Peyzajla bütünleşen tatil konutu: Earth and Glass House
Studio Lotus, doğayla iç içe yaşama fikriyle bir tatil konutu tasarladı. Konutu oluşturan parçalı hacimler, peyzaj arasından sağlanan geçişlerle birbirine bağlanıyor. Earth and Glass House, şehir hayatından uzaklaşmak isteyen kullanıcıların doğayla bağlantı kurması için geliştiriliyor.
Günümüzde Hindistan’ın kalabalık şehir merkezlerinde yaşayan varlıklı aileler; hafta sonlarını kalabalıktan, dar sokaklardan ve hava kirliliğinden uzakta geçirmek için daha sessiz ve yeşil olan banliyöleri tercih ediyor. Banliyöler, insanların vakitlerini kaliteli ve etkili geçirmesini sağlıyor. İnsanlar banliyölerdeki konutlarında aileleriyle vakit geçiriyor, misafir ağırlıyor, doğaya yaklaşıyor ve özel hobi bahçeleri ile ilgileniyor.
The Earth and Glass House, Yeni Delhi’nin kaosundan kaçmak ve dostlarını ağırlamak isteyen bir aile için hafta sonu tatil konutu olarak tasarlanıyor. İki dönümlük dikdörtgen arsanın kuzey yarısı tamamen peyzaja ayrılıyor. Konut ise arsanın güney ucuna yerleştiriliyor.
Arsanın üç tarafı tarım arazileri ile, doğu tarafı ise yoğun bir kentsel yerleşim ile çevriliyor. Mülk sahibi, proje öncesinde alanda mahremiyet ve güvenlik sağlamak için doğu sınırı boyunca uzanan on beş metre yüksekliğinde bir duvar inşa ettiriyor. Studio Lotus, bu duvarın görsel olarak estetik görünmesi için proje kapsamında çeşitli eklemeler yapıyor.
Duvara zemin kot boyunca bir saçak eşlik ediyor. Duvar sınırına komşu yoğun yerleşim bölgesine tampon oluşturacak bir peyzaj alanı geliştiriliyor. Bu peyzaj alanı, tasarım şeması için bir başlangıç noktası oluyor. Buna ek olarak duvarın görüntüsünü gizliyor.
Birden fazla rekreasyonel işlevi barındıran peyzaj tasarımı, bütün parseli kaplayarak yaşam alanının bir uzantısı olarak hizmet ediyor. Peyzajı saran yürüyüş yolları, hafif metal bir strüktür ile gölgeleniyor ve meşe ağaçları ile destekleniyor.
Metal strüktür, çeşitli noktalarda farklı işlevlere dönüştürülüyor. Kütleleri bazen köprü olarak bazen saçak olarak birbirine bağlıyor. DJ güvertesi, küçük bir havuz alanı ve ağaç ev benzeri bir machan metal strüktür ile destekleniyor. Strüktür bazı noktalarda sarmaşıklar ve bitkiler ile kaplanıyor ve yoğun bir bitki örtüsü oluşması hedefleniyor.
Konuttaki alanlar geleneksel Hint mimarlık üslubu olan “Vastu shastra”ya göre tasarlanıyor. Tasarım ekibi, güney güneşini iç mekanlara ulaştırmak ve dış mekanın içeriye dolmasını sağlamak için bir kış avlusu tasarlıyor. Yaşam alanını peyzaja açan avlu, kesintisiz bir görüş açısı sağlıyor. Oturma odasını çevreleyen özel alanlar, bir teras bahçesi ve avlu üzerinden geçen köprü ile birbirine bağlanıyor.
Proje, üç farklı inşaat sistemini bir araya getiriyor. Sıkıştırılmış topraktan taşıyıcı duvarlar, hafif çelik çerçeve ve ham şekilde bırakılan betonarme döşeme birbirlerini tamamlayacak şekilde kullanılıyor. Farklı malzeme ve inşaat sistemlerinin uyumu, doğrama ve bağlantı detayları ile sağlanıyor.
Giriş yolu, konsol bir hacim tarafından gölgelenen giriş sundurmasına varıyor. 10 metre uzunluğundaki konsol, sıkıştırılmış bir toprak duvar ve bir çift V şekilli sütun üzerinde duruyor. Girişteki bu konsol alanı konutun yapısal özelliklerini tek alanda birleştiriyor. Giriş alanı, peyzajın birincil merkezi olarak çalışıyor; bütün dış yollar buraya erişiyor ve evin iç mekanı bu noktadan başlıyor.
Konutun girişinde iç ve dış mekanlar arasında görsel ve mekansal bağlantı kuran bir antre bulunuyor. Tavandan aydınlatmalı çift yüksekli antrenin merkezinde anıtsal bir spiral merdiven yer alıyor ve ortak ile özel alanları birbirine bağlıyor. Pirinç korkuluk, çevredeki ağaçların dallarını yansıtacak şekilde özel olarak tasarlanıyor. Kavisli ahşap kapı formundaki enstalasyon, merdivenin altında konumlanıyor.
Jenga'dan ilham alan bar tasarımı, yaşam ve yemek alanları arasında bir eşik görevi görüyor. Yemek alanı ise mutfağa ve kullanım alanlarına uzanarak iki mekan tarafından ortak şekilde kullanılıyor. Tüm bu yaşam alanı bir pavyon gibi tasarlanıyor ve iç mekanların gün boyu aydınlık olması için panaromik camlar kullanılıyor.
Konutun tasarımındaki genel deneyim, sakinleri mekanda kullanılan yüzeylere dokunmaya davet ediyor. Projede kullanılan her bir bileşenin kendine has özelliğini yansıtmasına dikkat ediliyor.Bu yaklaşım, iç mekanların karakterini güçlendiriyor. Oturma ve yemek alanındaki yüzeylerde metal, taş ve ahşap kaplamalar kullanılıyor. Dekoratif öğeler ve mobilya tasarımlarıyla malzemelerin etkisi güçlendiriliyor. Kamış ve ahşap gibi doğal malzemelerden tasarlanan mobilyalar, iç mekanlara sıcak bir atmosfer kazandırıyor.
Metal, ahşap ve taş kombinasyonu özel alanlarda kullanılarak mekanlar arası bütünlük sağlanıyor. Konsolu çevreleyen sedir panjurlar, doğal dokusu ve rengi sayesinde cepheye sıcak ve ayırt edici bir karakter kazandırıyor. Konsolun ahşap panjurları iç mekandaki yatak odalarına etki ediyor ve ahşap zemin kaplaması bu doğal etkiyi sürdürüyor.
Banyolardaki tavan pencereleri, gün ışığı ve bitki örtüsü manzarası sağlayarak doğayı içeri taşıma konseptini devam ettiriyor. Bu alanlarda aglomere taşı kullanılıyor ve doğal malzeme benzer renk paleti ile destekleniyor. Terrazzo, pirinç ve bakır banyo tezgahları, malzeme skalasına zenginlik katıyor.
Proje | Earth and Glass House |
Mimar | Studio Lotus |
Alan | 20000 ft² |
Konum | Yeni Delhi, Hindistan |
Yıl | 2019 |
Fotoğraf | Niveditaa Gupta, SagarChhabra |