Hız ve Kent: Saraybosna / Yavaşlığa Övgü
Yaşamını son on iki yıldır Saraybosna’da sürdüren Mehtap Özer Isović, kentte hayatın akışını hem fiziksel hem de algısal olarak yavaşlatan faktörleri bir yabancının gözünden yorumlayarak ‘hız ve kent’ konusunda kapsamlı bir inceleme sunuyor. İklim, sosyo-politik, ekonomik ve kültürel kodlar ile topografik özelliklerin bir kenti nasıl yavaşlattığına dair yorumları ile Isović’in Saraybosna izlenimleri, Karşılaştırmalı Kentler serimizde sizlerle…
Kent deneyimi aceleye gelmez. Kenti deneyimleyerek onu algılamak, özümsemek ve benimsemek zaman alır. Bu zamana sahipseniz şayet, dimağınıza usul usul nüfuz eden kenti anlamlandırma çabası, kaçınılmaz bir şekilde baş gösterir. En ilkel manada hayatta kalma içgüdüsüne bağlanabilir bir mekanı anlamlandırma süreçleri. Ölmemek için yürüdüğü sokakları, içinden geçtiği alt geçitleri, çıktığı yokuşları ya da nehrin iki yakasını birbirine bağlayan metal köprüleri iyice bellemek zorundadır insan. Ne var ki, modern insanın kentle etkileşimi arttıkça, mekansal ipuçlarını tarihi ve sosyo-kültürel kodlarla birleştirecek; kente dair bazı sonuçlara varacak; içinde varlık bulduğu kenti bilecek ve konumlandığı toprakları daha etkili bir şekilde hissedecek, anlayacak, anımsayacak ve yorumlayabilecektir.
Bu açıdan bakıldığında mekan değiştirmek sancılıdır. Kendinizi yeniden konumlandırdığınızda hâlihazırdaki kent algınızdan bağımsız olarak yeni bir kenti anlamanız gerekir. Sil baştan bir çaba istemese de bu yeni süreç önceden edinilmiş deneyimlerden ötürü iki kentin benzer, yâhut farklı yönlerini karşılaştırarak değerlendirme yaparken bulur insan kendini. Sayısı artan kent tecrübesi sürekli bir mukâyeseye sürükler insanı. Eğer bu temâyüle karşı koyabilir ve yeniden konumlandığınız kenti sadece ve sadece kendi iç dinamikleri ile kabul edip anlamlandırmayı başarabilirseniz, işte o vakit daha hakîkî, daha sahih bir kent okumasının kapısı aralanmış olur.
2008 yılında, 12.697.164 nüfuslu bir büyükşehirden, doğup büyüdüğüm İstanbul’dan, ayrılıp tüm ilçe ve belde nüfusları da hesaba katıldığında toplam 555. 210 kişilik bir Balkan başkentine, Bosna Hersek’in başkenti Saraybosna’ya, yerleştim. Böylesi bir ‘büyükten küçüğe’ geçiş, mekansal ve kültürel adaptasyon kabiliyetlerinizi çekildikleri izbe kuytulardan gün ışığına çıkarır; çıkaracaktır. Küçülmek, ufalmak, azla yetinmek ve en önemlisi hız kesip ‘yavaş’lamak zorunda kalırsınız. Bu topraklarda yaşamadıkça anlamakta güçlük çekebileceğiniz bazı bileşenler, hem fiziksel hem de algısal olarak Saraybosna’da yaşamı yavaşlatmaktadır.
Kimilerine kabul edilemez bir geri kalmışlık gibi görünen bu gerçek, Saraybosna’yı tamamen kendi tarihsel ve toplumsal gelişimi içinde biçip tartmaya başladığınızda güzelleşecektir. Yaşamınızın hızlıdan yavaşa doğru seyretmesi, artık şikayet edilecek bir hâl olmaktan çıkıp aksine insana canlılık, tasasızlık, bir tür iç rahatlığı vermektedir. Rahat, huzur ve afiyetin istek, heves ve zevkle harmanlandığı bir yavaş olma hâlidir bu. İnsana iyi gelir; gelecektir de. Saraybosna’da yaşam yavaş akar ve bu güzeldir.
