Barok ve Rokoko üsluplarının göz kamaştıran bir sentezi: Küçüksu Kasrı
Bugünkü yazımızda inceleyecek olduğumuz, Anadolu yakasında, Anadolu Hisarı’nın güneyinde, Göksu ve Küçüksu derelerinin arasında, deniz kıyısında konumlanan Küçüksu Kasrı, günübirlik dinlenme köşkü olma fonksiyonunda 1856 yılında Sultan Abdülmecid’in talebi üzerine mimar Nigoğos Balyan tarafından tasarlanıyor. Kasrın tasarımında 19. yüzyıl Barok ve Rokoko üsluplarının sentezi görülüyor.
Dönemin ünlü mimarı Nigoğos (Nikoğos) Balyan tarafından tasarlanan, Dolmabahçe Sarayı’nın küçük bir örneği de denebilecek ihtişamda inşa edilen Küçüksu Kasrı, 1856 tarihinde, Sultan Abdülmecid tarafından 1752 tarihli ilk ahşap kasır yerine kâgir olarak inşa ediliyor. Küçüksu Kasrı, Beykoz’da, Boğaziçi’nde, Küçüksu ile Göksu derelerinin arasındaki alanda konumlanıyor. Göksu Deresi, 18.yüzyıl İstanbulu’nun mesire yerlerinin başında geliyor. Bazı kaynaklarda Göksu Köşkü olarak da karşımıza çıkan, Boğazın incisi olarak da bilinen, 19.yüzyıl diplomasisinde önemli görüşmelere tanıklık eden Küçüksu Kasrı, Osmanlı Tarihi’nin önemli kasırlarından biri olarak biliniyor. Sultan Abdülmecid, Dolmabahçe ve Ihlamur Kasrı yapılarında olduğu gibi Küçüksu Kasrı’nın bulunduğu alandaki ahşap yapıyı yıktırarak, yerine bugünkü kasrı yaptırıyor. Yüksek bir su basman üzerine iki kattan meydana gelen, 15x27 metrelik bir alan üzerine oturan yığma tekniğiyle ve kâgir olarak inşa edilen Küçüksu Kasrı, 1856 tarihinde Mimar Nigoğos Balyan tarafından tasarlanıyor. Dinlenme köşkü olma fonksiyonunda tasarlanan Küçüksu Kasrı’nda zaman zaman devletin üst düzey konuklarının ağırlandığı da biliniyor. 1970'li yıllara kadar özel günlerde ve çeşitli devlet kabullerinde kullanılan Küçüksu Kasrı, 1983 tarihine gelindiğinde ise müzeye çevriliyor. Kasırda ağırlanan yabancı devlet adamları arasında VIII. Edward da bulunuyor. Sultan Abdülmecid döneminin, özellikle saray ve kasır mimarlığında Batılı biçimlerin tercih edildiği yıllar olduğu, Küçüksu Kasrı’nın tasarımından da okunabiliyor. İki katlı ve tümüyle mermer kaplı olan orta sofalı plan tipinde tasarlanan Küçüksu Kasrı, Barok üslupta bir mimari karakteri olmasıyla öne çıkıyor.
