Yerin altındaki yeşil: Jeotermal

Doç. Dr. Hatice Karahan
Doç. Dr. Hatice Karahan

Bu sayfada çeşitli kereler enerji konusuna değinirken, yenilenebilir potansiyelimizi gerçekleştirme yolundaki adımlarımızın daha etkin olması gerektiğine dikkat çekmiştim. Bu kapsamdaki kaynaklardan biri de, jeotermal enerji. Jeotermal kelimesi, Yunanca kökenli olup “yerden ısı” anlamına geliyor. Daha da açarsak, yeryüzündeki suların çatlak ve kırıkları izleyip yeraltındaki sıcak kayalarla buluşarak insanoğluna enerji olarak geri dönmesi demek... Hatta bu sıcak sular, yeryüzüne dönerken geçtikleri yollardaki mineralleri de yanlarına katıp zenginleşir ve bu minvalde jeotermal, aslında şifalı sular aracılığıyla da iyi bilinir. Dolayısıyla, jeotermalin gerek (turizm kısmını da içeren) birincil enerji, gerekse ikincil enerji kaynağı olarak kullanımına değinmekte fayda var.

Dünya 2.siyiz

Jeotermal kaynaklar, bir yandan elektrik enerjisi amaçlı kullanılırken, diğer yandan da direkt ısı elde etme doğrultusunda değerlendirilir. Bugün dünya çapında çok sayıda ülke tarafından ısı kaynağı olarak kullanılan jeotermalin ilgili “kapasitesinde” önde olan ülkeler, son REN21 verilerine (2014) göre, sırasıyla Çin, Türkiye, Japonya, İzlanda ve Hindistan. Bunu, Macaristan, İtalya ve ABD takip ederken, söz konusu 8 ülke, global kapasitenin yüzde 80’ine tekabül ediyor.

Doğrudan ısının kullanım miktarı anlamında ise, Çin ve Türkiye yine önde gelirken, onu İzlanda, Japonya, Macaristan, ABD ve Y. Zelanda izliyor (Grafik 1). Bu 7 ülkeyi de bir araya getirirsek, küresel jeotermal ısı kullanımının yüzde 70’i ortaya çıkıyor.

Öte yandan “kişi başına kullanıma” baktığımızda, İzlanda tüm dünyaya açık ara meydan okuyor. Nitekim ülkedeki her 10 binadan 9’unun ısı talebi, jeotermalden karşılanıyor! Bu sayede fosil yakıt tüketiminden uzaklaşan İzlanda’dan, dünyanın en temiz ülkesi olarak sıkça bahsedildiğine şahit oluyoruz.

Kapasitemiz büyürken

Jeotermal, elektrik üretiminde de değerli bir kaynak ve bu alanda kurulu güç bağlamında ABD’nin yıllardır başı çektiğini gözlemliyoruz. Son verilere göre de ABD’yi, Filipinler, Endonezya ve Meksika izliyor. Jeotermal ısıda dünya 2.si olan Türkiye ise, konu aynı kaynağın elektriğe dönüşmesi olunca 10. sırada geliyor.

Öte yandan, son yıllarda dünya çapında gerçekleştirilen elektrik üretimine dair ek kapasitelerde, adımızın ön sıralarda yer aldığını da belirteyim. Zira Türkiye, 2014 yılında Kenya’dan sonra ikincil enerji üretimine en çok jeotermal yatırım yapan 2. ülke.

Bununla birlikte, jeotermali hem ısı hem elektrik hem de diğer ilgili alanlarda daha etkin kullanabilmek için, bazı mevcut sorunlara çözümler bulmamız gerekiyor. Bu doğrultuda, evvela jeotermal harita çalışmalarının önemli olduğunu not düşelim. Hem potansiyeli belirlemek, hem de bunu hayata etkin geçirmek açısından… Bu noktada belirtmek gerekir ki; sondaj konusunda verimli süreçlere ihtiyacımız varken, ruhsatların sıkışık alanlarda verilmesi de, ciddi sorunları beraberinde getiriyor. Buna ek olarak; özellikle doğrudan ısı kullanımından, gerek ısıtma gerekse termal turizm sektörlerinde hakkıyla faydalanmak için, düşük sıcaklıktaki kaynakları da tespit edip değerlendirmek, (ek yatırım maliyetleri getirmekle birlikte) getiri potansiyeli düşünüldüğünde önem taşıyor.

Sözün özü; genç tektonik dönemde kazanmış olduğu çok kırıklı yapısı ve geçirdiği volkanik faaliyetlerden dolayı zengin jeotermal kaynaklara sahip olan ülkemizin, maliyet avantajlı olan ve meteorolojik şartlardan etkilenmeyen bu yeşil kaynağını daha iyi değerlendirmesi ve bu amaçla sorunlara yakinen eğilmesi gerekiyor.