İklim kenti yavaşlatır
Hemen hemen bütün turizm ve gezi platformlarında, Saraybosna hakkında sorulan ilk sorulardan biri, yıl içinde bu kentin ziyaret edilebilecek en uygun zamanına işaret eder. Bu soruya cevap vermek oldukça zordur. Çünkü bu kentte neredeyse yılın her günü yağmur yağabilir. Üstelik sadece Haziran, Temmuz, Ağustos ve Eylül ayları hariç yılın kalan sekiz ayında kar yağabilme ihtimaliyle yaşayan Saraybosnalı için bir kentte gündelik hayatın akış hızı, açık alanlarda asgariye inmektedir. Bu iklimsel veri sadece dışarıdan kente olan hareketi olumsuz etkilemekle kalmayıp kent içindeki yaya ve taşıt hareketinin seyrini de ‘yavaş’latmaktadır. Otobüs ve tramvay seferleri sekteye uğramakta, kentin yaya trafik hızı en düşük seviyeye inmektedir. Her kent için geçerli olan bu iklim-insan-hareket gerçekliğinin yaşanma sıklığı arttıkça hareket ve buna bağlı hız da o denli azalmaktadır.
Sosyo-politik, ekonomik ve kültürel kodlar kentin hızını keser
1992-1995 Bosna Savaşı’nı sonlandıran, Aralık 1995 tarihli Dayton Anlaşması gereği Bosna-Hersek kantonlara bölünmüş ve ülkenin %49'unu Sırp Cumhuriyeti (Republika Srpska), %51'ini Bosna-Hersek Federasyonu'nun (FBiH) kontrol etmesi öngörülmüştür. Ülke, bu anlaşma sonrası, kendi içinde 10 kantona ayrılmış olan Bosna-Hersek Federasyonu ve Sırp Cumhuriyeti olarak iki devletçiğe ve bir küçük özerk bölgeye (Brčko) bölünmüştür. Üstelik, Bosna-Hersek’te mevcut üç etnik grubu temsil edecek şekilde üçlü cumhurbaşkanlığı modeli yürürlüğe girmiştir. Başka bir deyişle, ülkede görev yapan mevcut üç cumhurbaşkanı bulunmaktadır.
Kavraması zor bu parçalı sosyo-politik yapıda, idari ve bürokratik işlem hızı kritik seviyelere düşmektedir. Kanun yapma süreçlerinden vergi işlemlerine, mahkemelerde görülen davalardan yerel hükümetlerin mevcut otobüs hatlarına ek sefer koyma girişimlerine kadar kentli insanın gündelik hayatını bizzat ilgilendiren işlemler yavaşlamak zorunda kalmaktadır.
Bosna-Hersek’te hâlihazırda, işleri ağırdan alma eğilimi kültürel bir öğe olarak karşımıza çıkmaktadır. Zihnin seyri hayatın seyrinde zuhur etmektedir âdeta. Boşnakça’da neredeyse her durum için kullanılan ‘polako polako’ (‘yavaş yavaş’ ya da ‘ağırdan al’) ifadesi, bura halkının kent-insan-hareket ilişkisine dair yaklaşımını sezebilmek adına yeterli bir referans noktasıdır. Bir nevi, zamanın insana değil, insanın zamana yön vermeye yeltendiği enteresan bir coğrafyadır burası.
Bu örtük kültürel bileşenin daha görünür hale gelmesine çanak tutan parçalı politik sistem, kentlinin sosyal ve kültürel hayatı tecrübe edişine zarar vermektedir. Ekolojik fayda sağlayacak geri dönüşüm projelerinin hayata geçirilmesi uzamakta; permakültüre uygun bina ve yapı çatıları için izinlerin çıkması yıllar almakta; Osmanlı, Avusturya-Macaristan ve de Yugoslavya dönemine ait yapıların restorasyonu için gerekli izinlerin alınması imkânsızlaşmakta ve liste bu şekilde uzamaktadır.
