3 soruda Ahmet Murat
Her şeyi okumak isteyense kaybolmuştur. Seçimler yapabilmek okumaya dahildir ve o artık seçim yapamamaktadır. Bu durumda yapılması gereken en doğru şey, okumayı terk etmektir.
Neden okuyalım?
Her şeyi okuyabileceğimizi sandığımız sürece bazı şeyleri, her şeyi okuyabileceğimizi anlayınca başka bazı şeyleri, her şeyi okumaya başlamışsak hiçbir şeyi. Açalım: Hayattaki her şey için olduğu gibi okumak için de eşikler var. Çok gençseniz, önünüzde okumanız gereken sınırlı sayıda kitap olduğunu sanabilirsiniz (Diyelim ki iki yüz elli). Bu kitaplar, sevdiğiniz yazarların kitapları, arkadaşlarınızın önerdikleri, sevgilinizin hediye ettikleri, ortamlarda atıf alan, herkes okumuş gibi hakkında şakalı şukalı konuşulabilen kitaplardır. Bunları okusanız, bunları yazanlar kadar bilgili ve edebi olabileceğinize dair bir kanaat uyanır. İşte bu kitaplara “bazı şeyler” diyoruz. Ama seneler geçtikçe, o “bazı şeyler”in bazılarının okunmayı hak etmediğini, bazılarınınsa size hayat boyu eşlik edeceğini anlamaya başlarsınız.
Okuduğunuz kitapları yazanların okudukları yazarları merak etme eşiğine kadar bu sürer. Yazarların yazarlarını tanımaya başlarsınız ve sürpriz! Dünyada okunmayı bekleyen kitaplar dünya kadardır. Bazı insanlar, durmadan, gece gündüz kitap yazmış, kütüphaneler durmadan büyümüş, kütüphanelere aralıksız memurlar atanmış, marangozlar habire kitaplık yapmıştır. En sevdiklerinizden oluşan liste alt üst olur, dahası en sevdikleriniz listesi giderek uzar, hatta bazen en sevdiklerinizi saymanız gerekince, ilk aşklarınızı, o hiç unutmam dediklerinizi unutmaya, zaman içinde de atlamaya başlarsınız. Bu artık bir karar verme eşiğidir: Tamam mı, devam mı? Tamam diyenler, kitapların dünyasına sürülürler. Artık onları bekleyen her şeyi okuyabileceklerine dair bir inançtır. Her şey okunur mu? Delirmişseniz bile olmaz bu.
Zaten bu bir ütopya değil, olsa olsa distopyadır. Ama şu mümkündür: Her şeyi okuyabileceğiniz, okuduklarınızı zihninizde tasnif edebileceğiniz, nelerin işinize yarayacağına dair bir kıstası kullanabileceğiniz bir eşiğe gelmek, işte bu olabilir. Artık her şeyi okumanıza gerek yoktur ama her şeyde sizi ilgilendiren “o şey”i görmeniz de mümkün olmuştur. Bu eşikten itibaren yine “bazı şeyler”e dönme vakti gelmiştir. Ama bunlar “başka bazı şeyler”dir. Okumaya ilk başladığınızda okuduğunuz “bazı şeyler” rastlantısal iken, bu eşikten sonra artık okuyacaklarınızı seçerek ilerlemeniz gerekir. İşte bu seçimler sizin kendi “bazı şeyler”inizi oluşturacaktır. Her şeyi okumak isteyense kaybolmuştur. Seçimler yapabilmek okumaya dahildir ve o artık seçim yapamamaktadır. Bu durumda yapılması gereken en doğru şey, okumayı terk etmektir.
- Nasıl okuyalım?
- Bunun bir formülü varsa bile çok şahsidir. Bu şahsilik sebebiyle de neredeyse tavsiye edilemez ve kullanılamazdır. Yazmak gibi yani. Nasıl yazılacağına, yazarların nasıl yazar olduklarına dair dünya kadar şey okuruz ama masanın başına oturunca bildiğimiz gibi takılırız. Yazmaya başlayan kimseyi bekleyen, vakıf olunabilecek bazı teknik malumatı kısmen unutur gibi yaparak, kendisinin bile tam olarak takip edemediği bir büyülenme içinde yazmayı sürdürmektir. Yazmayı açıklayamazsınız. Niçin öyle değil de böyle yazdığınızı, o telmihi, o benzetmeyi, o kelimeyi nereden bulduğunuzu açıklayamazsınız. Okumak da böyle geliyor bana. Okurken, aynı şeyleri farklı ve çok şahsi biçimde okuyoruz. Aynı kitapları okuyanların sonunda aynı insanlara dönüşmemelerini açıklayamayız yoksa.
Ne okuyalım?
Huysuzluk yapmak istemiyorum ama yine de sormak istiyorum: Bunun bir cevabı var mı peki? Okumanın çok makul ve ikna edici sebepleri sebebiyle mi okur olduk, sorarım kendimize. Hiç de öyle değil. Sokakta, hayatta, kalabalıkta, sahada yapamadığımız için okur olduk. İyi oldu, kötü oldu, o ayrı mesele. Ama belli sebeplerle kitaplara sardırdığımızı düşünmüyorum. Okumanın kolayımıza gelmesi sebebiyle, mizacımızın bizi oraya sürüklemesi sebebiyle okuyoruz bence. Kitap insanıysanız, sebebe ihtiyacınız yok. Kitap insanı değilseniz, sizi ikna edecek sebep yok.