Veliaht Prens’in futbolda büyük oyunu
Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri’nin dünyanın en popüler takım oyunu futbola yaptıkları yatırımdan elde ettiği siyasi ve ekonomik güç, bölgenin abisi pozisyonundaki Suudi Arabistan’ın yeşil sahalara hızlı girmesine neden oldu. ülkenin de facto lideri Veliaht Prens Muhammed bin Selman, ülkesinde tepeden tırnağa dönüşümü öngördüğü iddialı 2030 vizyon projesinin önemli sacayaklarından biri de artık futbol. Bunda, Dünya Kupası’nın 2030 yılında oynanacak olmasının ve şahin prensin, bu organizasyonu ülkeye getirmenin pastadaki çilek olacağına inanmasının rolü var. İzlenen hibrid modelin ana aktörü ise Veliaht Prens’in kontrolündeki kamu yatırım fonu. İngiltere’de kulüp satın almaktan, futbolcu transferine, ülke futbolunun yeniden yapılandırılmasına kadar her şey bu fon üzerinden yürütülüyor. Bir taraftan dünya yıldızları transfer edilirken öte taraftan 20 milyar dolarlık bir yatırım bütçesi hazırlanmış durumda. Ronaldo’dan sonra Benzema ve N’Golo Kante gibi süper starlarla imzalar atıldı. Peki, parayla saadet olacak mı?
Kasım-Aralık 2022’de Katar’da düzenlenen Dünya Kupası, halihazırda bölgenin en önemli futbol gücü olan Suudi Arabistan’ın de facto lideri Veliaht Prens Muhammed bin Selman ihtiraslarını artırmışa benziyor. 22 Kasım 2022 tarihinde Dünya Kupası C grubu karşılaşmasında, Suudi Arabistan’ın, taraftarların adlandırmasıyla, Yeşil Şahinlerin, Messili Arjantin’i 2-1 mağlup etmesinin küresel çapta uyandırdığı etkinin de bunda büyük payı olduğunu söylemek yanlış olmaz. Dünyanın en popüler takım sporunun, genç Veliaht Prens için ülkesini ekonomiden, siyasete, dış politikadan, kültürel yaşama dönüştürmek amacıyla açıkladığı 2030 Vizyon Projesi için önemli bir kaldıraç etkisi göreceğini söylemek mümkün. Özellikle de elinizde sınırsız diye nitelenebilecek bir finans kaynağı varsa. Spor yorumcusu Erdal Hoş, Riyad’ın bu ilgisini, “Suudiler için bir dünya kupası düzenlemek, Katar’dan daha önemli. Çünkü onlar için meselenin bir uluslararası bir de rejimin devam boyutu var. Arjantin’i yendiklerinde oluşan havayı düşündüğümüzde o gün, bugün yaptıkları için motivasyonları zirve yaptı” sözleriyle açıklıyor. Son dönemde Veliaht Prens Muhammed bin Selman, dış politikada geleneksel müttefiki ABD ile dengeleri yeniden tartarken, Çin ve Rusya ile yakınlaşmaya yönelik adımlar atıyor, bölgesel konularda da, İran ile olduğu gibi yumuşamaya ve normalleşmeye yönelik girişimlerde bulunuyor. Benzer bir iddialı adım da futbolda Avrupa’ya meydan okuyarak geldi.
Hibrit model
Katar ve Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) gibi komşularının özellikle Avrupa’nın önde gelen futbol kulüplerine yatırım yaparak elde ettikleri yumuşak gücün oluşturduğu etki alanını, kendisi için de değerlendirmek isteyen Riyad yönetiminin daha hibrid bir modeli tercih ettiği söylenebilir. Halihazırda bölge için önemli sayılabilecek bir lige ve futbol kültürüne sahip olan Suudi Arabistan, bir taraftan Avrupa’dan özellikle de İngiltere Premier League’de kulüp yatırımı yaparken diğer tarafta kendi ligini geliştirmek için yatırıma da yöneldi. Riyad yönetimi futboldaki arzusunu göstermek için oldukça iddialı bir adımı geçen senenin aralık ayında atarak tüm dünyaya hissettirdi. 21. Yüzyılın ilk 20 yılına Arjantinli Lionel Messi ile birlikte damga vuran Portekizli süper star futbolcu Cristiano Ronaldo, İngiliz Premier League ekibi Manchester United’tan olaylı bir şekilde ayrıldıktan sonra, kimsenin beklemediği bir duyuru ile Suudi Arabistan’ın dört büyük takımından biri olan Al-Nassr kulübüne, 2,5 yıllığına 500 milyon euro gibi bir rakama imza attı. Ronaldo’nun en üst düzey futbolun oynandığı Premier League standartlarında dahi hayal edilemeyecek bir meblağa imza atması, 2010’lu yılların ilk yarısında Çin’in hüsranla biten futbol savurganlığını da akıllara getirdi.