Şimdi tüm bu çıkmaza bir de savaş sonrası süreçte ivme kazanamamış bir ekonomiyi ve onunla birlikte ortaya çıkan işsizlik, iç ve dış borçlanma gibi sorunları da eklediğinizde, yerel yönetimlerin ve idari kuruluşların kentin mimari kompozisyonunu ya da kent içi ulaşım ağlarını güçlendirecek bir hıza erişmesi, kısa vadede imkânsız görünmektedir. Bunun tek istisnası, özel sektörün devreye girmesiyle roket hızı kazanan toplu konut inşasıdır. Kentin merkezden çevre ilçelere doğru bir yayılım gösterdiği bu süreç, çevre tepe ve dağlarla sınırlanmış dar kent sahası üzerindeki tüm atıl ve yeşil alanlar kullanılarak son sürât devam etmektedir.
Ne var ki, kent yaşamını doğrudan ilgilendiren toplu taşıma alanında aynı hıza erişilmesini yakın dönemde beklemek kentin dinamiklerini yeterince iyi okuyamamakla açıklanabilir. Saraybosna tramvay hattı, toplamda sadece 22.5 kilometrelik tek bir ray hattından ibaret olup Saraybosna’yı batı-doğu doğrultusunda bir uçtan (Ilidža) bir uca (Baščaršija) kat eder.
Ilidža’dan 3 numaralı tramvaya bindiğinizde, tek yönde (11.25 kilometrelik kısım) ortalama 45 dakikada Baščaršija’ya ulaşırsınız. Konumdaki değişimi zamandaki değişime bölerek bu tramvayların ortalama hızı kabaca hesaplandığında saatte azami 15 km/h ile ilerledikleri görülür. Üstelik, Saraybosna’daki tramvaylar Çek Cumhuriyeti, Hollanda, Kore, Avusturya ve Türkiye gibi ülkelerden ya satın alınmış ya da bu ülkelerin hibe ettiği ikinci ve üçüncü el eski taşıtlardır. Avrupa’nın en eski tramvay sistemlerinden biri olarak bilinen Saraybosna tramvay hattı ve bu ray sistemi üzerinde kullanılan taşıtlar, ne yazık ki hem ekonomik hem de yukarıda bahsedilen karmaşık idari sebeplerden dolayı yenilenememekte, geliştirilememekte ve de hızlan(a)mamaktadır.
Eğim kenti ve kentliyi yavaşlatır
Topoğrafya kent mimarisine ve kent yaşamına evire çevire yön veren, kentsel kompozisyonun oyun kurucusudur. Bu sebeple, Saraybosna kenti bağlamında mekân ve toplum arasında bir anlam arayışına girmek demek doğrudan topoğrafyayı ana metin olarak okumayı gerektirebilir. Ait olduğu çevre ile arasında kurduğu karşılıklı ilişkilerin birikimi, bize Saraybosna ve Saraybosnalı hakkında şekil, biçim, büyüklük, dolaşım, bağlantı noktaları, bağlantı örüntüleri ve hatta sosyo-kültürel süreçlere dair vazgeçilmez doneler sunmaktadır.
Hız bahsinde de bu fikirden yola çıkarak Saraybosna’nın topoğrafi-hız analizi yapıldığında görülecektir ki bilhassa bu kentin tepeleri, dere/nehir yatakları ve/veya kenarları bu kentin hızını artırmakta veya azaltmaktadır. Bunun sebebi mevcut eğim farklarıdır. Ama öncelikle şunu belirtmekte fayda vardır. Kentli insan biçimdeki bu eğimi, arazi üzerinde şekillenmiş caddeler, demiryolları, bisiklet ve yaya yolları gibi insan yapımı yüzeylerde tecrübe eder. Tecrübe ettiği eğimin biçimsel değil, şekilsel olduğunu düşünür. Örneğin, birçok Saraybosnalı Vilsonovo šetalište’de - Miljacka Nehri kıyısı boyunca planlanmış yeşil alanda - yürürken aslında o yürüyüş yoluna o şekli verenin topoğrafik bir biçim olduğunu bilmez, düşünmez, veya hatırlamaz.
