Yeni hegemonya savaş alanı: Uzay madenciliği
Dünya gibi, uzay da önemli miktarda değerli kaynaklara sahip. Bu durum uzay ekonomisini desteklemek için madencilik yapma umuduyla hem araştırmacıların hem de endüstrinin dikkatini çekiyor. Her geçen gün enerjiye olan talebin arttığı günümüzde ülkeler, çeşitli yatırımlarla yeni enerji kaynaklarının peşinde koşuyor. Uzay madenciliği, dünyada ihtiyaç duyulan madencilik miktarını azaltmaya yardımcı olabilir.
Uzay madenciliği veya asteroit madenciliği, değerli hammaddeler için asteroitlerin ve diğer küçük gezegenlerin madenciliğini ifade ediyor. Uzay madenciliği henüz gerçeğe dönüşmemişken, güneş sistemindeki asteroitlerin zengin kaynaklarının çıkarılmasını sağlayacak teknoloji, çeşitli şirketler tarafından giderek daha fazla geliştiriliyor. Bu faaliyetlerin piyasa değeri 2017 yılında dünya çapında yaklaşık 712 milyon dolar olarak gerçekleşti ve 2025 yılına kadar 3,9 milyar dolara yükselmesi bekleniyor.
Çevresel bozulmanın ve doğal kaynakların tükenmesinin sonuçları giderek daha şiddetli hale geldikçe, bilim adamları yalnızca sahip olduğumuz kaynakları sürdürülebilir bir şekilde kullanmaya değil, aynı zamanda kaynakları elde etmek için yeni yöntemler belirlemeye de daha fazla önem veriyorlar. Örneğin uzay madenciliği..
İnsanlığın uzay macerası, Jules Verne romanlarındaki “Aya Seyahat” hayalinin ötesine 1950’lerin sonunda Sovyetler’in uzaya yolladığı ilk uydu olan Sputnik-1 ile geçti. Bundan yaklaşık 10 yıl sonra ise insanoğlu Apollo 11 ile aya ayak basmayı başardı. Bugün ise, insanın uzayla olan ilişkisi Ay, Mars, Jüpiter ve asteroitlerde maden aramaya kadar uzandığını söyleyen Konya Ticaret Odası Karatay Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Enerji Yönetimi Bölümü Dr. Öğretim Üyesi Şerife Özkan Nesimioğlu, “Bu arayışın özünde iki temel motivasyon var gibi görünüyor. Bunlardan ilki dünyada şu anda kullanılmakta olan ve sonlu olarak nitelendirdiğimiz enerji kaynaklarına göre daha çevreci ve verimli enerji kaynaklarının bulunabilmesi, ikincisi ise nadir toprak elementleri ve kritik mineraller bakımından uzayın olanaklarının araştırılması ve dünyada kullanıma açılması noktasında duyulan ihtiyaç” dedi.
Yenilenemeyen enerji kaynakları gibi özellikle yüksek teknolojili ürünler için kullanılan nadir toprak elementleri ve mineraller de dünyada hem coğrafi olarak hem de miktar olarak homojen dağılmadığına dikkat çeken Nesimioğlu ayrıca, Lantan, neodim ve itriyum dâhil olmak üzere 17 elementten oluşan bu kritik malzemelerin dünyada kalan ömürlerinin mevcut üretim/tüketim oranında, tüketimin hızla artmasıyla, gittikçe kısaldığını söylüyor.
Uzay madenciliği mümkün mü?
Birçok kez önerilmiş olmasına rağmen, asteroit madenciliğinin keşfedilmesini ve geliştirilmesini sağlamak için ilk somut çaba, 2012’de Seattle merkezli bir havacılık şirketi olan Planetary Resources’tan geldi. Planetary Resources daha sonra benzer bir şirket olan Deep Space Industries tarafından yakından takip edildi. Her iki grup da, madencilik için önemli potansiyele sahip yaklaşık 15 bin asteroit tespit eden uydular tasarlayarak alana önemli katkılarda bulundu. Bilinen asteroit sayısı ise şu anda 994 bin 409, bunlardan yaklaşık 10 bini dünyanın yakınında tespit edildi.
