Mekanlara değer kazandıran öğe: Eyvan
Güneydoğu Anadolu bölgesinin geleneksel evlerinin karakteristik özelliklerinden biri olan Eyvan, tarihin birçok döneminde farklı amaçlar için kullanılan yapılarda da karşımıza çıkıyor. Camii, tapınak, medrese, hamam, saray, konut, han, bîmâristan gibi birçok yapıda bulunan bu mekanlar köklü bir geçmişe sahip.
Kökeni Farsça olan kelime ayvan veya livan olarak da kaynaklarda geçiyor. Eyvan kelimesinin salon, divan, taht, saray, balkon, portiko gibi anlamlara geldiği söyleniyor.
Doğan Hasol eyvanı; eski evlerde, üç yanı duvarla çevrili, avluya bakan yüzü açık, yüksekçe döşemeli, dikdörtgen planlı hacim olarak tanımlar. Sedat Hakkı Eldem ise Türk evlerinin plan tipolojilerini tanımlarken eyvanın konumunu önemli bir öge olarak ele alır.
Genelde üstü beşik tonoz veya kubbeyle örtülü bu mekanlar, avlunun ve sofanın uzantısı gibi davranır. Eyvanlar, İran ve Orta Asya’da yaygın kullanılmış ve Güneydoğu Anadolu’da İslam mimarisinin karakteristik bir özelliği olarak yer edinmiş. Özellikle dini yapılarda mekan organizasyonunda önemli bir rolü olan eyvanlar; cami, medrese, saray, han, hamam, türbe gibi birçok yapıda sıkça kullanılmış.
Anadolu ve Balkanlardaki Türk evi plan şemasının ana elemanlarını sıralayan Doğan Kuban; oda, hayat ve eyvanın Türk evinin bölümleri olduğunu söyler.
Eyvanların oluşumu, kökeni hakkında birçok tez buluyor fakat mimarlık tarihine yönelik yapılan araştırmalarda eyvanların kullanımı Asurlular dönemine uzanıyor. İlk kez M.S. 1. yüzyılda Mezopotamya’da karşılaşılan eyvanlar 2. yüzyıldan itibaren Part ve Sasani mimarisinde yaygınlaşmış.
Eyvanlar saray mimarisinde gücü ve statüyü temsil etmek üzere inşa edilmiş. Sasani döneminde Ktesifon antik kentinde 3. yüzyılda yapılan ve ismini eyvanının üstünü örten büyük kemerden alan Tak-ı Kısra Sarayı’nın eyvanı dev boyutuyla göze çarpıyor.
Orta Asya’da ise kullanımına ilk defa, Türklerin yaşadığı Horasan ve Maveraünnehir bölgesindeki konutlarda karşılaşılan eyvanlar konut tasarımında ana elmanlar olarak sofa ve odalar arasındaki geçişleri de sağlıyor. Aynı zamanda sedirler konulan bu mekanlar avluya açık oda işlevi de görüyor.
Ortaçağ Türk mimarlığında eyvanı ilk kullananlar aynı zamanda ilk Müslüman Türk Devleti olan Karahanlılar. Eyvanı camilerde uygulamaya başlayan Karahanlılar, eyvanın dar duvarına mihrabı yerleştirerek eyvana bağlanan diğer mekanlarla beraber namaz kılınan alanı büyütmüşler. Daha sonrasında kervansaraylarda uyguladıkları eyvanlarda farklı denemeler yapıldığını, çeşitli kaynaklarda ve günümüze ulaşan yapılarda okumak mümkün.
Eyvanlar en görkemli zamanlarını Anadolu Selçuklu döneminde görülüyor. Osmanlı da ise eyvan olarak nitelendirilebilecek mekanlara köşk ve saraylara rastlanılabilir ancak klasik eyvan yerine bir tarafı açık kubbeli mekan türü gelişmiş.
Eyvan mekanların organizasyonunda ve gelişmesinde belirleyici bir öge olmuş ve farklı işlevlerde kullanılarak mekanlara değer kazandırmış. Eyvan için aynı zaman da çamurlu halleriyle şarkılara, türkülere konu olmuş oda da denilebilir.