Gelelim, Saraybosna’daki eğim-hareket-hız ilişkisine. Kentin ticari, idari, dini ve kültür sanat örüntüleri şehir merkezinde doğu-batı doğrultusunda akan Miljacka Nehri’nin oluşturduğu düzlükte işlev görecek şekilde inşa edilmiştir. Nehre paralel şekil almış ve bu kentsel kurulumu diğer merkezlerle bağlayacak şekilde planlanmış olan Obala Kulina, Zeleni Beretki ve Mula Mustafe Bašeskija gibi ana yollar eğimlerinin çok az oluşuyla taşıt ve insan trafiğine imkân kılmıştır. Sadece Osmanlı İmparatorluğu değil, Avusturya Macaristan İmparatorluğu ve Yugoslavya dönemine ait kent mimarisi örnekleri de hep bu düzlük bölgede ortaya çıkmıştır. Eski çarşı (Baščaršija), yeni çarşı (Ferhadija), Şehir Meclisi Binası (Vijećnica), merkez postanesi, büyük mabetler (cami, kilise ve sinagoglar), tiyatro binası, Skenderija merkezi vb. gibi ikonik mimari örnekler hep bu düzlük üzerinde inşa edilmiştir. Toplumsal hayat için gerekli olan tüm unsurlar birbirine yakındır bu alan içinde. Toplumsal sürerlilik burada sağlanmıştır. Hatta 1885’te test sürüşleri yapılan tramvay sistemi nehri takip eden bu düzlükte planlanmıştır. Hareket, hız ve hızlı toplumsal hayata müsade etmiştir düzlük. Kent hayatı, bu bölgede, topoğrafya müsaade ettiği ölçüde hızlanabilmiştir.
Fakat nehir yatağı dardır. Nehir kenarlarındaki düzlükler de nehrin kuzey ve güneyinde 0 ile 200 metrelik bir mesafede yükselmeye başlayan tepelerle sınırlanmıştır. Kimi noktalarda ana caddelerden ara sokaklara adım atar atmaz eğim artmaya başlamaktadır.
Saraybosna’da yüzyıllar içinde doğa-insan-mekân bağlamında bu topoğrafik öz, hiçe sayılmamış ve geleneksel kent kurulumuna da uygun olarak meskenler bu eğimle uyum içinde tepelerin en dik noktalarına kadar konumlanmıştır. Türkçe’den ödünç alınan ‘mahala’ kelimesi ile karşılığı verilen bu yan yana dip dibe, adeta bir yosun tabakası gibi tepelerin yüzeyini kaplayan mahalleler günümüze kadar süregelmiştir. Giderek eğimin arttığı ve buna bağlı olarak da belli bir yükseltiden sonra taşıtların artık çıkamadığı diklikte ve sokakların kimi yerlerde trabzanlı merdivenlerden ibaret olduğu sakinlikte yerlerdir buralar.
Hızlı kent yaşamı nehir seviyesinde kalmıştır artık. Hayatın akış hızı, eğim yükseldikçe yavaşlamıştır. Eğimle birlikte hız azalmakta ve taşıt ile insan akışı gözle görülür şekilde yavaşlamaktadır. Bu nedenle, denilebilir ki, eğim görünmez bir sınır oluşturmaktadır. Yukarı çıktıkça ve eğim arttıkça, dolayısıyla hareket ve hız azaldıkça daha kalıcı olan, sakin ve manzaralı meskenler vücut bulmaktadır. Benzer şekilde, ibadet yerleri de eğimin ve daralan yüzeyin müsaade ettiği ölçüde küçülmekte ve sadeleşmektedir.
İklim, sosyo-politik, ekonomik ve kültürel kodlar gibi kentin nabzını yavaşlatan etmenler kente bir karakter çizer. Meydana gelen kent profili ise hıza çok da imkân tanımayan bir Saraybosna kenti ve hızlan(a)mayan bir Saraybosnalı’yı sunar bize. Bu kentte geçirdiğiniz süre arttıkça ve bu topraklarda yerleşikliğiniz sağlamlaştıkça bu hâl bir şekilde size de sirayet eder, edecektir. Tecrübe edersiniz ki Saraybosna’da yaşam yavaş akar ve bu güzeldir.