Dünya futbolunu yakından takip eden spor yorumcusu Alper Öcal ise Suudi Arabistan ile Çin’in yaklaşımı arasında farka, “Cristiano Ronaldo’nun astronomik bir ücret karşılığında Al Nassr’a imza atmasının ardından Suudi Arabistan futbol dünyasında spotları üzerine çekti. Kimileri bu transferi zengin bir Suudi kulübünün kariyerinin sonuna gelmiş bir süperstarı reklam için yapılan akıl dışı savurganlık olarak niteleyerek bir dönemin Çin örneğine atıfta bulunsa da bundan çok daha öte anlamları var. Suudi Arabistan’ın futbol yatırımınu Çin’den ayıran en önemli unsur bir devlet projesi olması” yorumuyla dikkati çekiyor.
Komşudan alınan örnek
Ronaldo’nun Al-Nassr’a imzası, iki ay önce gerçekleşen futbol piyasasındaki dev bir satın alma işleminden sonra geldi. Baş rolünde Veliaht Prens Muhammed bin Selman’ın olduğu bu işlemde de Premier League’in köklü kulüplerinden Newcastle United, 353 milyon 250 bin avroluk bir teklif karşılığında, Suudi Arabistan Kamu Yatırım Fonu’nun (PIF) başı çektiği, PCP Capital Partners ve Reuben Brothers şirketlerinin de yer aldığı konsorsiyuma satıldı. PIF’in kulüpteki payı yüzde 80 olarak belirtildi. Suudi Arabistan Kamu Yatırım Fonu birkaç ay sonra ülkenin iddialı futbol projesinin maestrosundan biri olacağını bu satın almayla ortaya kondu. Geçtiğimiz sezonu dördüncü sırada tamamlayan İngiliz kulübü, Şampiyonlar Ligi’ne katılma hakkı kazanırken, futbolun çekim gücüne kapılan Veliaht Prensin gelecek sezon için transfere 1,2 milyar dolar ayırdığı konuşuluyor. Burada hiç şüphesiz Körfez ülkesi BAE’nin, Manchester City’e yapmış olduğu yatırımdan hem ekonomik hem de sosyal anlamda kazançlı çıkmasının payı yüksek. 10 Haziran’da İstanbul’da düzenlenen Şampiyonlar Ligi finalini kazanarak tarihinde ilk kez dev kupaya uzanan İngiliz ekibi, BAE’li sahibi Şeyh Mansur bin Zayed’in yaptığı yatırımdan neredeyse 10 kat kazandı. Manchester City’nin mevcut değerinin 4 milyar dolar civarında olduğu tahmin ediliyor.
2030’da kesişen hedefler
Suudi Veliaht Prens’in futbola yönelik ihtiraslı yaklaşımında hiç şüphe yok ki, ülkesinin gelişimi için çizdiği vizyon stratejisinin tarihi ile futbolun en büyük organizasyonu Dünya Kupasının kesişiyor olmasının rolü çok büyük. Alper Öcal bu rolü, “Geçtiğimiz aylarda son dünya kupası şampiyonu Messi’yi ülkenin turizm elçisi olarak atayan Suudi Arabistan’ın hayalleri arasında 2030 Dünya Kupası’na ev sahipliği de bulunuyor” sözleriyle değerlendiriyor. Yukarıda da belirttiğimiz gibi, Katar’ın bu dev organizasyonu büyük bir başarıyla tamamlaması ve yaklaşık bir ay boyunca dünyanın gözünün bu küçük Körfez ülkesine dönmesi, Veliaht Prens’in küresel kamuoyunu etkilemek için arayıp da bulamadığı formülü görmesini sağladı. Ancak, amaç tek başına bir PR çalışması yapmak değil. Haziran ayında Suudi Arabistan Kamu Yatırım Fonu tarafından açıklanan bir çılgın karar da bunun göstergesi oldu.
