Çocuk ve Kent: Harikalar Diyarı Venedik

ARKİTEKT
Abone Ol

Yaşamını İstanbul’da sürdüren Songül Aygördü, mimarlık stajı sırasında yaşadığı ve deneyimleme fırsatı bulduğu Venedik için çeşitli çıkarımlarda bulundu. İlk kez tanıştığı bir kenti, kendi çocukluğu üzerinden ele alan Aygördü, kentlere farklı bir pencereden bakmamıza yardımcı oluyor. Venedikli çocuklar özelinde yaptığı gözlemlerle beraber, iki şehir arasında tanımladığı “eşik” kavramıyla birçok açıdan alışılmışın dışında bir şehir profili sunuyor. Aygördü’nün Venedik izlenimleri, Karşılaştırmalı Kentler serimizde sizlerle

İstanbul’dan Venedik’e iki şehir arasında zihnimde beliren “eşik”, farklılıkları ve benzerlikleriyle bir kenti deneyimlemenin başka bir yolunu göstermişti bana. Bu eşik üzerinden okumaya başladığım bu kentin ilk hediyesi ise özgürce yürüyebilmekti. Bir kenti tamamen yürüyebilmek, bazen kaybolmak ve hatta bazen de çıkmazlara toslayarak keşfetmek ise; gösterilmek istenilen imajların aksine, örtük kalan halleriyle karşılaşmamıza fırsat veriyor. Bu bağlamda Venedik, Piazzale Roma Meydanı’ndan sonra araç kullanımına imkan vermeyen bir şehir planına sahip. Hatta sokak genişlikleri yer yer aşırı daraldığı için bisiklet kullanılmasına bile pek sıcak bakılmıyor. Bazen yorucu olsa da, kentin bu gerçeği çocuklar için de güvenli bir ortam oluşturabiliyor.

Tam bu noktada, zihnimdeki ideal Venedik tahayyülü yerine, çocukluğumun İstanbul’u ve bir mimarlık öğrencisi olarak deneyimlediğim Venedik arasında kaldığım bu eşikte, çocukların dünyasından yaşadıkları şehirleri yeniden düşünmeyi denedim.

  • “Her yeni kente geldiğinde yolcu, bir zamanlar olduğunu artık bilemediği bir geçmişini bulur yeniden; artık olmadığın ya da sahip olmadığın şeyin yabancılığı, hiç senin olmamış yabancı yerlerin eşiğinde bekler” - Görünmez Kentler, Italo Calvino

Çocukların gözünden Venedik.

Venedik, ilk karşılaştığımız zaman bir çocuk için “Harikalar Diyarı” gibi duruyor. Kenti bir ağ gibi saran kanallar, bu kanallar üzerindeki küçüklü büyüklü köprüler, araçların olmadığı sokaklar ve meydanlar, köşe başlarındaki dondurmacılar, rengârenk evler ve çiçeklerle dolu pencereler... Hatta süper kahramanlar bile var! Bir çocuk daha ne ister? Bir çocuğun, annesine gondolcuyu işaret edip “Superman geliyor!” dediğini duyup, heyecanını fark ettiğim zaman şaşırmıştım. Daha sonra gondolcuyla karşılaşan her çocuğa istemsiz bir şekilde dikkat kesildiğimde, aslında hepsinin gözündeki ışık aynı anlamı ifade ediyordu. Onlar kanalların çizgili pelerinli kahramanlarıydı.

“Bir yeri yeniden düşünmek;

Bir yere dahil olmak için önce o yeri tanımak,

Orada olup biteni öğrenmek ve hayatını anlamak gerekir”

Edip Cansever

San Marco Meydanı.

Günlük standart “San Marco – Dorsoduro” rotamdayken; kendimi “eşikte” buluyorum. İstanbul’daki o çocuk olarak yeniden yürüyorum sokakları ve meydanları. Kentin boyumu aşan kalabalığında yürürken, sadece düşmemek için çabalıyorum. Kanalların yakınından geçerken gözlerim kahramanları arıyor. Eğer beni fark edip gülümserler ise kurtarılmış hissediyorum. San Marco’dan başlayıp Dorsoduro’ya doğru ilerlediğim bu rotada, son köprülerden geçiyor ve kanalları geride bırakıyorum. Son durağa geldiğimde zaman, biraz daha özgürleşiyor çocuk adımlarım. Meraklı kalabalığın ardındaki Dorsoduro ise, Venedik’in en yerel bölgelerinden biri.

Buralıların yaşadığı, çoğu kişinin birbirini tanıdığı, sokakların görece daha geniş olduğu, camdan cama asılan tertemiz çamaşırları, küçük bakkalları ve bazen açık pazarıyla “mahalle” kültürünün halen sürdürülebilir olduğunu anladığım ve yeniden deneyimlediğim bir yerdi benim için. Aslında İstanbul’daki çocukluğum tam olarak böyle bir yerdeydi, o çocuk için yabancı bir kavram değildi. Bu nedenle, buralı çocukları daha iyi anlayabildiğimi hissettim. Venedik gibi markalaştırılan kentlerdeki çocukların ortak kaderi, o kentlere atfedilen imajlar bütününün onları görünmez kılmasıdır. Mahallede oyun oynayan çocuklarla her karşılaşmamda, “Harikalar Diyarı Venedik”in ardında, onlar için buradaki hayatın daha anlamlı olduğunu fark ettim.

Dorsoduro Bölgesi, mahalledeki çocukların hayatı.

İşte yine eşikteyim. Bu defa çocukluğumdan çıkıp yetişkin halime dönüyorum. Italo’nun da dediği gibi, bir zamanlar benim olan ama artık öyle olmayan geçmişimi yeniden bulduğum ve hiç benim olmamış bu kenti yeniden düşünüyorum. Bir ucundan diğerine Venedik, zihnimizdeki imgelerin ve düşüncelerin bir perspektif içinde çoğaldığını hissettiriyor; oysa bir derinliği yok. Bir fotoğraf karesi gibi, birbirine bakamayan bir ön ve bir de arka yüzü var. İçinde kaybolduğumuz yoğunlukta yakalayabildiğimiz görüntüler ön; bunların ardında kalan çocukluk hatıraları ise arka yüzüdür.