“Yalnızım ben, çok yalnızım..."
2017 yılından bu yana Spotify’da ‘en çok dinlenen kadın sanatçı’ olmayı sürdüren Sezen Aksu’nun olağanüstü parçalarından biridir Yalnızlık Senfonisi… Çağımızın en büyük derdi, ancak bu kadar şiirsel bir tınıyla anlatılabilirdi…
“Anladım, sonu yok yalnızlığın / Her gün, çoğalacak / Her zaman böyle miydi? Bilmiyorum / Sanki dokunulmazdı çocukken, ağlamak / Alışır her insan, alışır zamanla / Kırılıp, incinmeye / Çünkü olağan yıkılıp, yıkılıp / Yeniden ayağa kalkmak / Yalnızlığım yollarıma pusu kurmuş beklemekte / Acılar gözlerini dikmiş üstüme nöbette / Bekliyorum, bekliyorum, bekliyorum / Hadi gelin üstüme korkmuyorum… / Bulutlar yüklü ha yağdı, ha yağacak üstümüze / Hasret, yokluğunla ben baş başayız / Nihayet…”
Vahşi kapitalizm ve ona bağlı tüketim toplumu, internetin keşfi, cep telefonunun icadı, pandeminin getirdiği uzaktan çalışma kültürü, ayrıca yapay zekâ nesnelerin interneti, hatta uzaktan muayene, 2023’te insanlığı daha da fazla yalnızlığa itti… Eve kapattı; daha doğrusu ekranların karşısında kilitledi… Mutsuzluğuna mutsuzluk kattı… Yalnızca evde mi; hayır, iş yerinde de… 2024’ün kaderi de daha farklı olmayacak…
Üsküdar Üniversitesi ile Method Research Company’nin birlikte yürüttükleri Türkiye genelinde 65 ilde, bin çalışanla çevrimiçi yapılan ‘İşyerinde Yalnızlık Araştırması’ sonuçları açıklanmış.
Araştırma kapsamında “Özel hayatımızda ne kadar yalnız hissediyoruz?” sorusuna katılımcıların yüzde 19’u sık sık veya her zaman yalnızlık hissettiğini ifade ederken, yüzde 32’si ara sıra yalnız hissettiğini söylemiş. Yani, toplam yüzde 51’imiz yalnız…
Aynı soru katılımcılara iş hayatı için sorulduğunda yüzde 10’u iş hayatında sık sık ve her zaman yalnız hissettiğini, yüzde 24’ü ara sıra yalnız hissettiğini belirtmiş.
Ayrıca iş hayatında; artan eğitim düzeyine paralel olarak yalnızlık hissiyatının daha da arttığı gözlemlenmiş. Katılımcılardan düşük eğitim düzeyine sahip kişilerde yalnızlık hissi yüzde 29 düzeyindeyken, yüksek eğitim düzeyine sahip olanlarda bu oran yüzde 39’a kadar çıkıyormuş.
İş yerindeki yalnızlığı; insanların yüzde 20’si pozitif algılarken, yüzde 80’i ise negatif bir algıya sahipmiş. ‘Huzurlu/rahat olma’yı çağrıştırdığı için pozitif algılayanları, ağırlıkla düşük eğitimli çalışanlar oluştururken, negatif algılayanları ise daha çok ‘plaza çalışanları’ olarak da tanımlanabilecek, 50’den fazla çalışanı olan kurumlarda yer alan, yüksek eğitimli, 18-24 yaş arasındaki ve kapalı ofiste çalışan bir kitle oluşturuyormuş.
Özel hayatta kendini yalnız hisseden kişilerin yüzde 34’ü mutsuzken, bu oran iş yaşamında kendini mutsuz hissedenlerde yüzde 56’ya yükseliyormuş. Yani iş yaşamında yaşanan yalnızlık, özel hayatta yaşanan yalnızlığa göre çalışanları daha fazla mutsuzluğa düşürüyormuş.
İş yerinde yalnız hissedilmesine sebep unsurlar olarak, ekip arkadaşları (yüzde 74), şirket (yüzde 22) ve yönetici (yüzde 13) kaynaklı nedenler belirtiliyormuş.
Araştırmacılar, insanın kendinden başlayarak, gelişim sağlamasının yalnızlık algısını azaltmada önemli bir faktör olabileceğini belirtmişler.
Ne yapmalı konusunda herkesin bir fikri var… Problem, ‘nasıl yapmalı’da… Yorumlara bir göz atalım:
Şirketlerin yapacağı uygulamalar iş yerindeki aidiyet hissini artırırken, yalnızlık hissini azaltıyormuş. Sosyal etkinlikler, iletişim becerileri eğitimi ve doğum günü kutlaması gibi aktiviteleri uygulayan firmalarda yalnızlık hissiyatının neredeyse yarı yarıya azaldığı görülüyormuş. İş yerinde sosyal etkinliklerin sıklıkla düzenlendiği kurumlarda çalışanların yalnızca yüzde 20’si kendini yalnız hissederken, nadiren düzenlendiği kurumlarda ise çalışanların yüzde 45’i kendini yalnız hissediyormuş.
Biz bu yorumların pek çoğunun geçerli olmadığını düşünüyoruz… Meselenin esasının, Noam Chomsky, Marshall McLuhan gibi iletişim âlimlerinin yanı sıra ABD’li yazar Peter Singer’ın 2020 yılında “Amerika ruhunu mu kaybetti” başlıklı makalesinde dile getirdiği temel ve köklü saptamada yattığına inanıyoruz.
Vasatlığın (mediocrity) imparatorluğu olarak tanımlanan ABD, tüketim toplumunun her türlü melanetini en uç noktada yaşarken insanlığı egoizme, egosantrizme, yalnızlığa doğru itmenin kitabını yazmış vaziyette… Araştırmayı yöneten Sosyoloji Bölümü Öğr. Üyesi Prof. Dr. Ebulfez Süleymanlı ne kadar da veciz ifade etmiş: “Özellikle iş yaşamında rekabet, bencillik ve narsistik eğilimler üzerinden yeni bir benlik yapısı inşa olurken iş yerinde yalnızlık olgusu derinleşerek bireyleri etkisi altına alıyor.”
Nil Burak’ın başlıkta kullandığımız müthiş şarkısı şöyledir: “Yalnızım ben, çok yalnızım / Buymuş benim alınyazım…” Oysa yalnızlığın alınyazısıyla pek bir alakası olmayabilir… En azından araştırmalar bize bunu gösteriyor ve bizce bir tek çıkış yolu var… Anlamlayan pratikler (bkz. B. Brecht ve İzzet Yasar)… Yani belli bir ölçüde küçük estetikler; insanı büyük estetiğe, yani yaşama sanatına, Brecht’in deyişiyle sanatların en yücesine taşıyacak kültür, değerler ve inanç bütünlüğü…