Uzay madenciliğinin mümkün olduğunu ve bu konuda yapılan çalışmalarda asıl odak noktasının asteroite maliyet etkin bir şekilde ulaşmak olduğunu belirten Türkiye Uzay Ajansı Başkanı Serdar Hüseyin Yıldırım, geçtiğimiz aylarda Japonya Uzay Ajansı’nın bir asteroitten örnek getirdiğini fakat çok küçük bir parça olmasına rağmen önemli miktar bir para harcandığını söyledi.
Uzay madencileri olmadan müşteri, müşteri olmadan da uzay madencilerinin olmasının oldukça zor göründüğünü belirten Nesimioğlu ise, yapılan çalışmaların küresel anlamda da henüz uzay madenciliğinin finansal sürdürülebilirliğini sağlayacak bir talebin oluşmadığını söylüyor. Ancak tüm bu zorluklara rağmen, uzay madenciliğinin artık hayalin ötesine geçtiğini ifade eden Nesimioğlu, “Özellikle de bu yola baş koymuş özel yatırımcılar ve devletlerin varlığı düşünüldüğünde, para, zaman ve teknoloji meselesi olduğu aşikardır” dedi.
Dünya ekonomisini önemli ölçüde etkileyecek
Uzay madenciliğinin gerçekleşmesinin dünya ekonomisini önemli derecede etkileyeceğini belirten Yıldırım,
“Bu anlamda ülkemizin uzay madenciliğini başarılı bir şekilde gerçekleştiren ülkelerin ekonomik kalkınmaları önemli seviyelerde olacaktır. Ülkemizin uzay madenciliği sektöründe yer alması hâlihazırda kaynak zengini olan ülkemiz için önemli bir adım olacaktır.
Açıklanan milli uzay programı ile asıl amaç uzaya erişimi sağlamaktır. Uzay madenciliği konusu bu hedeften sonra ele alınabilir” dedi.
Sınırsız zenginlik kaynaklarının dünyaya getirilebilir olması geleceği şekillendirecek güç ve iktidara sahip olmak anlamına da geliyor. Uzay madenciliği dünya kaynaklarının arz-talep dengesini etkileyeceğine dikkat çeken Yıldırım, bu alanda başarılı olan ülkelerin ekonomik açıdan güçlü hale geleceğini ve dünya sahnesinde daha etkin rol almaya başlayacağını söylüyor.
Çalışmalar sürüyor
Henüz ilk günlerde olmasına rağmen, bir dizi şirket şu anda uzay kaynaklarının araştırılması ve uzaydaki diğer kullanımlar için teknolojiler geliştiriyor. Kanada Uzay Madenciliği Şirketi, oksijen jeneratörleri ve diğer makineler dâhil olmak üzere uzayda yaşamı desteklemek için gerekli altyapıyı geliştiriyor. ABD merkezli OffWorld şirketi ise, dünya, Ay, asteroitler ve Mars’taki operasyonlar için endüstriyel robotlar geliştirirken, Asteroid Madencilik Şirketi de uzay kaynakları için bir pazar kurmaya çalışıyor. Uzay ortamlarının benzersiz koşulları, yatırımların oldukça özenli bir şekilde yüksek teknoloji ile planlanmasını zorunlu kılıyor.
Madencilik teknolojilerinin uzayda çalışabileceğini doğrulamak için regolit simulantları, vakum odaları, bilgisayar modelleme ve diğer havacılık test ekipmanlarına ihtiyaç olduğunu belirten Nesimioğlu, uzay teknolojilerinin ötesinde, diğer sektörlerdeki gelişmelerin de uzay madenciliği görevlerine yardımcı olabileceğini söylüyor. Nesimioğlu, bunlar arasında temel inşaatı desteklemek için eklemeli üretim (3D baskı), robotları çalıştırmak için yapay zekâ ve hatta büyük miktarda enerji sağlamak için nükleer güç reaktörleri bulunması gerektiğini ve bu noktada en önemli sorulardan bir tanesinin de bu yatırımın finansal sürdürülebilirliğini destekleyecek talep olup olmadığına değiniyor. Yıldırım ise, etkin bir şekilde uzay madenciliğinden bahsedebilmek için uzay teknolojilerinin gelişmesi gerektiğini aktarırken,
- “SpaceX firmasının geliştirdiği tekrar kullanılabilen roketler bu konuda önemli adım olduğunu söyleyebiliriz” dedi.
