Türkiye Doğu Akdeniz’de ‘Ben de varım!’ diyor
Doğu Akdeniz’e kıyı bir ülke olarak buradaki zengin petrol ve doğalgaz yatakları üzerinde hakkı bulunan Türkiye, bölgesel ve küresel güçlerin bölgede artan faaliyetleri üzerine harekete geçti. TPAO bu çerçevede, kendi kıta sahanlığımız içinde ve KKTC’nin ruhsat verdiği alanlarda, sismik araştırma ve sondaj çalışmalarına başladı. Bu kritik adım, Türkiye’yi ve KKTC’yi dışlama tutumu içinde bulunan bölgedeki diğer oyuncuları endişeye sevk etmiş durumda.
Doğu Akdeniz, zengin petrol ve doğalgaz rezervlerine ev sahipliği yaptığı kabul edilen bir bölge. ABD Jeoloji Araştırmaları Kurumu’nun tahminlerine göre Akdeniz havzasının diplerinde yaklaşık 10 trilyon metreküp doğalgaz yatıyor. Bölgede keşif çalışmaları 2009 yılından bu yana aralıksız sürüyor. Her keşif haberiyle birlikte bölgenin potansiyeli ile ilgili umutlar daha da yükseliyor, heyecan artıyor.
Türkiye, Doğu Akdeniz’de en uzun kıyıya sahip ülke. Dolayısıyla geniş bir kıta sahanlığı ve münhasır ekonomik bölge alanına sahip. Türkiye’nin kıta sahanlığı sınırları BM’ye kayıt ettirilmiş durumda. Dolayısıyla bölgedeki petrol ve doğalgaz zenginlikleri üzerinde en çok hakka sahip ülkelerden biri konumundaki Türkiye, bu haklarını kullanmak üzere kolları sıvadı. İlk adımı 2013 yılında sismik araştırma gemisi Barbaros Hayreddin Paşa’yı satın alarak attı.
Türkiye, geçen yıl Akdeniz’de 2 ve 3 boyutlu sismik çalışmalar yaparak sondaj çalışmaları gerçekleştirilecek alanları belirledi. Navtex sistemine göre, Barbaros Hayreddin Paşa gemisi çalışmalarını sürdürdüğü Kıbrıs Adası’nın güneyinde, Mısır deniz sahasına yakın bölgede 31 Temmuz’a kadar kalacak.
Türkiye’nin ilk sondaj gemisi Fatih, ilk derin deniz sondajını 30 Ekim 2018’de Antalya açıklarındaki Alanya- 1 kuyusunda gerçekleştirdi. 3 bin 650 metre su derinliğine kadar çalışabilen ve 12 bin 200 metre derinliğe kadar sondaj kabiliyeti olan Fatih gemisi, 4 Mayıs 2019 tarihinde de Kıbrıs Adası’nın yaklaşık 60 kilometre batısındaki noktada sondaj çalışmalarına başladı. Kıbrıs açıklarında ikinci sondajına Finike- 1 adlı kuyuda devam eden Fatih Sondaj Gemisi’nin hedeflediği 5 bin 500 metre derinliğe Temmuz sonuna doğru ulaşılması bekleniyor. Gemi 3 Eylül’e kadar bölgede kalacak.
İkinci sondaj gemisi de Akdeniz'e gönderiliyor
Petrol ve doğalgaz aramaları için ikinci sondaj gemisini de satın alan Türkiye, bu gemiye de Yavuz adını verdi. Şubat ayında Türkiye’ye ulaşan ikinci sondaj gemisinin aslında Karadeniz sularında sondaj yapması planlanmıştı. Ancak Doğu Akdeniz’de Türkiye’yi dışlayan girişimlerin artması nedeniyle hükümet onu da Akdeniz sularına gönderme kararı aldı. Modernizasyon çalışmaları tamamlanan gemi 20 Haziran 2019 tarihinde Akdeniz sularında petrol ve gaz aramaları için uğurlandı. Yavuz sondaj gemisi Temmuz ayında KKTC’den alınan ruhsat sahası içindeki bir lokasyonda ilk sondajına başlayacak. Bakan Fatih Dönmez, ilk sondajın yapılacağı noktayı da, Yavuz’u yolcu etme töreninde açıkladı: Karpaz-1. Böylece petrol ve doğalgaz ihtiyacını yüzde 99’a varan oranlarda ithalat yoluyla karşılayan Türkiye, ortalama yılda ikişer tane sondaj yapabilecek kapasiteye sahip iki gemi ile hidrokarbon arayacak.