Küçüksu Kasrı, Barok ve Rokoko sanatlarının bütün dekoratif özelliklerini bünyesinde barındırıyor. Osmanlı mimarlığında Batı’ya açılma, Batı etkileri, Avrupa kültürüne duyulan ilgi, Lale Devri’nde, 1703 ile 1730 yılları arasında, III. Ahmed Dönemi’nde ilk somut örneklerini vermeye başladığı görülüyor. Mimari ögeler, dokunsal özellikler, göz aldatıcı dekorlarlagerçek olmayan mekânları katma;gölgelendirme ve perspektif yoluyla derinlik algısı, sınırsız bir mekân imgesi oluşturma ve sonsuzluk duygusu elde etme isteği Barok üslubun karakteristik özelliklerini oluşturuyor. 1740’lı yıllardan itibaren ise Lale Devri etkileri yerini Rokoko ve Barok etkilere bırakıyor. Osmanlı mimarlarının bu dönemde Batı’dan aldıkları Barok ve Rokoko öğeleri Klasik Osmanlı mimari üslubuyla sentezlediği görülüyor. Mimar Doğan Kuban, Barok ve Rokoko üslupları Osmanlı sanat kültürünün bir tür nesnelleşmesi ve toplum yaşamındaki dış dünyaya açılmaya karar veren eğilimlerin dışavurumu olarak yorumluyor. Lale Devri’nin neşeli, çiçekli, meyve sepetlerinden, vazo içindeki çiçeklerinden ve buketli vazolarından oluşan süslemeleri sonrasında Rokoko üslubun motif, bezeme dağarcığında da görülüyor.
İstanbul’da Barok mimari I. Mahmut devrinde 1741 yılından itibaren görülmeye başlıyor. Osmanlı Baroğu, 1720’li yıllardan 1850’li yıllara kadar süren bir üslup dönemi olarak karşımıza çıkıyor. 18. yüzyılın ikinci yarısına denk gelen, ünlü sanat tarihçisi Semavi Eyice tarafından “Türk Baroğu” veya “Osmanlı Baroğu” olarak isimlendirilen dönemde, Osmanlı mimarlığının Batıdan esinlenilmekle birlikte kendine özgü bazı ana özellikleri terk etmediği de görülüyor. İç ve dış bükey profillerTürk Baroğu’nda yoğun olarak görülüyor. Küçüksu Kasrı’nda ise dışbükey eğrilikler görülüyor. Kasrın deniz cephesi üç bölüm halinde; orta bölüm düz, iki yandakiler ise dışbükey olarak karşımıza çıkıyor. İki yan kesimi dışbükey eğrilikli olan üç düşey bölümlü cephede Sultan Abdülaziz döneminde eklenen Rokoko süslemelerin abartılı görünümü öne çıkıyor.
Barok ve Rokoko sanatında, süsleme unsuru olarak istiridye formu sıkça kullanılıyor. Kasrın denize bakan cephesinde Barok ve Rokoko süslemeler yoğun bir düzende yer alıyor. Kasrın söz konusu deniz gören bu cephesinden iç mekâna girişi sağlayan Barok üslupta tasarlanmış bir merdiven yer alıyor. Küçüksu Kasrı’nın denize bakan cephesinde istiridye şeklinde bir havuz yer alıyor. Küçüksu Kasrı’nda istiridye formları, havuzun içerisindeki su teknesinde ve kasrın duvarlarına açılmış nişlerde de yer alıyor. Küçüksu Kasrı’ndaki pencerelerin üzerinde ve kasrın dış cephesine açılmış nişlerin kavsaralarında yer alan istiridye formları dikkat çekiyor. Küçüksu Kasrı’nın da tavan süslemelerinde, tavanların alçı kabartmalı köşelerinde, kapı sövelerinde, şömine üzerlerinde, çeşitli mobilya ve aynalarda istiridye formları kullanıldığı gözlerimizden kaçmıyor. Küçüksu Kasrı’nın panolarının ortasındaki varak kartuşlar, akant (akantus) yaprakları, C kıvrımları ve istiridye kabuğuBarok; renkli çiçek demetleri ise Rokoko’nun yeni form ve motiflerine örnek teşkil ediyor. Barok üslubun sıkça kullanılan biçimlerinden olan kartuşların içine sembolik motifler, meyve ve çiçek düzenlemelerinden oluşan natürmort (cansız doğa), doğa ve mimarili doğa manzaraları veya trompe l’oeil (göz yanıltıcı) tasvirler işleniyor. Kasırdaki elips ve daire biçimli kartuşların kullanılması, yumuşaklık duygusu veren yuvarlak çizgilere gitme isteği Barok ve Rokoko etkileri olarak karşımıza çıkıyor.
