İhtişamın Hikayatı: Surname-i Hümayun
Sanat dediğimizde bir güzellik ve estetik kavramı gelir aklımıza istemsizce. Oysa sanat, aynı anda bir devletin yahut uygarlığın sosyal, kültürel ve siyasi göstergesidir. Üstelik şaşırtıcı şekilde bunu bir tarih belgesinden daha da net ortaya koyar çoğu zaman. İşte Osmanlı minyatür sanatının nadide eserlerinden olan Surname-i Hümayun ya da diğer adıyla III. Murad Surnamesi bunun tartışmasız örneklerinden birisidir.
Surname-i Hümayun nakşedildiği zamanki 16. yüzyıl Osmanlı sanatı ve estetik algısı ile ilgili değildir sadece. Eğlence anlayışından giyim kuşamı kapsayacak kadar geniş bir çerçevede sosyo kültürel hayatı ve saray ile halkın perspektifini bize en ince detaylarıyla sunan oldukça önemli bir kaynaktır.
16. yüzyılın son çeyreğine baktığımızda, babası II. Selim’ in ölümüyle Manisa sancak beyliğinden ayrılıp İstanbul’a gelen III. Murad’ı görüyoruz tahtta. Osmanlı Devleti dünyanın korktuğu bir güç olarak topraklarını genişletmeye devam ediyor ve hatta bu yüzyıl Osmanlı kültürünün zirveye ulaştığı bir dönem sayılıyor. Buna rağmen, III. Murad; döneminde bile oldukça eleştirilen, yanlış politika ve gereksiz harcamalar yüzünden devletinin çöküşünün tohumlarının atılmasına olanak sağladığı ileri sürülen bir padişah. O; kaynaklarda annesi Nurbanu Sultan, hasekisi Safiye Sultan ve pek çok devlet adamı gibi aktörler tarafından etki altına alınmış, musiki ve raksı seven, sanata, ilme ve kitaplara oldukça düşkün, kan dökmekten çekinmiş bir şahsiyet olarak zikrediliyor. Özellikle Osmanlı minyatür sanatını, yeni pek çok kitap yazdırıp süsleterek ya da var olan eserleri yeniden resmettirerek tam anlamıyla zirveye çıkaracak kadar ilim sevdalısı. Bu dönemde üretilen minyatürlü eserlere bakıldığında; hükümdarın adaleti, karakter özellikleri ve üstün başarılarının nazım, nesir ya da her iki şekilde de anlatıldığı şehnamelerin yanı sıra; padişah çocuklarının doğumlarını, sünnet törenlerini, evlilik merasimlerindeki şenlikleri ve geçit törenlerini yine nazım, nesir yahut karışımı şeklinde anlatan surnameler de yer alıyor.
Tarihteki serüvenine baktığımızda geçit törenleri ve esnaf gösterilerinin, ordunun sefere gitmesinden, şehzade sünnetlerine, prenses evliliklerinden ordu zaferlerine kadar pek çok sebeple yapıldığı görülüyor. Bu şenliklerin halkı eğlendirmek ve hoş vakit geçirtmekten başka, halka birlik teminatı vermesi ya da devletin ekonomik durumu ve gücü ile ilgili diğer devletlere gövde gösterisi yapmasına kadar değişik sebepleri de olduğu görülüyor. İşte 1582 yılında Sultan III. Murad’ın oğlu Şehzade Mehmet için 52 gün 52 gece sürecek uzunluktaki sünnet töreninin sadece bir sünnet töreni olarak okumak bu minvalde çok kısır bir bakış açısı. Çünkü bu şenlik, tahtta kaldığı süre boyunca herhangi bir savaşa yahut sefere katılmamış bir padişahın büyüklüğünü ve devletinin gücünü cihana göstermesinin bir yolu aynı zamanda.