Birçoğumuz için yakın zamana kadar uzay madenciliği, uzay araçları sayesinde yapılan yüzey araştırmalarıyla dünyaya getirilen örneklerin incelenmesinden ibaretti. Ancak aslen uzay madenciliği de aynen yeryüzü madenciliği gibi arama, çıkarma, işleme ve son tüketiciye ulaşma/ulaştırılma gibi aşamalara sahip olduğunu söyleyen Nesimioğlu, “Ticari uzay madenciliğinin uygulanabilir olması için, büyük ölçekte çalışması elzem. Bugüne kadar uzaydan toplanan tüm numuneler bir tondan daha az malzemeden oluşsa da tek bir uzay madenciliği işletmesinin yüzlerce veya binlerce tonu yönetebilmesi için yapılan ve yapılması düşünülen yatırımların devasa boyutları düşünüldüğünde neredeyse şart” şeklinde konuştu.
Ay'da kalıcı uzay üssü kuruluyor
NASA 2020 yılında, 4 şirkete 2024 yılına kadar az miktarda ay regoliti çıkarılması için ticari imtiyaz sağladı. Bu girişimin Avrupa Uzay Ajansı ve NASA’nın 10 yıl içerisinde ayda bir köy kurulmasına ilişkin projesi ile uyumlu olduğunu belirten Nesimioğlu, “Zira bu proje uyarınca yapılması planlanan yerleşkede hem radyasyon hem de soğuktan koruma özelliği nedeniyle ay regolitinin tercih edileceği ifade ediliyor” dedi. Bugüne kadar, yaklaşık 400 kg. ay regolitinin dünyaya taşındığını ancak konunun yalnızca ay regoliti ile sınırlı olmadığını söyleyen Nesimioğlu, Artemis Antlaşması dâhilinde, dünyada yüksek teknolojili ürünler için ihtiyaç duyulan kritik minerallere ilişkin uzay madenciliği çalışmalarının sürdürülmesi için devletlerin yavaş yavaş bir uyumlanma sürecine girdiğini belirtiyor.
2020 yılında 8 ülke ile başlayan bu antlaşmaya üye ülke sayısı şu an için 20’ye ulaşmış durumda. Bu hızlı örgütlenmenin en önemli nedenlerinden bir tanesinin, uzaydaki mineral zenginliğinin oldukça iştah kabartıcı olmasından kaynaklandığını söyleyen Nesimioğlu, “Sadece Mars ve Jüpiter arasındaki asteroit kuşağının dünya nüfusu içerisinde kişi başına 100 milyar dolara eş mineral zenginliği olduğu düşünülmekte. Bu durum kimilerine göre uzay araştırmaları ya da uzay turizmine ilgiyi azaltıp uzay madenciliğine yönelimi artıracak bir etkiye sahipken kimilerine göre ise, uzay madenciliği hem uzay araştırmaları hem de uzay turizmi için yeni bir motivasyon yaratmakta” dedi.
Bu nedenle ABD’nin yakın zamanda özel şirketlerin ve bireylerin uzayda toplanan materyaller üzerindeki mülkiyet haklarını tanıyarak, dünyanın ilk uzay kaynakları yasasını kabul ettiğini belirten Nesimioğlu,
Amerika bu anlamda öncü olsa da tek değil. Lüksemburg ve Birleşik Arap Emirlikleri başta olmak üzere başka ülkelerde uzay kaynaklarına ilişkin bir hukuki düzenleme yapmış durumdalar.
Çin’in uzay-kaynak gelişimini ulusal bir öncelik olarak belirleyip, ABD'nin uzaydaki ekonomik ve güvenlik önceliğine meydan okurken, Rusya, Japonya, Hindistan ve Avrupa Uzay Ajansı, hepsi kendi uzay madenciliği hedeflerini oluşturmuş durumda” şeklinde konuştu.