Türkiye tedarikte zincirin güçlü halkası
Türkiye, jeopolitik konumunun yani sıra lojistik altyapısı ve güçlü teşvik politikaları ile Asya ekonomilerinin şüpheli hale geldiği bir dönemde önemli tedarikçi ülkelerden biri haline geldi.
Dünya, bilgisayarlardan giyime, arabalardan mobilyalara kadar hemen hemen tüm üretim süreçlerinde girdi tedarikini bozan hammadde maliyetleri ve lojistik sıkışıklıkla boğuşuyor. Ekonomilerin açılması ile artan talep karşısında ortaya çıkan yeni kısıtlar, Avrupa ve ABD gibi gelişmiş ekonomilerde kıtlık yaşanmasına neden oluyor.
Yaşanan üretim sıkıntıları karşısında pandemi birçok sektör ve şirketi, küresel tedarik zinciri modellerini yeniden düşünmeye zorladı. Hammadde ve kritik ürün ihtiyacında Çin’e yüksek oranda bağımlı olan ülkeler tedarik güvenliklerini sorgularken, Türkiye başta Avrupa pazarı olmak üzere dünya ticaretinde yerini sağlamlaştırmaya başladı.
Özellikle kritik ürünlerde tek bir merkezde dışa bağımlılığın olumsuz sonuçlarını gösteren yeni dönem ile beraber, Batılı şirketler tedarik konusunda alternatif kanallara yönelirken, bu durum son aylarda rekor büyüme yaşayan Türk ihracatı açısından da küresel tedarik zincirlerinin yeniden yapılandırılması sürecinde bir fırsat olarak değerlendiriliyor.
Rekor ihracat artışı
Türkiye’nin özellikle Avrupa tedarik zincirinde öne çıkması yılın ilk 3 çeyreğinde rekor ihracat artışlarına yol açarken eylül itibariyle 20 milyar dolar eşiği aşıldı. Dış ülkelerden talep artışı nedeniyle imalat sanayi çalışanları fazla mesailerle üretim gerçekleştirirken, Türkiye’nin güçlü olduğu birçok sektörde ihracat artışları kaydediliyor.
- Sektörel açıdan Türk ihracatının güçlü olduğu alanlardan biri olan hazır giyimde, geçtiğimiz yıl stoklu çalışmanın geri plana düşmesi ve Batılı işletmelerin satabilecekleri kadar ürün talep etmesi, Türkiye’nin elini oldukça güçlendirdi.
Buna göre dünyanın 6. en büyük tedarikçisi olan hazır giyim sektörü, Çin ve Asya ülkelerinden sipariş kaymalarının da etkisi ile geçtiğimiz yıla kıyasla yüzde 19,8’lik ihracat artışı sağlamayı başardı. Aynı dönemde Türkiye’nin mobilya, kâğıt ve orman ürünleri ihracatında da yüzde 28 artış gerçekleşti. Ayrıca sanayi ihracatı 137,8 milyar dolar ile tarihin en yüksek ocak-ekim ihracat rakamına ulaştı.
Türkiye Ayakkabı Sanayicileri Derneği (TASD) Başkanı Berke İçten de küresel salgınla, Avrupalı alıcıların rotayı Uzakdoğu’dan Türkiye’ye çevirdiğini belirterek, sektörlerinin artan navlun fiyatları ve kırılan tedarik zincirini fırsat bilerek ihracat pazarlarını çeşitlendirdiğini belirtiyor. İçten, “Uzakdoğu’dan bir ürünün üretilip gelmesi artık ayları alıyor. Ancak Türkiye’den ürünler çok daha kısa sürede üretilip gönderilebiliyor. Türkiye’nin üretim gücünü ve potansiyelini bilen büyük mağaza zincirleri ve alım grupları Türkiye’ye gelmeye başladı. Batı Avrupa bizim için şu anda ciddi bir potansiyel” şeklinde konuşarak ihracat tedarik konusunda Batı Avrupa ülkelerinde artış sağlayacaklarını belirtiyor.
Türkiye Mobilya Sanayicileri Derneği (MOSDER) Başkanı Mustafa Balcı ise pandeminin ilk dönemine kıyasla ihracat konusunda bir engelin olmadığını, ancak konteyner krizinin devam ettiğini belirterek bu durumun gecikmelere neden olabildiğini belirtiyor. Bununla beraber Balcı, mobilya sanayisinin son 10 yılda önemli bir büyüme ivmesi yakaladığını söyleyerek Türk mobilyasının tasarım, kalite, hızlı üretim ve iş gücü ile birlikte jeopolitik gücünün de etkisi ile lojistik anlamda büyük bir avantaj sağladığını açıklıyor. Sektörün yıl sonu hedefi ise 4.3 milyar dolar.