Kendine has bir üslup ile yabancı etkilerden uzak olarak yazılıp nakşedilen Surname-i Hümayun, 52 günlük bir şenliği gün gün anlatıp resimler ile betimleyen bir film adeta. Bir sene evvelinden hazırlıklarına başlanan şenliği anlatan eserin metni incelendiğinde, katılımcıları arasında çeşitli devlet erkanının, Anadolu’dan gelen beylerbeyleri ve sancak beylerinin ve şenlik için doğu ve batıdan çağrılan yabancı konukların yer aldığını biliyor olsak da, halkın nasıl eğlendiği ile ilgili malumattan çok konuklar ve halk tarafından izlenen bir geçit törenine dair bilgi alabiliyoruz. Geçit töreni için, sadece İstanbul değil, imparatorluğun sınırları içerisindeki her türlü zanaat sahibi; hünerlerini ya da eserlerini sergilemek ve kendini, dolayısıyla da devletin ihtişamını göstermek için bu şenliğe akın ediyor. Esnafların alay geçidinden, çeşitli raks gösterilerine ve hokkabazlıklara kadar her gece binbir türlü gösterinin arz-ı endam eylediği şenliğin anlatıldığı III. Murad Surnamesi, Osmanlı resmine belgesel yönlü hikayeci bir bakış açısı getiriyor. Zira onu döneminin şenlik eserlerinden ayıran oldukça özgün bir yönü var evvela: dönemin bu tip şenlikleri anlatan eserleri tek minyatür kullanılarak nakşedilmişken, bu muhteşem kaynakta neredeyse 500 e yakın çeşitli minyatür bulunmakta. Zengin minyatürleri ile adeta resimli bir öyküye dönen eserin metni İntizami mahlaslı yazar tarafından kaleme alınıyor. Fakat metnin aslının Şehnameci Seyyid Lokman’ a mı yoksa İntizami’ye mi ait olduğu net olarak bilinmemekte. Minyatürlerin nakkaşlarının ulaşılan kayıtlar ve üslubunun benzerliği sebebiyle dönemin başnakkaşı olarak bildiğimiz Nakkaş Osman ve yönetimindeki nakkaş ekibi olduğu bilinmekte. İntizami, şenliği padişahın perspektifinden anlatırken, minyatürler de padişahın bulunduğu locanın karşısından resmedilmiş.
Şenlikler Bizans döneminde Hipodrom; Osmanlı döneminde ise At Meydanı olarak bildiğimiz bugün İstanbul’un en ünlü meydanlarından biri olan Sultanahmet Meydanı’nda gerçekleşir. Minyatürler incelendiğinde, mekanın hep aynı olduğu ve gerçek mekandan kopmadan şenlikteki düzenine göre tek tek sırayla resmedildiği görülür. Osmanlı minyatür sanatının klasik üslubunun ustalarından sayılan Nakkaş Osman’ın aynı noktadan tek merkezli bakış açısı ve bir olay örgüsü ile nakşetme yöntemi, hem Surname-i Hümayun’u türünün en önemli örneklerinden biri haline getirmiş hem de Nakkaş Osman’ı Osmanlı rönesansının ustaları arasına sokmuştur. Ayrıca onun her bir minyatürü birden fazla olay ve etkinlik içinde resmetmesi hem minyatürlerdeki durgunluğu ortadan kaldırmış hem de şenliğin hareketi ve neşesinin daha net hissedilmesini sağlamıştır.
Yabancı davetliler ve devlet erkanı, şenliği Kılıç Ali Paşa tarafından At Meydanı’na özel olarak inşa edilen üç katlı localardan izlerken; III. Murad ve Şehzade Mehmet ise At Meydanı’na bakan İbrahim Paşa Sarayı’ndan izler. Şehzade Mehmet eski saraydan validesi Safiye Sultan’ın elini öpüp yola çıkar. Düğün nahıllarının At Meydanı’na ulaşması ve Şehzade Mehmet’in İbrahim Paşa Sarayı’nda bu tören için özel olarak inşa ettirilen tek kubbeli kapıdan, ayaklarının altına serili gümüş ve altın tellerle işli kumaşlara basarak girişinin ardından, babası III. Murad’ın elini öpüp hayır duasını alışı ile şenlikler başlar.
Şenliğin ilk başlatıcısı olan nahıllar, düğün için özel olarak hazırlanan ve boyu 2 ila 12 metre arası olan anıt ağaçlardır. Alt zemini demirciler tarafından yapılır, üst tarafında ise ahşap yahut balmumu kullanılır ve dönemin zevkini yansıtan bu süs ağacının her tarafına şekerlemeler, meyveler, sevilen çiçekler ve hatta zaman zaman mücevherler ve değerli kumaşlar yerleştirilir. Nahıllar, Topkapı Sarayı’nın ilk kapısı Bab-ü Hümayun ve Ortakapı olarak da bilinen ikinci kapısı Bab-üsselam arasında hazırlanır ve şölen alayı ile At Meydanı’ na getirilir. Fakat bazı kaynaklarda rastlanan odur ki, nahıllar kimi sokaklardan geçirilirken, büyüklüğü ve genişliği sebebiyle kimi evlerin cumbalarına isabet eder. Nahılları şenlik alanına getirebilmek için, bu cumbalar yıkılır fakat sonra hane sahiplerine evlerini yeniden yapmaları için fazlasıyla para ödenir.
