Hayatını geleneksel sanatlara adayan usta: Tahsin Aykutalp
Kendine özgü bir sanat anlayışı ve üslubu olan Tahsin Aykutalp, yaşamını Geleneksel Türk Sanatları’na adamasıyla bilinir. Yaşamı boyunca tüm gayesi tezhip sanatının yeniden hayat bulması ve eski güzelliğine kavuşması olan Aykutalp, Geleneksel Türk Sanatları’na çok sayıda önemli isim kazandırmıştır.
Tam adı Dündar Tahsin Aykutalp olan sanatçı, 1926 yılında İstanbul’da doğar. Babası Hayri Bey, annesi ise Erzurum’dan Kayseri’ye göç eden Kayı Aşireti’nden bir ailenin kızı olan Mevhibe Hanım’dır. Osmanlı torunu olan Aykutalp’in dedesi Nakkaş Mevlüt Ağa’dır. Sanatçı Dündar ismini ise Fatih Sultan Mehmed’in komutanlarından olan Dündar Bey’den alır.
Aykutalp, ilkokul çağlarını Fatih ilçesinde Koca Mustafapaşa, Silivrikapı semtinde geçirir ve ilk eğitimini Yirmidördüncü İlkokulu’nda tamamlar. Ardından Mevlanakapı Ortaokulu’na gider. Burada okurken pilot olma hayalleri üzerine uçak resimleri çizen Aykutalp’in tasarım ve resim yeteneğini, resim hocası Sa’im Bey keşfeder. Sa’im Bey’in telkinleri üzerine Devlet Güzel Sanatlar Akademisi’nin sınavına giren Aykutalp, 400 kişinin katıldığı serbest tasarım model üzerindeki bu sınavda birinci olur ve 1946 yılında Güzel Sanatlar Akademisi’ne girer. Aslında Akademi’ye girmesindeki gayesi sinema, reklam ve afiş bölümünde okumak olan sanatçının yaşı, o dönemde mezkûr bölüme girmek için iki ay büyük olduğundan bu bölümü seçemez. Bazı hocalarının teşvikiyle Geleneksel Türk Sanatları Bölümü’ne yönelir.
Aykutalp, sınavı kazanan diğer öğrencilerle beraber üç aylık deneme eğitimini, ünlü Türk ressamı Cevat Dereli’den alır. Akademi’de Hattat Mustafa Halim Özyazıcı’dan hüsn-i hat; Rikkat Kunt ile Muhsin Demironat’tan tezhip ve minyatür; Necmeddin Okyay’dan ebru; Feyzullah Dayıgil’den çini dersleri alır. Bunun yanı sıra İsmail Yümnî’den fenn-i hakk, Beykozlu Hüseyin Hoca’dan da altın ezme dersleri alan usta, tezyini sanatların tüm şubelerinde yetkinlik kazanmak için büyük çaba gösterir.
Hocaları Muhsin Demironat ve Rikkat Kunt, Aykutalp’in yaşamı ve sanatında çok büyük bir öneme sahiptir. Dilinden düşürmediği tüm hocalarını yaşamı boyunca hep hayırla yâd eder ve şöyle ifade eder: “Rikkat Hoca, iyi niyetli ve müşfik bir hanımefendiydi. Eserlerini temiz bir işçilik ve titizlikle icrâ ederdi. Muhsin Hoca ise klasikçi, eli çok kabiliyetli ve kreasyonu yüksek bir sanatkârdı. Çalışmaları bir Ali Üsküdarî, bir Şah Kulu fırçasından çıkmış kadar etkiliydi. Muhsin hocanın yaprak motifleri canlı ve hareket ediyormuş gibi geliyordu bana. Desenleri birbirinden farklı ve etkileyiciydi. Bu sebeple kendisine yönelerek çoğu şeyi ondan öğrendim.”
Oğlu Müzehhip Hayri Aykutalp bu vefa örneğini şu sözleriyle dile getirir: “Babam klasiği çok iyi bilir ve şöyle derdi: ‘Hocasız sanatkâr olunmaz. Bu ilişki hayat boyu sürmelidir.’ Rahmetli Muhsin Demironat’ı ve Rikkat Kunt hocayı her daim arar, sanat adına danışır, bayramlarda ilk ziyaret yerimiz onların evi olurdu.”
1951 yılında Akademi’den mezun olan Aykutalp, askerlik görevinin ilk altı ayını Ankara’da, ikinci altı ayını da Siirt’te yedek subay olarak yapar.1956 yılında Yüksek Öğretmen Okulu mezunu Saadet Hanım’la evlenir. İsmet ve Hayri adlarında bir kız, bir erkek evlatları olur. Çalışma hayatına, İstanbul Belediyesi’nde ressam-sürveyan olarak başlar ve bu görevi altı buçuk yıl sürdürür.
1960 yılında Irak Hükümeti tarafından Bağdat’a davet edilmesi üzerine, Bağdat Üniversitesi’ne bağlı bir enstitüde Arap-İsrail savaşının çıktığı 1967 yılına kadar altı buçuk yıl tezhip, çini ve halı dersleri vererek çok sayıda öğrenci yetiştirir.