ABD ile ekonomik bahar
İlk 9 ayda en fazla ihracat yapılan ülkeler sıralamasında Almanya’nın ardından 2. sıraya yerleşen ABD’ye yönelik ihracatımız ise yüzde 47 gibi rekor bir büyüme yaşadı. 9 aylık dönemde dünyanın en güçlü ekonomisine 10 milyar doları aşan ihracat, bu anlamda Türkiye’nin tedarikte önemli bir oyuncu olduğunu bir kere daha kanıtladı.
Tedarikteki olumlu gelişmelerle birlikte, Türkiye’nin dünya ihracatı içerisindeki yeri de tarihinde ilk kez yüzde 1’i aştı. Buna göre yılın ilk 9 ayında yüzde 1,01 olarak kaydedilen küresel ihracat içerisindeki pay ile birlikte, Türkiye’nin payı 2000 yılına kıyasla 2,5 kat artış gösterirken 300 milyar dolar hedefi için çok önemli bir adım atılmış oldu.
Türkiye İhracatçılar Birliği Başkanı (TİM) İsmail Gülle de “Son 12 ayda 215,7 milyar dolar ihracat gerçekleştirerek yıllık ihracat hedefimiz olan 211 milyar doları aşmayı başardık. Böylelikle orta vadeli program (OVP) hedefini şimdiden yakalamış olduk. 2026’da 300 milyar dolara ulaşacağız.” şeklinde konuşarak hedeflenen ihracat miktarının beş yıl içerisinde gerçekleştirileceği konusunda umutlu olduğunu açıkladı.
Türkiye sadece ihracat açısından değil yatırımlar açısından da yeni dönemde güvenilir bir merkez haline gelmeye başladı. Lojistik maliyetlerindeki olağanüstü artışlar karşısında, birçok büyük giyim ve ayakkabı markası, üretimini Avrupa mağazalarına daha yakın ülkelere taşımaya başladı. İspanyol moda devi Mango, Türkiye başta olmak üzere yakın coğrafyada yerel üretimini arttıracağını duyurdu. Bunun öncesinde İsveç merkezli IKEA, İtalyan Benetton ve Polonyalı moda perakendecisi LPP, Ekim ayında, küresel tedarik zincirleriyle ilgili sorunları ve artan nakliye maliyetlerini en aza indirmek için üretimlerinin bir kısmını Türkiye’ye taşımayı planladıklarını açıklamıştı. Yakın zamanda Türkiye’ye yatırım yapacağını açıklayan diğer markalar ise Alman ilaç firması Boehringer Ingelheim ve Belçikalı ambalaj firması DW Reusables oldu.
Tek neden coğrafi yakınlık değil
Türkiye coğrafi konumu nedeniyle sadece konteyner taşımacılığında değil, ro-ro ve karayolu taşımacılığında da fiyat düzeyi açısından avantaj sağlıyor. Türk üreticiler, maliyetleri diğer ülkelerdekiler kadar artmadığı için mevcut lojistik koşullar altında Türkiye’nin rakiplerine kıyasla elini oldukça güçlendirdi. Birçok üründe rekabet eden Türk üreticiler, rakiplerine kıyasla daha uygun lojistik fiyat sunması ve limanlardaki organizasyon yeteneği ile öne çıkıyor.
Bununla birlikte pandemi dönemi sonrası küresel tedarik zincirinde yaşanan hayati aksamaların, Avrupa ve Türkiye ekonomik ilişkileri için bir dönüm noktası haline gelmesi, büyük ölçüde Türk ekonomisinin sunduğu avantajlardan kaynaklanıyor.
Cumhurbaşkanlığı Yatırım Ofisi Başkanı A. Burak Dağlıoğlu’na göre Türkiye, küresel tedarik zincirinde derin ve yetkin yetenek havuzunun mevcudiyeti, geniş pazar erişimi, iyi gelişmiş sanayi ve hizmet sektörleri, stratejik konumu ve son teknoloji lojistik altyapısı ile rakiplerinden ayrışıyor.