20 milyar dolarlık yatırım
6 Haziran tarihinde, Suud Kamu Yatırım Fonu, kraliyet ailesi üyelerine ait ülkedeki dört büyük futbol kulübünü, Al-Hilal, Al-Nassr, Al-Ittihad ve Al-Ahli’nin yüzde 75’ini, özelleştirme projesi kapsamında, satın aldığını açıkladı. Projenin amacı olarak bu dört takıma daha fazla yatırım ve ortaklık imkanı sağlamak olarak açıklandı. Alper Öcal, Riyad’dan gelen bu iddialı adımı, “Spora olan ilgisinin sadece bir halkla ilişkiler çalışması olmadığını göstermek” diye değerlendirirken, “Stat, alt yapı ve sponsorluk destekleriyle 20 milyar dolar büyüklüğe ulaşması beklenen yatırımla birlikte aralarında Kerim Benzema ve N’Golo Kante gibi Müslüman yıldızların da bulunduğu oyuncuları ülkeye transfer edilmeye başlandı” sözleriyle yatırımın ardındaki gerçek motivasyonu da göz önüne serdi. Suud medyasında yer alan haberlere göre, 2023-2024 sezonunda dört kulüp için 3 milyar dolarlık bir transfer bütçesi hazırlanmış durumda. Bu bütçe ile kulüplerden üç “A sınıfı” futbolcu transfer etmeleri isteniyor. Buna göre transfer edilecek bir yıldız futbolcu için 200 milyon avroluk bir yıllık maaş sınırı belirlenirken diğer ikisi içinse 100 milyon avro limiti getiriliyor. Bu çerçevede ilk transfer edilen futbolcular da Real Madrid’in yıldız santraforu Kerim Benzema ve Chelsea’de orta sahanın dinamosu N’Golo Kante oldu. Öte yandan Chelsea'nin 3 yıldızı, Hakim Ziyech (Al-Nassr), Edouard Mendy (Al-Ahli) ve Kalidou Koulibaly'nin (Al-Hilal) Suudi Arabistan yolunu tuttuğu ve sözlü anlaşmaya vardığı belirtildi.
Parayla saadet olur mu?
Tabii futbol kültürü sadece parayla kazanılabilecek bir olgu değil. Veliaht Prens, son dönemde dış politika ve ekonomide attığı cesur adımların bir benzerini yeşil sahalarda da deniyor. Hedefinin, Suudi Arabistan ligini, dünyanın en büyük 10 futbol ligi arasına sokmak olduğu biliniyor. Ancak Çin gibi önünde pek de cesaretlendirici olmayan bir örnek var. Bir dönem Avrupa transfer piyasasında fırtınalar estiren Çin kulüplerinin yerinde bugün yeller esiyor. Çin futbol liginde olup bitene yönelik bir merak ise çoktan sönmüş durumda. Benzer bir akıbetin Suudi Arabistan'ın başına gelmesi pekala mümkün. “Çinli kulüpler Avrupa ve Brezilya’daki kimileri başaramamış iyi ve yetenekli oyunculara fahiş ücretler verirken, Suudiler halen kariyerinin zirvesindeki yıldız hatta süperstar seviyesindeki oyuncuları kadrosuna katıyor. Amaçları hem tribünleri doldurmak hem de MBS Pro Lig’in ticari değerini artırmak” sözleriyle aradaki farkı belirten spor yorumcusu Öcal, yine de bunun yetmeyebileceğini de, “Avrupa’nın en iyi markalarını Suudi Arabistan’a getirmek Avrupa futboluyla rekabet için kısa vadede ses getirebilir ve iyi bir başlangıç olabilir ancak Avrupa’nın futboldaki onlarca yıllık birikimini, geleneğini, metodolojisini ve insan kaynağını parayla transfer etmek mümkün değil. Bu açığı kapatmak için Suudi Arabistan’ın uzun yıllar çalışması gerekecek” vurgusuyla dile getiriyor.
Erdal Hoş ise Avrupa’dan Suudi Arabistan’ın transfer politikasına yönelik eleştirilere, futbola fazla Avrupa merkezci bakmak diye nitelendirerek, “Avrupa futbolundaki insanların şikayetlerini anlamak mümkün değil. Futbolun saflığını kaybedeli çok oldu ve Avrupa burada başı çekti. Bugün Premier League’in geldiği noktayı, Orta Doğu, ABD ve hatta Rusya kaynaklı sermaye girişlerini bağımsız okuyabilir miyiz?” yorumunu getiriyor. Hoş, “Riyad’ın futboldaki adımlarını gördüğüm kadarıyla anlık bir havas değil” diye değerlendirirken, “Kabul edelim ki ligin ciddi bir kalite seviyesi yakalaması üzerine bir dünya kupası organizasyonu gelirse kraliyet ailesi çok daha huzurlu bir 10 yıl daha elde edecek” diyor. Bir Yeşilçam klişesi belki ama “Parayla saadet olacak mı?” hep birlikte izleyip göreceğiz. Suudi Arabistan’ın hırslı prensinin komşu ülkelerdeki mevkidaşlarından geride kalmaktan hoşlanmayacağı ve 2030’a bir zafer yazdırmak istediği ise açık.