Ülkeye döndükten sonra akademiden ders teklifi alsa da yeterli öğrencinin bulunamaması üzerine ders vermeye başlayamaz. Bir süre Fatih Erkek Koleji ve Ahmet Rasim Ortaokulu’nda resim dersleri verir. Birkaç yıl sonra, 1975-76 eğitim-öğretim yılında, Mimar Sinan Üniversitesi Güzel Sanatlar Akademisi, Geleneksel Türk Sanatları Bölümü’ne tezhip hocası olarak atanır. Böylece Neşe Aybey, Nezihe Bilgetay ve İslam Seçen gibi hocalarla birlikte, Geleneksel Türk El Sanatları Bölümü’nün kurucularından olur. 1993 yılına kadar tezhip alanında hocalık yapar ve aynı yıl emekliye ayrılır. Ardından bir müddet daha yarı zamanlı olarak fakültedeki derslerini yürütür.
Çok sayıda öğrenci yetiştiren Aykutalp, son dönem tezhip sanatçılarının birçoğunun da hocalığını yapar. Derslerini; klâsik tezhip sanatının form, biçim, motif, renk ve kidelerini talebelerine aktarmak ve talebelerinin özgün tasarımlar ortaya çıkarmalarını sağlamak üzerine kurgular. Sanatçı, süsleme sanatlarında öğrendiği ekolün takipçisi ve öğreticisi olarak, öğrencilerinin kişisel yeteneklerini geliştirmelerine öncelik verir. Bu yüzden motiflerin önce tek tek sonra da kompozisyon içinde nasıl kullanılabileceğini, bağlantı ve estetik kurallarını öğreterek işe başlar. Derslerinde öğrencilerine öncelikle klâsik formları uygulatır. Bunlar, zahriye tezhibi, serlevha tezhibi, sûrebaşı tezhibi, kıt’a tezhipleri, hilye ve celî yazı tezhipleri olur. Yüksek bir eğitim formasyonuna sahip olan Aykutalp’in eğitim anlayışında, Osmanlı kültürünün izleri açıkça görülür.
Sanatçı yaşamı boyunca hiç kişisel sergi açmaz ve talebelerinin bu konudaki sorularına “Talebelerim, sizler benim canlı sergilerimsiniz” diyerek karşılık verir.
Kendine özgü bir sanat anlayışı ve üslubu olan Aykutalp, titizliğe ve disipline aşırı özen göstermesi ile tanınır. Sanatkârın disipline önce kendi yaşantısından başlaması gerektiğini savunur. Çalışma saatleri kadar uykuya vakit ayrılmasını, yemek zamanlarına bile dikkat edilmesi gerektiğini salık verir. Hatta fırça tutacak ellerin kuvvetlendirilmesi için mutlaka spor yapılması gerektiğini de dile getirir.
Tezhip çalışmaları dışında Bursa’da Yeşil Camii sıva altı restorasyonu, Beşiktaş’ta tarihi Kadırga restorasyonu, Reşat Paşa Konağı tavanı ve Halil İbrahim Yalısı restorasyonunda yer alır. Hocası Muhsin Demironat’la birlikte Bağfaş fabrikatörünün köşküne Osmanlı tipi lake tavan çalışmaları yapar. Selimiye Camii’ne daha önceden yapılan Avrupa tarzı barok-rokoko bezemelerin ve sıva altındaki orijinal kalemişi desenlerin hemen hemen hepsini klâsik üsluba bağlı kalarak üretir.
Sultan Ahmet Camii’nin tavan ve kubbelerindeki kalemişlerinin tashihi ve tatbiki hususunda Vakıf İnşaat’a danışmanlık yapar ve Sultan Ahmet Camii’nin restorasyonunu gerçekleştirir. Yine Yıldız Hamidiye ve barok bezemeleriyle bilinen Ortaköy Camii’nin restorasyonlarına da katkıda bulunur. Bunun yanı sıra bazı günümüz camilerinin kalemişi desenlerini çizer, bazılarının ise bizatihi uygulamalarında bulunur. Bunlar arasında en bilineni Başçı Mahmut Camii’dir.
Tahsin Aykutalp’ın sanat yaşamı boyunca gaye-i hayali, bozulmuş olan tezhip sanatının yeniden hayat bulması ve eski güzelliğine kavuşması olur. Geniş motif ve desen bilgisine sahip sanatçının eserlerinde, muhayyilesinin enginliği ve özgünlüğü açıkça görülür. Fırçayı elinden düşürmediği sanat yaşamı boyunca iki binin üzerinde eser verir. Başta hilye-i şerifler olmak üzere, celî levhalar, kıt’alar, fermanlar ve çok farklı formlarda çalışmalar tezhipler.
1999 yılında ağır bir hastalık geçiren Aykutalp, akademideki derslerinden çekilmek zorunda kalsa da şahsi çalışmalarına devam eder. Geçirdiği felce rağmen kalemini elinden bırakmaz. Hastalığından sonra bayram ziyaretine gelen öğrencileri için bile hilye tasarımları yapar.
Aykutalp, 16 Aralık 2013 tarihinde vefat eder. Fatih Cami’inden kaldırılan cenazesi, Eyüp Sultan Mezarlığı’na defnedilir.