- Erin Motor Genel Müdür Ersin Şahin de Türkiye’nin sipariş alanında iyi olduğunu belirterek, çip krizine rağmen otomotiv sektöründe olumu bir tablonun olduğunu ve bunun ihracata yansıdığını dile getiriyor. “Son 10 yıl içerisinde ekilen tohumların yeni yeni filizlenmeye başladığını görüyoruz. Umarım orta ve yüksek teknolojili ürün ihracatında önümüzdeki 5 yıl boyunca her yıl bir öncekinden daha iyi olacak.
Pazarlardaki dengeler değişti. Avrupa’daki siparişler Çin’den Türkiye’ye kaydı. Türkiye’nin önünde çok önemli bir fırsat var ve bunu çok doğru değerlendirmemiz gerekiyor.” şeklinde konuşan Şahin’e göre önümüzdeki süreçte temel meselenin Türkiye’nin Avrupa’nın Çin’i mi olacağı veya yüksek katma değerli yüksek markalar mı ortaya çıkarabileceği olduğunun altını çiziyor. Ayrıca son dönemlerde rekabetçi kur kavramının iyi analiz edilmesi gerektiğini savunan Şahin; anlık döviz artışlarının ihracatçıya 3 ila 4 ay fayda sağlayacağını, ileriki aşamalarda ise hammadde maliyeti nedeniyle maliyet sıkıntılarının ortaya çıkabileceğini açıklıyor.
Birçok uzman ve sektör temsilcisi, maliyet avantajı ve lojistik fiyatları ile pandemi sonrası talep artışı ile bölgesinde öne geçen Türkiye’nin, doğru yatırım ve pazarlama politikaları ile ortaya çıkaran bu fırsatı iyi değerlendirmesi gerektiğini belirtiyor. Bu nedenle ekonominin normalleşme sürecinin hızlanacağı 2022 itibariyle tedarik zinciri değişimleri ile Türkiye’nin yeni pazarlara şimdiden hazır olması gerektiğini vurguluyor.
Türkiye İhracatçılar Meclisi (TİM) Başkanı İsmail Gülle’ye göre bu süreçte Türk firmaları, dijital dönüşüme ve sanayide otomasyon altyapı çalışmalarına hız vermek ve lojistik imkânlarını çeşitlendirmek durumunda. Bölgesel iş birliğine de vurgu yapan Gülle, katma değer yaratacak yatırımlara hız vererek, kilogram başı ihracat değerimizi arttırmamız gerektiğini belirtiyor. “Küresel ithalatında artış beklenen ülkeler Türk ihracatçısı için hedef pazarlar olacağı için bu pazarlara yönelik çalışmaların yapılmasında fayda görüyoruz. AB Yeşil Mutabakatı’na hazırlıklı olmamız gerçeği çok açık. Önümüzdeki yıllarda, Yeşil Mutabakat’a uyum, özellikle Avrupa Birliği ülkelerine ihracat gerçekleştiren firmalarımızın, rekabet gücünü artıracak başlıca etmen olacak” şeklinde konuşan Gülle, Türkiye’nin temiz ve yeşil üretimle, güvenli bir tedarikçi konumunda olduğunu bir kere daha yineledi.
DEİK Asya Pasifik İş Konseyleri Koordinatör Başkanı ve Türk-Çin İş Konseyi Başkanı Murat Kolbaşı ise Türkiye’nin tedarikçi pozisyonunun sürekli hale gelebilmesi için enerji, lojistik ve kalifiye eleman anlamında adımların atılmasını gerektiğini belirterek, markalaşmaya da önem verilmesi gerektiğini belirtiyor. Kolbaşı, “Avrupa Birliği Bangladeş’le tekstil için bir anlaşma yaptı. Tekstil için Bangladeş bir alternatif olabilir. Vietnam’ın elektronik konusunda Avrupa’ya belli markalarla ciddi ihracatı var, o yükseldi. O yüzden fason ihracat yanında Türk markaları da kendi markalarına yatırım yapmaya devam eder ve kendi markalarıyla dünya pazarlarında da tutunmaya devam ederlerse ihracatımızın sürekli olacağını hatta markalı ihracat sayesinde katma değerinde yükseleceği için özellikle kilo başı ihracat değerlerimizin de daha iyileşeceğini düşünüyorum.” şeklinde konuşarak Türkiye’nin kendi markaları ile ihracat yapması gerektiğinin altını çizdi.