Türkiye’nin stratejisi: Jeoekonomi
Rusya’nın Ukrayna işgali ile başlayan sürecin içinden geçerken Türkiye’nin Erdoğan liderliğinde attığı adımların ne anlama geldiği ve nasıl bir yol izlendiği meydana çıkmaktadır. Bu minvalde ortaya konan sürecin jeopolitikten ziyade jeoekonomi ile açıklanması mümkündür.
Çinli filozof, savaş stratejisti Sun Tzu; “savaşarak zafer kazanmaktansa, savaşmadan kazanmak en iyisidir” der. Türkiye son dönemde bu sözü en iyi uygulayan ülke konumuna ulaşmıştır. Çok yönlü sıkıştırmalar veya yanına çekmelere rağmen yani jeopolitizm yerine akıllıca hamleler ile jeoekonomik stratejileri uygulamıştır.
Soğuk savaş sonrası dönemde hâkim kılınan küreselleşme, jeopolitik yargıların azalmasını sağlamış veya jeopolitiğin geri plana itilmesi ile ilerlemiştir ve ortaya yeni bir kavram jeoekonomi çıkmıştır. Jeopolitik; ideoloji, ittifak, büyüklük, güç merkezlilik ve askeri güce dayanma üzerine kuruludur. Buna karşın, jeoekonomi; ekonomi odaklı teknoloji, bilişim, emek, iş birliği ve muhtelif kaynak tabanlı “Ulusal güvenlik” üzerine inşa edilmiştir.
Jeoekonomi, yöntem olarak, geçmiş olaylardan, sosyolojik yapılardan ziyade daha çok geleceğe, ekonomiye, teknolojiye ve coğrafyaya önem vermektedir.
Artık jeopolitik alışkanlıklar ancak ülkelere politik olmaktan çok ekonomik ve ticari getirileri olduğu sürece kullanılan bir araç konumuna indirgenmiştir. Ancak Rusya’nın Ukrayna işgali buna kötü bir örnektir. Jeopolitik kaygıların öne çıktığı bu işgalde devasa kaynakları ile kendine mahkûm Avrupa Birliği’ne rağmen Rusya halen ağır şekilde yalpalamakta, kan kaybetmektedir. Jeoekonomi dinamiklerine karşı durmak karşılıklı kayıpları beraberinde getirmektedir. Diğer taraftan şunu da açık olarak görebilmeliyiz; çatışmaların, Ukrayna işgalinde olduğu gibi veya terör olaylarının, PKK terörünün Türkiye’nin başına musallat edilmesi gibi, kökünü de jeoekonomik konumu yüksek olan veya olma ihtimali olacak bölgelerin veya ülkelerin zayıflatılması veya stratejik enerji kaynaklarının yeryüzündeki dağılımını kendine çekme ile ilgili olarak ortaya çıkan ticari ve ekonomik kazanç savaşının bir parçasıdır.
Gündemimizdeki Ukrayna işgalinde de işte tam olarak Rusya’nın ve doğusunun zayıflatılması Batılı müttefiklerce amaçlanmaktadır. ABD güdümündeki Nato’nun, Rusya’nın burnunun dibi Doğu Avrupa’ya ve hatta Yunanistan Dedeağaç’a askeri yığınak yapmasıyla amaçlanan da bundan başkası değildir. Ukrayna işgalinde namı değer tarafsız İsviçre’nin bile karşı duramadığı haliyle jeopolitiğin soğuk, yayılmacı ve çatışmacı tavrına “hayır” diyen Türkiye, jeoekonominin daha çok kalkınma, iş birliği ve uyumunu ön plana koymuştur. Umarız ki ticaret savaşları ile küreselleşmeyi sonlandırma çabasında olan Batı, safları sıklaştırmak adına jeopolitiğe dönmek üzere Rusya ile ilişkilerini aksatmayan Türkiye’nin üzerine olmadık baskı ve yaptırımlarda bulunmasın.