Türkiye’nin sondaj çalışmalarına başlayarak oyuna dahil olması, bölgede esen havayı bir anda değiştirdi. Bölgedeki aktörlerden peşpeşe tepki açıklamaları geldi. Bunlar arasında başta Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ve Yunanistan olmak üzere Doğu Akdeniz’deki hidrokarbon kaynakları üzerinde hak iddia eden bölge ülkeleri ile bölgeye yönelik farklı hedefleri bulunan Avrupa Birliği, ABD ve Rusya yer alıyordu.
Doğu Akdeniz havzası paydaşları
doğu Akdeniz’e kıyısı bulunan Mısır, Türkiye, Güney ve Kuzey Kıbrıs, Lübnan, Suriye, İsrail ve Gazze yönetimi petrol ve doğalgazda hak sahibi ülkeler. Ayrıca TPAO dışında Güney Kıbrıs, İsrail, Lübnan ve Mısır ile yaptıkları anlaşmalar kapsamında İtalyan ENİ, Fransız Total, Rus Novatek, Güney Koreli Kogas, Katar Petroleum, İngiliz BG (british gas) ile Amerikan Noble Energy ve Exxonmobil şirketleri bölgede çalışmalar yürütüyor. İsrailli Delek ve Avner de bölgede çalışmalar yapan şirketler arasında yer alıyor. Doğu Akdenız’den Güney Doğu Avrupa’ya bir enerji koridoru oluşturmaya ilişkin uzun dönemli stratejik bir proje uygulayan AB, Kıbrıs Cumhuriyeti’nden stratejik ortak olarak söz eden ABD ve Rusya da Doğu Akdeniz enerji oyununun birer parçası.
Türkiye tehditlere kulak asmıyor
ABD Türkiye’nin bölgedeki arama çalışmalarından duyduğu ‘derin kaygı’yı dile getirirken, Ankara’yı bu çalışmaları durdurmaya çağıran Avrupa Birliği, bu konuda hiçbir zafiyet göstermeyeceğini ilan etti. Türkiye ise bu açıklamalara ve çağrılara uluslararası hukukun tanımış olduğu haklar çerçevesinde sondaj faaliyetlerini sürdüreceği cevabıyla karşılık verdi. Türkiye, hem kendi çıkarlarını hem de KKTC’nin çıkarlarını korumaya kararlı olduğunun altını çizdi.
Türkiye, Yunanistan ve Kıbrıs Rum kesimi ile Avrupa ve ABD’den gelen ‘aramaktan vazgeçin’ tepkilerine karşı, yolundan dönmeyeceğini net şekilde ortaya koymakla birlikte, diplomasi ve diyalog kapılarını da hiç kapatmadı. Ankara, kendi haklarını korumak kararlılığını gösterdiği neredeyse her açıklamasında, bölgede bir gerginlik yaratma ve çatışma ortamı oluşması taraftarı olmadığının altını da defalarca çizdi, çiziyor.
Türkiye kendi meşru haklarını kullanmak ve sahip olduğu muhteşem coğrafi konumunu da değerlendirmek istediğini her fırsatta belirtiyor. Kendisini Ortadoğu ve Kafkasya ile Avrupa arasında enerji koridoru olarak tanımlayan, hedefini ise bölgesel bir enerji merkezi olarak belirleyen Türkiye, Doğu Akdeniz’den çıkacak kaynakların Avrupa piyasasına sunulmasında da rol üstlenmek istiyor. Bu noktada en kestirme ve ucuz yolun kendi topraklarından geçtiğini, sahada üretilecek gazı, planlanan diğer yollarla Avrupa’ya iletmenin ekonomik olarak çok da mantıklı olmadığını hatırlatıyor.
