Türkiye’nin CDS göstergeleri ne denli makbul?
Sigortacılığın tarihi ele alındığında karşımıza Babil ve Hamurabi çıkar. Şöyle nakledilir; Babil ülkesinde kervancılar sermayeleri yanında kaldıraç kullanır, yani borç alır ve ticari kapasitelerini artırmaya çalışır, fakat kervan güzergâhları riskler barındırır ve borç verenler kervancılara verdikleri borç karşılığında belli oranda risk primi talep etmeye başlar, sermayedarların risk primi talepleri bir iştaha dönüşür ve talep edilen primlerin tutarı borç tutarını, yani anaparayı geçer, Hamurabi de duruma müdahale etmeye karar verir ve kervancıların bir fon kurarak başlarına gelebilecek riskler karşısında güvence sağlamak ve tazminat elde etmek amacıyla kullanmalarını ister.
Bu uygulamaya sigortacılığın başlangıcı arayışında önem atfedilir ama gözden kaçan bir yanı vardır.
Hamurabi’nin bir güvence fonu kurulmasına dair fermanı, yazılı tarihte ilk anti-faizci tavır olarak görülebilir. Hatta faizin nasıl ortaya çıktığı sorusunun cevabı olarak; Babil’in kervancılarının sermaye sahipleriyle girdiği borç ilişkisini bir başlangıç noktası gördüğümü ifade edersem tüm diğer teoriler karşısında güçlü bir tez getirmiş olurum diye düşünüyorum.
Bu tez ile sigortacılığın anti-faizci bir karakteri olduğunu değerlendirdiğimi de söyleyebilirim. En azından teorik olarak böyledir.
Meseleyi sigortacılıktan aldım ama amacım kredi temerrüt takasını (CDS) ele almak. Bir taraftan da bu konu vesilesiyle bizi bir yere götürmeyen tapınak-faiz tezine bir alternatif getirdiğime de memnunum.
Teorik olarak borcun maliyeti içinde risk primi de vardır. Risk primine konu olan risk, temerrüt halinden başkası değildir. Temerrüt borcun ifasının tam tutarla ve tam gününde gerçekleştirilememesi halidir. Temerrüt borcun konusu olan varlığın kaybının telafi edilememesinden yahut borçlunun kendisinin başına gelen afetlerden kaynaklanabilir. Bu riskin gerçekleşmesine neden olabilecek bir çoğu tanımlanamayan çok sayıda ihtimal söz konusu olduğundan tüm afet ihtimalleri teminatlandırılamaz. O yüzden temerrüt riski giderilemez. (Bu arada teminatlandırılabildiği kadar borcun maliyetinin düştüğünü de kaydedelim. Aksi takdirde borç maliyetleri daha yüksek olurdu.)
Hangi borçlunun hangi vadedeki borcu için ne kadar risk primi hesaplanması gerektiği ise reytingler yoluyla çözümlenmeye çalışılmışsa da tam anlamıyla yakın zamana kadar sistematikleştirilememiştir.
İşte, CDS olarak bilinen gösterge görece yakın zamanda (1994) tanıtılmış olmakla beraber temerrüt riskinin en sistematik biçimde hesaplanmasıdır.
Teorik olarak böyle ama işlevsel olarak ne kadar güvenilir değerler olduğu tartışma konusu olabilir. Hatırlanırsa dünyayı küresel finans krizine götüren eşikaltı mortgage kredilerine dayalı varlıklar, kredi derecelendirme kuruluşlarına bakılırsa en yüksek reyting notuna (AAA) sahipti. Keza CDS primleri de 2008’de sorguya açılmıştı.
Tabii ki gösterge özelliği yanında CDS ödenmeyen borcun yani temerrüde düşen borcun ifası için açılan bir kredi takasıdır. Takaslar primle çalışır. Açık kaldığı sürece prim maliyeti oluşur.
Yazının devamı Z Raporu 50. sayısında