‘Türkiye, Ortadoğu’nun anahtarıdır’

Prof. Dr. Ömer Bolat-Albayrak Grup CEO.
Prof. Dr. Ömer Bolat-Albayrak Grup CEO.

Güzel ülkemizin ve çok büyük çoğunluğu İslam toprakları olan bölgemizin, Ortadoğu ve Kuzey Afrika bölgelerindeki ülkelerin ve halklarının çok zor bir dönemden geçtiği malumdur. 100 yıl önce Sykes – Picot gizli anlaşmasıyla İngilizler ve Fransızlar tarafından Osmanlı İmparatorluğu topraklarının parçalanıp, cetvelle sınırların belirlendiği bölgemizde, 100 yıl sonra yeni ameliyatlar yapılıyor. Bu bölgede tam 400 yıl hüküm süren Türkiye’mizi de yakından ilgilendiren bu operasyonların etkilerini son birkaç yıldır bizde en keskin şekilde hissediyoruz.

Dış politikada ve siyasette milli ve bağımsız politikalar izleyen Türkiye ve hükümetine yönelik olarak, bölücü terör eylemleri, etnik ve sosyal temelli kışkırtmalar, FETÖ terör örgütünün yuvalandıkları emniyet, yargı, ve son olarak 15 Temmuz’daki askeri darbe girişimleri, hatta kredi derecelendirme kuruluşlarının temelsiz ve haksız not indirimleri ile ülke ekonomisini sabote etme operasyonları hep tek bir amaca hizmet ediyor; “Yükselen Yeni Türkiye’yi durdurmak, geriletmek, başarabilirlerse Suriye, Irak, Yemen ve Libya’nın parçalanmışlık ve iç savaş durumuna düşürmek “. Çünkü 1000 yıldır bu coğrafyada var olan, büyük bir medeniyet birikimine sahip olan Türkiye, devreden çıkarılırsa, küresel emperyalist ülkeler İslam’ı ve Müslüman halkları hem Ortadoğu’dan, hem de tarih sahnesinden silip yok etmeyi hedefliyorlar. Bir başka amaçları da, İsrail için dikensiz gül bahçesi meydana getirmek, ve maalesef Irak’ın kuzeyinden Suriye’nin kuzeyine, oradan Akdeniz’e uzanan bir koridorda bölücü terör örgütüne otonom bir alan ya da ülke kurdurarak ikinci bir İsrail kurmayı amaçlıyorlar. Bu şekilde Türkiye’yi güneyden ve Arap alemini kuzeyden kuşatmak, Ortadoğu ve enerji havzaları ile bağlarımızı koparmak, bölücü terör ve diğer terör örgütlerinin saldırılarıyla Türkiye’yi de bölmek, parçalamak istiyorlar. Bu gerçeği görmemek, en hafif tabiriyle saflık ya da aymazlık halidir.

Arap Baharı 2011 yılı başında başladığı ve 15 Mart 2011’de Suriye’nin Deraa şehrinde kıvılcımı yandığı zaman, Türkiye, Suriye’deki sorunun demokrasi ve çok partili hayata geçiş yoluyla çözümlenmesi hususunda çok uğraştı. Ne zaman ki Baas lideri Esed halkını kitleler halinde öldürmeye başlayınca, Türk hükümeti halktan, demokrasi ve özgürlüklerden yana tavır belirledi. Türkiye, batılı ülkeler, Suudi Arabistan ve Katar ile birlikte muhalifleri ve Özgür Suriye Ordusu'nu destekledi. Özgür Suriye Ordusu ve muhalifler 2014 başlarında ülkenin üçte ikisini ve belli başlı şehirleri kontrol ediyorlardı. Ancak Daeş diye bir örgüt, batılı istihbarat ajansları tarafından üretildi, vahşeti ile dünyaya İslam korkusunu karşıtlığını yaymak, hem de Daeş’le mücadele perdesi arkasında bölücü terör örgütüne Kuzey Suriye’nin tamamını kontrol ettirmek planı devreye sokuldu, maalesef çok iş gördü. ABD, 54 yıllık müttefiki, güya stratejik ve model ortaklığı olan Türkiye’yi değil, kendisine piyonluk yapan bölücü terör örgütünü açıkça destekliyor, para, silah ve asker yardımı yapıyor. ABD iç savaşın başından beri Suriye’de uçuşa yasak bölge ve güvenli bölge ilan etme önerilerimizi oyaladı. Ancak 15 Temmuz darbe girişimini başarısızlığa uğratan ve FETÖ’cü darbecileri tasfiye eden Türkiye, Türk Silahlı Kuvvetleri ve Özgür Suriye Ordusunun 2 ay önce başlattığı Fırat Kalkanı Operasyonu ile, PYD-YPG terör örgütünü kuzeyde kalan son 90 km.lik Afrin-Cerablus hattından uzak tutmayı başardı.