Birazdan başlayacak olan şenliği anı anına raporlamak için hazır halde bekleyen Nakkaş Osman ve ekibinin minyatürlerinin arka planını İbrahim Paşa Sarayı ve seyirci locaları alacak. Bu tekrar eden kompozisyon için oluşturulan ana hatların önünde ise esnaf alaylarının geçişleri ve sergiledikleri hünerler nakşedilecektir. Bu kompozisyon için Nakkaş Osman’ın ilhamını, hipodromdaki dikilitaşın kidesinde bulunan kabartmalardan aldığı düşünülmektedir. Minyatürlerin genelinde hareket; halktan, seyircilerin olduğu sağ taraftan başlar ve padişahın locası istikametinde devam eder. Halkın önünden geçen esnaf loncaları, padişahın locasına doğru ilerler. Loncalar; dualarını, övgülerini, hediyelerini sunar ve seyyar atölyeleri ile hünerlerini yahut ürettikleri eşyaları sergiledikten sonra yerlerini diğer loncaya bırakırlar. Geçit töreninde sadece esnaf loncaları yoktur elbette. İzleyenleri sıkmamak ve tekdüzeliğe kapılmamak için aralarda sihirbazlar, hokkabazlar, köçekler, kuklacılar ve daha niceleri gösterileri ile töreni şenlendirir.
Şenlik sırasında tüm bu gösteriler devam ederken, davetlilere ve halka her gün ziyafetler verilir. Fakir çocukların sünnetinden, dilencilere yardıma ve hatta padişahın halka altın ve gümüş saçmasına kadar çeşitli izzeti ikramlar ile herkesin gönlü hoş tutulurken, devletin ihtişamı da pekiştirilir. Ayrıca eserde padişahın bu ikramları kadar, törene katılanların ve davetli elçilerin hediyeleri ve övgü dolu sözleri de yer alır. Tüm bu yaşanan eğlence sadece İntizami tarafından değil, pek çok yabancı davetli tarafından da kaleme alınmış ve şimdiye dek dünyanın gördüğü en ihtişamlı eğlence olarak tasvir edilmiştir. Ayrıca farklı kaynaklardan olay döngüsünü okumak, olaylardaki gerçeklik kurgusunu daha da sağlamlaştırmamıza olanak vermiştir.
Peki kimler vardır bu esnaf localarında yahut şenliğe katılan ve hünerlerini gösterenler arasında? Yahut Nakkaş Osman ve ekibi eserde kimleri nasıl ve ne şekilde resmetmiştir? Törene ait bir diğer yazılı kaynak olan Viyana Surnamesi’ ne göre 177, eserin Topkapı Sarayı’nda bulunan ve incelemekte olduğumuz minyatürlü versiyonuna göre ise 163 farklı esnaf loncasının bulunduğu şenliğe katılanlardan bir kısmına göz atalım :
- Serhadlar
Surname-i Hümayun’ da şenlikler henüz başlamadan Şehzade Mehmet’in kalabalık bir alay eşliğinde yola çıkışında rastladığımız bu grup, padişaha olan sadakatini göstermek için korkusuz bir şekilde vücudunun çeşitli yerlerine batırdığı mızraklar, hançerler ve kılıçlar ile karşımıza çıkar.
- Sâdât
Hz. Muhammed(sav.)’ in soyundan gelen aileyi tanımlayan Sâdât grubu, padişaha iyi dileklerini ve dualarını sunarak şenliklerin ilk yürüyüşünü başlatır.
- Camgeran
Dönemin cam ustalarının bulunduğu grup olan camgeranın, bir araba üzerine inşa edilen cam fırınını kullanarak cam üretişlerini, peşi sıra da üretilen en güzel cam işlerini taşıyan camgerlerin yürüyüşlerini görürüz.
