Organik formlu sürdürülebilir kampüs: Bocconi Üniversitesi

AYŞE RÜMEYSA AKBÜLBÜL 20/01/2022 PERŞEMBE, 10:00

İtalya’nın Milano kentinde yer alan Bocconi Üniversitesi’nin yeni kampüsü; Japon mimarlar Kazuyo Sejima ve Ryue Nishizawa’nın kurucusu olduğu SANAA mimarlık ofisi tarafından tasarlandı. Tasarımına 2012’de başlanan proje, 2019 / 2020 akademik yılının başlangıcında tamamlanarak kullanıma açıldı.

Öğrenciler ve bölge sakinlerinin kullanımına açılan 17.500 metrekarelik halka açık park, üniversitenin merkezinden binaların arasına sızıyor.

Yüksek lisans programları, yönetim birimleri, öğrenci konaklama birimi ve rekreasyon alanlarının yerleştirildiği yeni kampüste; olimpik yüzme havuzu, spor salonu, fitness merkezi ve ek olarak halka açık bir fitness merkezi daha bulunuyor.

Kampüsün doğu kısmına, kısmen daha sessiz bölgesine, 300 yataklı bir yatakhane tasarlanıyor.

Akışkan formuyla dikkat çeken kampüs, 35.000 metrekarelik bir alanın sadece yarısına yerleştiriliyor. Geri kalan yarısı ise hem üniversite hem de bölge sakinleri tarafından kullanılabilen yeşil alanlara ayrılıyor.

Binaların çevresini saran balkon.

Dalgalı ve yarı saydam metalle kaplanan dış cepheyle; projede verilmek istenen şeffaflık ve açıklık duygusu pekiştiriliyor. Mimarlar bu tasarımı “Her katın çevresini saran balkonlar, şehirle gözenekli bir iletişim kuran dalgalı metal ağlar tarafından perdeleniyor.” şeklinde tanımlıyor. Ayrıca proje kapsamında tasarlanan her bina,Milano mimarisinde sıkça rastlanan birer iç avluya sahip.

Metal ağlar zemin katın belli bir yüksekliğine kadar iniyor ve kullanıcıların görüş açısını engellemiyor.

Projedeki her binanın ortasında yer alan iç avlu.

Halkın kullanımına açılan üç katlı sporsalonunun zeminine, şehrin ilk olimpik yüzme havuzu yerleştiriliyor. Diğer katlarda ise basketbol ve voleybol alanları, koşu parkuru, fitness salonları bulunuyor.

Bocconi Üniversitesi.

Sınıflar, gömme toplantı alanları, kavisli masalar ve tavanlarda bulutu andıran dairesel akustik panellerle; hacimlerin geometrisi iç mekana da taşınıyor. Binanın beton döşemelerini taşıyan çelik kolonlar, iç mekanda görüş açısının kısıtlanmaması için aralıklı olarak yerleştiriliyor.

Zemin katta bulunan yemek alanı.

Arazideki tüm bina yüksekliklerinde de şehrin mimarisi takip ediliyor ve az katlı yapılar tasarlanıyor. Bu durum aynı zamanda doğal aydınlatma ve doğa havalandırmaya da izin veriyor.

Yürüme yollarının üstünü kaplayan gölgelik organik bir forma sahip.

Projede, %50 şeffaf ve %50 opak yalıtımlı duvarlar, yağmur suyunu geri dönüştüren sistemler gibi enerji tasarrufu sağlayan birtakım özellikler kullanılıyor. Tüm bunlara ek olarak, binaların çatılarında konumlanan fotovoltaik panellerle yapı, yıllık bazda enerjisini kendi kendine karşılayabileceğinin de garantisini veriyor.