Bölgede kendine böylesi bir rol biçen Türkiye, öncelikle kendisinin ve KKTC’nin konumunu ve hukuki haklarını ilgili taraflara anlatmaya özen gösterdi. Bu nedenle sondaj çalışmalarına tepki gösteren ülkeleri bilgilendirdi. BM Güvenlik Konseyi Daimi üyesi P5 ülkelerinin Dışişleri Bakanları ile AB üyesi ülkelerin Dışişleri Bakanlarına bir mektup gönderildi. Yine bu ülkelerin büyükelçileri de davet edilerek bilgilendirildi.
Kıbrıs sorunu en büyük engel
Tabii tarafların konuya yabancı olduklarını ve yapılan bilgilendirme ile fikirlerinin değişeceğini düşünmek çok da mantıklı değil. Zira bu ülkelerin Türkiye’yi sondaj çalışmalarını durdurma çağrı ve üstü kapalı tehditlerinin altında yıllardır çözümlenemeyen Kıbrıs sorunu yatıyor. Birleşmiş Milletler (BM) ve uluslararası toplum 1983 yılında kurulan Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’ni (KKTC) tanımıyor. Uluslararası camia Güney Kıbrıs Rum Kesimi’ni (GKRY), Kıbrıs Cumhuriyeti sıfatıyla Ada’nın tek temsilcisi kabul ediyor. GKRY, 2003’te Mısır’la, 2007’de Lübnan’la ve 2010’da İsrail ile anlaşmalar imzalayarak “Münhasır Ekonomik Bölge” sınırlarını Kıbrıs Türk Yönetimini yok sayarak belirledi. Bu sınırlar içinde Rum Yönetimi 13 ruhsat sahası ilan etti. Bunun üzerine Kuzey Kıbrıs Türk Yönetimi de Ankara ile anlaşarak Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı’na (TPAO) ada açıklarında petrol ve doğalgaz arama yetkisi verdi.
Bölgedeki önemli keşifler
İsrail açıklarındaki 620 milyar metreküplük Levıathan ve 280 milyar metreküplük Tamar sahaları ile Mısır açıklarındaki 850 milyar metreküplük Zohr sahası bu ölçüye yakın sahalar olarak öne çıktı. Bu keşiflere ek olarak Kıbrıs Rum yönetiminin tek taraflı ilan ettiği münhasır ekonomik bölgesinde Aphrodite isimli sahada 129 milyar metreküp gaz olduğu tahmin ediliyor. Buna ek olarak aynı bölgede 2018 yılında keşfedilen Calypso sahasında 169-226 milyar metreküp, 2019’da keşfedilen glaucus-1’de ise 142-227 milyar metreküp arasında gaza ulaşılabileceği düşünülüyor.
- Rumların ilan ettikleri 13 ruhsat sahasının yedisi KKTC kıta sahanlığıyla kesişiyor ve Türkiye söz konusu sınırları tanımıyor. Türkiye her fırsatta Güney Kıbrıs’ın ‘münhasır ekonomik bölge’ olarak ilan ettiği bu alanda Türkiye’nin ve Kıbrıs Türklerinin de hakkı olduğunu vurguluyor.
Türkiye esnek çözümler sunuyor
Türkiye, Hidrokarbon adası olarak tanımlanmasına neden olan Kıbrıs’ı çevreleyen zengin enerji kaynaklarının paylaşımını içinden çıkılmaz bir hale sokan bu durumun çözümü için Tayvan’ı işaret ediyor. Dışişleri Bakanı Mevlüt Çavuşoğlu, Çin ile bağımsızlık sorunları devam eden ada ülkesi Tayvan’ı da çok az ülkenin tanıdığını ama herkesin Tayvan ile anlaşma imzalayıp ticaret yaptığına dikkat çekiyor.