Bu defa da, son iki hafta içinde Irak’ta Musul’u Daeş’den kurtarma operasyonu devreye alınırken, ABD ve İran’ın aklı ve iradesiyle hareket eden Irak hükümeti, Türkiye’ye ve daha önce Irak hükümetinin davetiyle Başika’da eğitim amaçlı hizmet eden Türk askeri birliğine yönelik haddini aşan söylemlere girişti. Türkiye ve Türk hükümeti bu hadsizliğe gereken cevabı verdi. Bir kere Musul, Kerkük ve Telafer, tıpkı Halep ve Cerablus gibi, bizim kayıtsız kalacağımız yerler değildir. 400 yıl hüküm sürdüğümüz, Misak-ı Milli içinde yer alan ve Lozan Anlaşması, devamında Ankara Anlaşmasıyla yurdumuzdan koparılan aziz beldelerdir. Batılı ülkeler gibi oraları işgal etme ve sömürme niyetimiz yoktur, ama o topraklarda soydaşlarımız ve komşularımızı perişan edecek, etnik ve mezhep temelli sürgün, göç, hatta kıyım şeklindeki uygulamalara kayıtsız kalamayız, kalmamalıyız. Kendi ülkesinde 65 ülkeden askerler, silah ve birlikler bulunduran, bölücü terör örgütüne 32 yıldır ev sahipliği yapan Irak hükümetinin Türkiye’ye karşı egemenlik iddiası komik ve hadsizliktir. İran ve ABD’nin akıl hocalığı ve kışkırtmaları ile kadim ve kardeş ülke Türkiye’ye efelik sökmez.

Türkiye, 80 milyon nüfusa, bölgenin en güçlü ordusuna, 720 milyar dolarlık en güçlü ekonomisine sahip bir ülke olarak, ekonomik, askeri ve diplomatik alanda tüm güçlerini sahaya sürmelidir. Dış politikanın başarılı olması, ekonomik gücün, askeri gücün, demografik gücün, yumuşak güç enstrümanlarının, hep birlikte devreye alınmasıyla mümkün olur. Böyle ülkelerin halkları ve kamuoylarını etkilemek amacıyla, etnik ve mezhep boyutunda tüm siyasal ve STK gruplarıyla iletişim ve diyalog kanallarını etkili şekilde kullanmak gerekir. STK’ları, medya kanallarını, kanaat önderlerini devreye sokmakta büyük fayda var.

Türkiye, çoğunluğu Suriye’den olmak üzere, Irak ve diğer ülkelerden 3 milyondan fazla mülteciyi misafir olarak barındırıyor. Irak’ın da Suriye’nin de istikrara ve huzura karışmasını en çok Türkiye istemektedir. Gerek üç semavi dinin doğduğu, ama üzerinde uzun süredir çok büyük çoğunluğu Müslüman halkların yaşadığı, petrol ve doğalgaz gibi zengin enerji kaynaklarına sahip olan, ama İsrail’in de adeta çıbanbaşı gibi bölgeye sokulduğu ve Filistin de terör estirdiği kadim Ortadoğu coğrafyası ve on milyonlarca gözleri yaşlı kardeşlerimiz, akan kanın durmasını, gözyaşlarının dinmesini, huzur ve barış ortamına, refah ve kalkınmaya ulaşmayı Allah’dan niyaz etmektedir. Bölge ülkelerini yönettiğini zanneden, küresel emperyalist ülkelerin piyonu olan, gözlerini makam ve menfaat hırsı bürümüş, etnik-mezhep ve sosyal temelli bölücülükle halklarına zulmeden birçok yöneticiden kurtulmak Rabbimizin inayetiyle inşaallah yakın gelecekte mümkün olur. Allah İslam Ümmetinin yardımcısı olur inşaallah.