- Hassa Mimarları
Saraya bağlı mimarlar topluluğu olarak adlandırabileceğimiz bu lonca, imparatorluk döneminde bilinen ilk mimarlık örgütlenmesidir.
Minyatürü incelediğimizde, bilinen ilk sergi maketi olarak da isimlendirebileceğimiz bu geçişte, dönemin baş mimarı Mimar Sinan öncülüğünde, ahşap ve fildişi kullanılarak Süleymaniye Camii’ nin 1/25 ölçeğinde bir maketi yapılarak omuzlarda taşınmıştır. Padişah locasının alt kısmında kalan üç kişilik grup içinde ortada yer alan sakallı figürün de Mimar Sinan olabileceği ihtimaller arasındadır.
- Hokkabazlar
Geçiş töreni boyunca halkı eğlendirmek için uğraşan hokkabazların arasında sırıkta yumurta kaydıranlar, bardaklar altındaki topları el çabukluğu ile saklayanlar dikkat çeker.
- Kasaplar
Küçük ve büyükbaş hayvan besleyen çobanlar, el çabukluğu ile hayvanları kesip derilerini yüzen kasaplar, salhane(mezbaha) çalışanları, debbağlar (deriyi tabaklayanlar) birbiri ardında şenlikte yerini alır.
Birkaç örneğini vermeye çalıştığımız bu şenlikte, terzilerden, süvarilere, kebapçılardan, pehlivanlara, helvacılardan, çömlekçilere, aynacılardan, yorgancılara ve devlet sınırları içindeki nice esnafın geçişine şahitlik ederken, bir yandan da Osmanlı’ da zanaatin ulaştığı seviyeye tanıklık ederiz.
Esnaf geçişinden başka, şenlik içinde bir Simurg ya da diğer adıyla Zümrüd-ü Anka’nın İstanbul semalarında uçurulmasına dair minyatürlere rastlarız. Bu minyatür, İstanbul’da uçurtma mefhumu ile ilgili ilk görsel belge olması sebebiyle de ayrıca önemlidir. Efsanelerde adına sıkça rastladığımız bir eşi bulunmayan ve devamlı semalarda gezinen Anka kuşundan başka, peştemalci loncasının geçidinde kumaşla tasarlanan ve başlarında kavuk bulunan çeşitli kuş figürlerine de rastlanır.
Minyatürlerinden örnekler verdiğimiz bu nüsha, günümüzde Topkapı Sarayı Kütüphanesi Müzesi’nde korunmaktadır. Eser, yazıldığı devirde de o kadar sevilmiş ve bakılmıştır ki, üzerindeki çeşitli karalamaların şehzade ve prenseslerin eseri olduğu düşünülmektedir. 432 yaprak ve 427 minyatürden oluşan eserin baştan ve sondan kaybolan yaprakları sebebiyle esere dair önemli bilgiler kaybolmuştur.
Osmanlı Devleti’ nin 16. yüzyıldaki sosyal hayatını, ekonomik statüsünü, eğlence anlayışını, sanat ve musiki çizgisini ve kültür yaşantısını incelemek için esaslı bir kaynaktır Surname-i Hümayun. Bununla beraber, eserin metnine bakılarak devrin terimleri, kelime dağarcığı göz önüne alınarak dil ve edebiyat açısından da önemli ipuçları verir. Ve işte bize de, III. Murad devrinde yaşasa idik, ne giyinir ne yerdik, hangi esnafı nasıl gözlerdik sorularının cevaplarını bir film şeridi gibi izlemek düşer.
1. Bekir Kütükoğlu, “Murad III”, https://islamansiklopedisi.org...
2. Gisela Prochazka-Eisl. “Ortadoğu’da Zanaat ve Zanaatkarlar - Osmanlı Edebiyatında Loncaların Geçit Törenleri: (1582 Yılına Ait Surname)'' , 2017.
3. Nurhan Atasoy, “III. Murad Şehinşahnamesi, Sünnet Düğünü Bölümü ve Philadelphia Free, Library’deki İki Minyatürlü Sayfa”. İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Sanat Tarihi Yıllığı V (1973): 358-87.
4. Bu aşamadan sonra kullanılacak olan görsellerdeki tüm minyatürler aksi belirtilmediği takdirde Topkapı Sarayı Müzesi Kütüphanesi’nin Hazine kısmında bulunan 1344 numaralı eser olan Surname-i Hümayun’ un çeşitli varaklarından alınmadır.