödevi çıktı almıştım. Ödevi hocaya uzatırken, "sen zahmet etme senin ödevi ben evden aldım" dedi.
Anlaşılan hoca bizim işi çözmüştü. Ben elimde ödev çıktısı öylece kaldım. Hoca bununla yetinmedi. Beni sınıfın önüne çıkardı. Şimdi arkadaşımız bize Beckett'i anlatacak dedi. Ben iki kelam edemedim. Öylece haşlanmış patates gibi yığıldım kaldım. Ders sonunda hoca yanına çağırdı. Oğlunun yaptığı sipariş tez işini yeni öğrendiğini oğluna da ceza olsun diye bilgisayarı elinden aldığını söyledi. Bana da bir ceza kesecekti. Bir hafta içinde James Joyce okuyacak ve anlatacaktım. Tamam hocam deyip çıktım odasından. Ne yapacağımı bilemez haldeydim. Bu işten anlayanlara sordum. "Beckett filtre kahveyse James mırradır. İçebilene aşk olsun. Sana da geçmiş olsun kuzum." dediler. Ben bir hafta kıvrandım. Sonunda hocama gidip yalvardım. "Allah'ını seversen hocam bana okuduğumda anlayacağım birini söyle. Onu tez kadar hacimli hazırlarım ama bana adını bile zor söylediğim yazarları musallat etme." dedim. Sonunda hocamıza ve bana uygun bir yerli yazarda anlaştık. Ben bu sefer tembelliği bir kenara koyup yerli yazarın peşine düştüm.
Diyeceğim o ki Beckett bilmiyorsanız hiç şansınızı zorlamayın oturun oturduğunuz yerde...