Kasrın iç dekorasyonu ise Viyana Operası’nın dekoratörü olan Sechan tarafından yapılıyor. Sultan III. Mustafa, Sultan III. Selim ve Sultan II. Mahmut dönemlerinde ise birçok kez onarıldığı biliniyor. Küçüksu Kasrı’nın tasarımında Barok ve Rokoko üsluplarının sentezi görülüyor. Mermer kaplamalı kasrın bodrum katında kiler, mutfak ve hizmetli odaları,diğer iki katında ise orta mekâna açılan dört köşe odası yer alıyor. Yapının bu karakteristik özelliği, geleneksel Türk evlerinin plan şemasını yansıtıyor ve genel olarak dinlenme ve avcılık faaliyetleri için kullanılan bir 'biniş kasrı' olarak işlev görüyor. Küçüksu Kasrı'nın, yüksek kabartma tekniğinde ustaca işlenmiş çiçekler, yapraklar, çelenkler ve rozetlerle bezenen cephe mimarisi göz alıcı bir güzelliğe sahip olmasıyla dikkat çekiyor. Bu detaylar, yapının zarif ve estetik yönünü ön plana çıkarıyor, izleyenlerde tarihi ve sanatsal bir hayranlık uyandırıyor. Kasrın zengin iç dekorasyonunda çok sayıda peyzaj ve natürmort yer alıyor. Kasrın dış süslemelerinin, Abdülaziz döneminde yalın bulunmasının sonucunda yeniden düzenlendiği biliniyor. Küçüksu Kasrı'nın göz alıcı süslemeleriyle dolu cephe tasarımı, yapıyı anlamak ve konstrüksiyonunu çözümlemek için bir meydan okuma sunuyor. Giriş olarak düzenlenen deniz cephesi, özellikle kasrın diğer cephelerine kıyasla daha özenle ve detaylı süslemelerle tasarlanıyor. Kabartmalarla süslü ve hareketli söz konusu deniz cephesinde, bu cepheye yaslanmış bir yerde konumlanan şadırvanlı küçük havuzda ve merdivenlerdeBatılı süsleme motiflerinin kullanıldığı görülüyor.
Kasrın iki yönlü giriş merdiveni, havuzu, çeşmesi ve giriş kapısı ile öne çıkıyor. Denize yönelik pencerelerher katta zemine kadar iniyor ve bunların önleri mermer parmaklıklarla sonlanıyor. Kasrın yan ve arka bölümlerinde, üst katta balkonlara yer veriliyor. Üst katın bitiminde mermerden bir kısa duvar çatıyı gizleyerek yapıyı çepeçevre dolaşıyor. Kasrın kabartma ve kalem işi süslemeli tavanları, İtalyan mermerinden yapılmış şömineleri, ince bir isçilik gösteren parkeleri, Art Nouveau akımını yansıtan mobilyaları ziyaretçileri etkiliyor. Cumhuriyetin ilanından sonra bir süre konukevi olarak kullanılan Küçüksu Kasrı, 1970'li yıllara kadar bazı özel günlere ev sahipliği yapıyor. 1983 yılına gelindiğinde ziyarete açılan ve ardından yapılan yeni düzenlemeden sonra da 1994 yılında TBMM Milli Saraylar Daire Başkanlığı’na bağlı anıt müze fonksiyonunda hizmet vermeye başlıyor. Küçüksu Kasrı, alçı kabartmalı ve kalem işi desenlerle süslü tavanları, çeşitli renk ve biçimlerde kesilmiş kıymetli İtalyan mermerlerinden oluşturulmuş şömineleri, her odada eşsiz ve zarif işçilikte parkeleri ile tasarlanıyor. Özenle seçilmiş mobilyalar, halılar ve tablolar ise Küçüksu Kasrı’nı adeta bir sanat galerisine çeviriyor.