Mimaride boşluğun kurgusu: Milli Reasürans Kompleksi
Milli Reasürans Kompleksi, 19. yüzyıl itibarıyla gelişmeye başlayan Nişantaşı’nda sigorta kurumlarını sigortalayan Milli Reasürans şirketi için tasarlanıyor. Maçka Caddesi’ni Abdi İpekçi Caddesi’ne bağlayan bu yapı Şandor Hadi ve Sevinç Hadi’nin tasarımıyla hayat buluyor. Yol boyu devam eden cephelerin sürekliliğini bozan ve yayaların nefes alabileceği bir boşluk tasarlayan mimarlar, genel müdürlük binasının yanı sıra pasaj ve kültür-sanat aktivitelerine mekan sağlayan birimleri de konsepte dahil ediyorlar.
İstanbul’un her semtinin ve her bölgesinin kuruluşunda farklı hikayeler yatıyor. Tarihi Yarımada ve Karaköy bölgelerinin hikayesi sıklıkla konuşulsa da Cumhuriyet Dönemi’ni daha iyi anlamlandırabilmek için Osmanlı Devleti’nin “modernleşme süreçleriyle” paralel giden bir gelişimi olan Nişantaşı’nın hikayesini de dinlemek gerekiyor. Padişahların atış talimi yaptıkları semt,adını farklı noktalarında bulunan nişan taşlarından alıyor. Padişahların ve üst düzey devlet adamlarının uğradıkları bu yer, Sultan Abdülmecid’in emriyle yerleşime açılıyor. Sultan Abdülaziz Dönemi’nde ise Nişantaşı ile Harbiye arasındaki bölgeye bir mahalle kuruluyor. Tarih 1867’yi gösterdiğinde yapılaşma faaliyetleri başlatılıyor ve devletin üst düzey yöneticilerinin ağırlanabileceği saray ve konaklar inşa ediliyor. Çehresi hızla şekillenen semt, İstanbul’da yalı ve konaklardan apartmanlara geçiş sürecini okumak için de önemli bir kaynak sağlıyor. 1910’lu yıllar itibarıyla caddelerdeki az katlı evler yıkılarak yerine çok katlı yerleşimler yapılıyor. Üst gelir grubundaki kişilerin sıklıkla tercih ettiği semtte Maçka Palas gibi önemli yapılar inşa ediliyor. Ayrıca bu gelir grubundaki kişilere hitap edilecek şekilde kurgulanan pasajlar, Pera bölgesinden sonra bu semtte vücut buluyor. 1960 ve 1970’li yıllarla beraber kentin lüks görülen diğer semtleri eski ihtişamlarını yitirmeye başlayınca lüks mağazalar, pasajlar, galeriler ve lokantalar için Nişantaşı odak noktası oluyor. Semtin en yoğun aksları olan Teşvikiye Caddesi, Maçka Caddesi, Rumeli Caddesi, Valikonağı Caddesi ve Abdi İpekçi Caddesi üzerinde Bina Pasajı, Halil Bey Pasajı, Polat Pasajı, Milli Reasürans Kompleksi gibi önemli ticari yapılar inşa ediliyor. Bu ticari yapıların önemini anlamak için gelişim süreçlerini incelemek gerekiyor.
Kentlerde kamusal boşluklar ve özel mülkiyet dahilindeki yapılar ilişkisinde bir ara mekan olarak ortaya çıkan pasajlar, kullanıcıların ihtiyaçlarını karşılayabilecekleri yerler olmalarının yanı sıra barındırdıkları çeşitli fonksiyonlarla kent yaşamındaki eksikleri kapatıyorlar. Ticari sürekliliği destekleyen pasajlar sayesinde kullanıcılar farklı nitelikte mağazaları bir arada bulabiliyorlar. Ayrıca yayaların bir caddeden diğer caddeye veya sokağa geçişlerini daha korunaklı ve kestirme bir şekilde yapabilmelerini sağlıyorlar. İnşa edildikleri dönemde bulundukları semtin karşılaşma mekanına dönüşen pasajlar, kent hafızasının önemli bir kısmına şahitlik ediyorlar. Maçka Caddesi ile Abdi İpekçi Caddesi arasında konumlanan Milli Reasürans Kompleksi de Nişantaşı’nın hafızasında büyük yer tutan bir yapı olarak anılıyor.
