Savaş sığınağından sanat galerisine dönüşüm: Arnavutluk Koruganları
Arnavutluk’u ziyaret eden birçok kişi, en ücra yerlerde dahi kimi zaman tekil, kimi zaman ise kümelenmiş; adeta ‘’beton mantarları’’ andıran yapılar fark ediyor. Bu yapılar; Arnavutluk’ta 1945-85 yılları arasında devlet başkanı olan Enver Hoca yönetiminde; ülkeyi bir işgal durumunda savunmak için inşa edilmiş, sayıları 750.000’i aşan korugan ve sığınaklar olarak karşımıza çıkıyor. Bu yapı birimlerini uçsuz bucaksız dağlardan, deniz ve göl kıyılarına, mezarlıklardan en işlek kent merkezlerine kadar her yerde görebilmek mümkün. Beklenen işgallerin hiçbir zaman gerçekleşmemesi sebebiyle de, bugün bu yapıların birçoğu, adeta mekânsal hayaletlere dönüşmüş durumdalar. Pek azı ise her şeye rağmen işlev değiştirip, geçmişten günümüze bir perde aralayarak mimari bir mekân oluşturmayı başarıyor.
Koruganlar, içinde bir veya birden fazla askerin, savaş koşullarında güvenli bir şekilde mevzilenmek için kullandığı askeri birimler olarak biliniyor. Ülkemizde ‘Çakmak Hattı’ adı verilen savunma planı neticesinde inşa edilmiş benzer birçok korugan da bulunmakta. Arnavutluk’ta büyük bir işgal beklentisinde olan devlet başkanı Enver Hoca’nın emriyle İkinci Dünya Savaşı’nın bitişinden kendisinin vefatına kadar 750.000 üzerinde korugan ve sığınak inşa ediliyor. İlgili yapılar genel olarak; hızlı imalat ve dayanıklılık isteği sebebiyle prefabrik betonarme parçalardan üretiliyor. İmalatlarda temel olarak ‘S-M-L’ olmak üzere üç boyut tipi ve ‘Ateş Noktası’- ‘Ateş Merkezi’ adlı iki birleşim tipi kullanılıyor.
1950’li yıllarda korugan ve sığınakların tasarım ve üretim şefliğine askeri mühendis ve tasarımcı Josif Zagali getiriliyor. Zagali, korugan tasarımlarında temel olarak bir kubbe, kubbeyi taşıyan içi boş bir silindir ve bu silindiri çevreleyen daha büyük bir silindir kullanıyor. Hacimler arasındaki boşluklarda toprak dolgu tercih ediliyor. Yapı birimleri betonarme ve yerinde monte edilebilecek şekilde, prefabrik olarak imal ediliyor.
‘’Bunkerizasyon’’ politikası adı verilen bu imalatlar sonucunda, Arnavutluk’ta kilometrekare başına yaklaşık 6 korugan düşüyordu. Bir korugan inşa etmenin maliyetinin neredeyse iki konut odasının inşa maliyetine eşit olduğu düşünüldüğünde uzmanlar, 750.000 korugana harcanan kaynağın, aynı dönemde ülkedeki konut sorununu bitirebilecek miktarda olduğunu belirtiyor.
Savaşmak amacıyla inşa edilen koruganların yanı sıra, olası bir nükleer veya konvansiyonel saldırıda da özellikle devlet erkânının sığınabilmesi amacıyla birçok yüksek güvenlikli sığınak da imal ediliyor. İmalatlar süresince yılda 70-100 arası işçi vefat ediyor. Bunların yanında, ülkenin kalkınmaya ve ekonomik gelişime ayrılan kaynakları kesintiye uğruyor, ekilebilir tarım arazileri ise ciddi bir kayıp yaşıyor.
Günümüzde ise beklenen düşmanın hiç gelmemesiyle unutulmaya yüz tutmuş tüm bu yapılar, Arnavutluk halkı için üzücü bir dönemi ve heba olmuş kaynakları hatırlatıyor. Yıkılmak istenseler de dayanıklılıkları sebebiyle bu seçenek oldukça maliyetli ve zorlayıcı oluyor. Bu nedenle mümkün olan bölgelerde halk ve kamu, koruganları nitelikli mekanlara dönüştürmeyi amaçlıyor. Günümüzdeki örnekleri inceleyecek olursak, bu hedefin başarıldığı ve günden güne değerlendirilen korugan sayısının arttığını görülebiliyor.
Şehir merkezlerinin dışındaki kırsallarda kalan koruganlar genelde malzeme deposu veya hayvan barınağı olarak kullanılıyor. Birimlerin ihtiyaç sahibi insanlar tarafından barınma amaçlı kullanıldığı da gözlemlenebiliyor. Sahil kesimlerinde bulunanlar ise, hostel, gölgelik, büfe ve restoran gibi çeşitli işlevlere ev sahipliği yapıyor.
Büyük ölçekli sığınaklarda mekânsal kullanımlar, sığınaklardaki gündelik hayat, geçmişte kullanılan objeler, dekorasyon ve terminolojiyle kapsamlı bir şekilde anlatılıyor. Duvar ve tavanlarda ise bu mekanların kötü şöhretine tanıklık etmiş kurbanların fotoğraflarına yer verilerek anıları yad ediliyor.
Arnavutluk’un ‘beton mantarları’ koruganlar; ‘beklenen düşman’ın izinde uzun yıllar boyunca bir ülkeyi çepeçevre sarmaya devam etti. Kimileri için bir gereklilik, kimileri için ise heba edilmiş kaynaklar olan bu yapılar varlığını bugün dahi etkin bir biçimde şehrin çehresinde hissettiriyor. Fakat halk, onları üzücü hatıralarıyla kabullenmek yerine geliştirmek yönünde atılımlarda bulunuyor. Mekanların kötü şöhretleri, yerini toplumun ilgisini günden güne cezbeden özgün mimari dönüşümlere bırakıyor. Bu yönüyle Arnavutluk koruganları, tüm dünyada işlevini yitirmiş ve unutulmaya yüz tutmuş mekânlar için bir vizyon oluşturmaya devam ediyor.