Pritzker Mimarlık Ödülü’nü ilk kazanan isim: Philip Johnson

ÖMER TALHA UĞUR
Abone Ol

Amerikalı mimar Philip Johnson, hem Uluslararası Stili tanıtması hem de post modernist mimarinin tanımlanmasında önemli bir rol oynar. Pritzker Mimarlık Ödülü'ne layık görülen ilk kişi olan Johnson, mimarlığın en etkin isimlerinden biri olarak bilinir.

The International Style: Architecture Since 1922 Exhibition.

Philip Johnson, 8 Temmuz 1906’da Cleveland, Ohio’da doğar. Harvard Üniversitesi felsefe bölümünde; filoloji, tarih, felsefe ve Sokrates öncesi düşünürler üzerine eğitim aldıktan sonra 1927’de mezun olur. Eğitiminin ardından Avrupa’da klasik ve Gotik mimarinin örneklerini ziyaret eder ve modernist mimarlar üzerine çalışan tarihçi Henry-Russell Hitchcock ile tanışma fırsatı bulur.

1928’de halihazırda EXPO 1929 için Alman Pavyonu üzerine çalışan Ludwig Mies van der Rohe ile tanışması modern mimari hakkında düşüncelerini etkiler. 1930’da New York’taki Modern Sanat Müzesi’nin (MoMA) mimarlık departmanına katılır. 1932’de Hitchcock ve Alfred Barr ile birlikte MoMA için Amerika’da ses yapan "Uluslararası Stil: 1922’den beri Modern Mimarlık" sergisini düzenler.

Johnson’un ilk binası 9 Ash Street House.

1936’da Büyük Buhran sebebiyle MoMA’dan ayrıldıktan sonra, gazeteciliğe ve siyasete girişir. Sonraki yıllarda pişman olduğunu belirtse de o dönemde Nazi Almanya’sı üzerine olumlu yazılar yazar. 1941’de siyaseti ve gazeteciliği bırakarak Marc Harvard Tasarım Enstitüsü’ne girer. Aynı yıl, 9 Ash Street House olarak bilinen ve inşa edilen ilk binasını tasarlar. Evin tasarımında Mies van der Rohe etkisi açıkça okunuyor. Evini sosyal etkinlikler ve yüksek lisans tezi için kullanır.

ABD’nin Dünya Savaşı’na katılmasıyla evini satarak orduya katılır. 1946’da görevini tamamlayarak MoMA’da küratör ve yazar olarak çalışmaya, aynı zamanda mimari pratiğini geliştirmeye yönelik çalışmalara başlar.

The Robert C. Leonhardt House, Long Island.

1946’da Long Islanda oldukça basit düz hatlara sahip cam panellerin mekanları oluşturduğu Mies van der Rohe tarzında küçük bir ev tasarlar. Bunu 1949’da en bilinen ve itibarını oldukça büyüten Glass House takip eder. Kendisi için inşa ettiği Glass House; cam ve çeliği etkili şekilde ortak kullanıldığı ilk ve ev önemli örnekler arasında yer alır. Tasarımında Mies van der Rohe’nin Farnsworth Evi’nde etkilendiğini asla reddetmez. Yapı, Johnson’ın şahsi mülkünde tasarladığı 14 yapıdan ilki olma özelliğine sahip.

Johnson’un en bilinen eseri Glass House.

2005’te Glass House,New York Times tarafından "20. yüzyılın en önemli yapılarından biri" olarak nitelendirilir. Ve şu sözler eklenir; "Johnson’un bütün erken dönem çalışmalarında olduğu gibi bu da Mies van der Rohe etkisindeydi ancak saf simetrisi, koyu renkleri ve toprakla olan ilişkisiyle Johnson’un kendi tarzını belirtiyor."

Johnson’un Glass House’u tasarlarken etkilendiği Farnsworth House.

1959 yılında Johnson, Mies van der Rohe’nin tasarladığı Seagram Binası’nın çalışmalarında yer alır. Bu döneme kadar küçük çaplı işlere imza atan Johnson için büyük projelerin yolunu açar. Aynı zamanda bu dönemden sonra Mies van der Rohe tarzı ile 18. ve 19. yüzyıl mimarisi arasında bir denge kurarak tarihi alıntılar ve eğrisel formlar eserlerinde yer almaya başlar.

Seagram Binası.

Tonozlu tavanı ve küçük renkli pencereleriyle Port Chester Sinagogu (1956), simetrik yaylara sahip Nebraska Üniversitesi Sanat Galerisi (1963), Indiana’daki ahşap mantar şeklinde çatısıyla Roofless Church (1960);Johnson’un tarihi süslemelere sahip modern binalarından bazı örnekler olarak karşımıza çıkar.

Port Chester Sinagogu.

Roofless Church.

Kunsthalle Bielefeld Sanat Müzesi.

Aynı dönemlerde John Burgee ile birlikte New York’un yeni sanat merkezi olan devasa ve süssüz modern tarza New York Eyalet Tiyatrosu’nu (1964) tasarlar. 1968’de ilk yurtdışı işi olankoyu kırmızı taşlarla kaplı modernist cepheli Kunsthalle Bielefeld Sanat Müzesi’nitamamlar.

Johnson’un en üretken zamanı 1967 ve 1991 yılları arasında John Burgee ile çalıştığı dönem olur. Bu dönemde başta IDS Merkezi (1972) ve Pennzoil Place (1976) olmak üzere bir dizi gökdelen işleri yapan ikilinin en çok dikkat çeken işlerinin başında Kaliforniya’nın simgelerinden olanKristal Katedrali (1980) geliyor.

Kristal Katedral.

Katedrali devasa boyutu sayesinde en bilinen post modern yapı olan 550 Madison Avenue (1984) ve Bank of America Center (1983) takip ediyor. Her iki bina modern malzemeleri, inşaat tekniklerini ve büyük ölçeği geleneksel formlarla birleştiriyor.

550 Madison Avenue.

Bank of America Center.

Burgee ortaklıkta kendi payını artırma isteğinden dolayı ikilinin yolları ayrılması üzerine tek başına çalışmalarına devam eden Johnson 1994’te Burgee ile ortakken çalıştıkları Alan Ritchie ile ortak olur. Johnson’ın ölümüne kadar birlikte çalışan ikili, binaları heykelsi ögeler olarak tasarlar. Texas St. Basil Şapeli (1992), Habitable Sculpture konutu (2001), Urban Glass House (2006)Johnson-Ritchie ikilisinin tarzının başlıca örneklerinden. Son binaları ise 2008’de tamamlanan Pensilvanya Müzik Akademisi olur. Johnson 25 Ocak 2005’te, 98 yaşında vefat eder. Ritchie ise Johnson’ın mirasına ve tarzına sadık kalarak çalışmalarına devam etmekte.

Johnson 1978’de Amerikan Mimarlar Enstitüsü altın madalyasıyla, 1979’da Pritzker Mimarlık Ödülü’yle, 1991’de Golden Plate ile onurlandırılır.

Urban Glass House.