Bir üst kurum olarak sigorta şirketlerini sigortalayan Milli Reasürans Şirketi için farklı işlevlerin bir arada kurgulandığı bir kompleks yapılması isteniyor. Harbiye Mahallesi’nde 4500 metrekarelik bir parsel bu iş için seçilirken parsel üzerinde inşa edilecek yapıya bir yarışma sonucunda karar veriliyor. Yarışmada birinci olan projenin sahibi Sevinç Hadi ve Şandor Hadi, 1985-1987 yılları arasında uygulama projesini kurguluyorlar ve 1992’de inşaat tamamlanıyor.
Milli Reasürans Kompleksi’nin kurumsal ofisler ve genel müdürlük birimlerinden meydana gelmesi istenirken yarışma aşamasında bu yaklaşıma ek olarak farklı işlevler konsepte dahil ediliyor. Bu kapsamda bugün de yapının adı anıldığında akla ilk gelen pasaj bölümü ve kültür-sanat aktivitelerine mekan sağlayan bölümler projeye eklenerek konsept bir bütün olarak ele alınıyor. Böylece yapıda ofisler, genel müdürlük, sergi salonları, fuaye, konferans salonu, yemek salonları, banka, sosyal tesisler ve pasaj gibi farklı birimler bir arada ama genelden özele birbirinden ayrılacak şekilde kurgulanıyor. Kamusal kullanıma açık olan birimler, zemin ve bodrum kata yerleştiriliyor. Aynı zamanda yayaların Maçka Caddesi’nden Abdi İpekçi Caddesi’ne geçmeleri için bir kestirme yol sağlayan bu zemin kat, günümüzde hala çalışmaya devam eden kamusal boşluğu tanımlıyor. Söz konusu kamusal boşluk, yapıyı hem çağdaşlarından ayıran hem de dolu-boş dengesinin bir yapıda nasıl kurgulanabileceğini gösteren bir hale getiriyor.
Yapı yoğunluğunun fazla olduğu ve yapıların bitişik nizamda inşa edildiği Nişantaşı’nda yayaların ferahlayabileceği alanlar bulunmuyor. Bu proje tam da bu özelliği ile öne çıkıyor. Sevinç ve Şandor Hadi’nin geleneksel mimarinin bir parçası olan eyvanı alarak modernize ettiği tasarım, cadde boyunca aralıksız devam eden cephelerin etkisini azaltmayı hedefliyor. Kısmi bir vakum etkisi oluşturmak için yapının geri çekildiği bu boşluk, büyük bir kütlenin neden olacağı daralma hissini tam tersine çeviriyor. Bu kamusal mekan yayaları içine davet ederken yapının komşularıyla mahrem ilişkisini de koruyor. Zemin kattaki kamuya açıklık durumu üstlerde etkisini kaybediyor ve tam tersine daha özel mekanlar elde ediliyor.
Maçka Caddesi’ne bakan ve boşluğun en tanımlı olduğu cepheden yapıya giren bir kullanıcı adeta bir sokakta yürüyor ve bu yolculuğu sırasında farklı işlevlerdeki birimleri ziyaret edebiliyor. Kompleksin diğer ucuna geldiğindeyse pasajın kot farkından ötürü iki katlı olarak kurgulanan kısmıyla karşılaşıyor. Buradaki kestirme yol yayaların işini kolaylaştırdığı gibi sürekli bir sirkülasyon ile ticari birimlerin işler durumda kalmasını da sağlıyor. Doluluk ve boşluk oranının önemli bir girdi olduğu tasarımda mekanların aydınlatma detaylarının düşünüldüğü de görülüyor. Esas kütle boşaltılırken mekanlar doğal aydınlatmalar yardımıyla ışık alacak şekilde kurgulanıyor. Hazırlanan kesitler ile yapının hangi durumlarda ışık alabileceği ve alamayacağı hesaplanıyor.
Sevinç Hadi, Aydan Volkan ve Sait Ali Köknar’ın yaptığı bir röportajda bu yapının tasarım sürecini şöyle anlatıyor: “Bir genel müdürlük yapısını tasarlamak için onu tekil, çevreden bağımsız bir bina gibi düzenlemek yerine çok katlı, bitişik nizamlı, Maçka Palas gibi bir tarihi komşuya sahip alanda hem Milli Reasürans için elverişli bir çözüm üretmek hem de kente ve kentliye dönük olmak istedik. Bina cadde üzerinde olsa, sıkıntılı ve sıradan, geriye çekilse şehirsel düzene aykırı olacaktı. Tasarımın ilerleyen adımlarında hem şehirsel düzeni devam ettiren hem de ana girişin bulunduğu caddenin darlığına ferahlık katan bir boşluk yapma fikrine ulaştık. Eyvanın gerisindeki ikincil boşluktan ışık alan memur çalışma bölümleri, karşısındaki komşulardan, caddenin gürültüsünden uzaktadır. Üstte caddeyi takip ederek bir uçtan bir uca uzanan köprü yapmak, altta dar caddeye ferahlık kazandıran “eyvan” dediğimiz bir boşluk bırakmak, bitişikteki tarihi Maçka Palas’ın ağır, dolu kitlesine karşıt olarak bu boşlukla şehirde röper noktası oluşturarak cevap vermek istedik.”* Kompleksin sürecini anlattıktan sonra kendisine yöneltilen bir soru üzerine doluluk-boşluk dengesini nasıl sağladıklarınıysa şöyle aktarıyor: “Bina içindeki ilişkileri didikledik. Şöyle de tarif edebilirim süreci, var sayalım ki bir dolu kitle var. Sıra ile ne lazımsa bıraktık, ne lazım değilse koparıp attık. Böyle bir oluşumla, ışığı takip ettik hep. İyi çalıştığı kanaatindeyim.”
Özgün bir biçimde tasarlanan ve çağdaşı olduğu diğer pasajlardan farklılaşan bu yapıda, kütle masif bir şekilde ele alınmak yerine boşlukları ve geri çekilmeleriyle komşularına saygı duyan bir anlayış benimseniyor. Kompleksin bitişiğinde bulunan tarihi yapıdaki kat silmesinin yüksekliği, girişteki kolonların yüksekliğinin belirlenmesinde referans alınıyor. Dönemin teknolojisine göre bu boşluğu kurgulayabilmek için çok yüksek kirişler eklenmesi gerektiği için simetrik bir görünüm yerine hem kirişlerin yüksekliğini azaltacak hem de elde edilmesi istenen görünüşü bozmayacak şekilde kolon hesaplamaları yapılıyor. Kolonların üstündeki alana genel müdürlük için gerekli birimler yerleştirilirken bu kısımda caddedeki diğer yapılardakine benzer şekilde cephe sürekliliğinin devam ettirildiği görülüyor. Kompleksin neredeyse her kısmında ışığı içeriye doğru bir şekilde alabilmek için bant pencereler tercih ediliyor.
Şandor Hadi ve Sevinç Hadi’nin tasarımıyla hayat bulan Milli Reasürans Kompleksi, 1992 yılında Ulusal Mimarlık Ödülleri Mimari Proje Dalı Başarı Ödülü’nü; 1994 yılında ise Ulusal Mimarlık Ödülleri Yapı Dalı Başarı Ödülü’nü almaya hak kazanıyor. 2015 yılında Koruma Kurulu’nun aldığı karar doğrultusunda da tescilleniyor. İnsanların nefes alabildiği kamusal bir boşluğu kurgulayan yapı, günümüzde de Nişantaşı sakinlerinin hayatlarının bir parçası olmaya devam ediyor.
Proje | Milli Reasürans Kompleksi |
Yeri | Teşvikiye, Şişli, İstanbul |
Mimarı | Sevinç Hadi & Şandor Hadi |
Proje başlangıç yılı | 1985 |
İnşaat bitiş yılı | 1992 |