Aynı şeyin KKTC için de uygulanabileceğini belirterek, garantör ülke olarak Türkiye’nin KKTC ve Kıbrıs Türk halkının haklarının garantisinin özel şirket üzerinden ya da AB üzerinden verilmesi seçeneklerini de sunduğunu kaydediyor. Ancak Kıbrıs Rum Kesimi bunların hiçbirine yanaşmıyor ve hidrokarbonlardan elde edilecek gelirler için ortak bir fon kurulması teklifini reddediyor. Sürdürdükleri doğalgaz arama faaliyetlerini egemenlik hakkı olarak gören Kıbrıslı Rumlar, olası bir ekonomik kazancın ada birleştikten sonra tüm Kıbrıslılara adilane bir şekilde paylaştırılacağını savunuyor.
Kıbrıslı Rumların ileriye dönük bu vaatleri Türkiye’de ciddi bir güven sorunu yaratıyor ve sorunun sadece bir enerji paylaşım sorunu olmadığını ortaya koyuyor. Nitekim bölge ülkelerinin Türkiye ve KKTC’yi yok sayarak imzaladığı çeşitli anlaşmalar Türkiye’nin haklılığını gösteriyor. Türkiye’nin tüm uyarılarına rağmen Kıbrıs Rum kesimi, KKTC’nin ve Kıbrıs Türk halkının da hakkı bulunan Kıbrıs etrafında tek taraflı olarak sismik arama ve sondaj çalışmaları yürütüyor. Önümüzdeki iki yıl içerisinde ada açıklarındaki sekiz ayrı bölgede daha sondaj gerçekleştirmeyi planlıyor. Yine Yunanistan, İsrail ya da Mısır, İsrail ile üçlü ittifaklar oluşturarak doğalgazın çıkarılması ve iletimi ile ilgili anlaşmalar imzalıyor. Bu ittifaklar sadece enerji ile sınırlı kalmıyor, savunma alanında iş birliği imkanlarını da içeriyor. Özellikle İsrail ile ortak tatbikatlar ve savunma projeleri ile bu mesaj veriliyor.
Kıbrıs adası lisans çıkmazı
GKRY tarafından tek taraflı olarak ilan edilen 13 parsel bulunuyor. Rum kesimi söz konusu parselleri uluslararası şirketlere ihale ederek lisanslandırıyor. Kuzeydekiler sırasıyla 1. 2. ve 3. Parsel, ortadakiler 4. 5. 6. 7. 8. 9. ve 13. Parsel ve güneydekiler de 10. 11. ve 12. Parsel olarak adlandırılıyor. Bölgede 2. 3. ve 9. Parsellerde İtalyan ENİ ve güney Koreli Kogas şirketlerinin ortak lisansı bulunuyor. Ortaklığın payları ise yüzde 80 ENİ, yüzde 20 kogas olarak dağılım gösteriyor. Fransız total ve İtalyan ENİ, 6. ve 11. Parsellerde eşit pay sahibiyken, 8. Blokta eni tek başına ruhsat sahibi konumunda. 12. Saha ise yüzde 35 ABD’li Noble, yüzde 35 İngiliz BG ve yüzde 30 da İsrailli Delek ve Avner şirketlerinin hisselerinden oluşuyor. Türkiye ve KKTC’nin hak iddia ettiği bölgede yalnızca 10. ve 11. Parsellerde çakışma meydana gelmiyor, diğer parsellerin hepsinde münhasır ekonomik bölge tartışmaları devam ediyor. 10. Parselde ABD’li Exxonmobil ve Katar Petroleum ortaklığı, 11. Parselde ise Total ve ENİ ortaklığı ruhsatları elinde bulunduruyor. Geriye kalan 1’ıncı, 4’üncü, 5’ıncı, 7’ıncı ve 13’üncü parseller için görüşmeler devam ediyor.
Rumlar Brüksel'e baskı yapıyor
Ayrıca Avrupa Birliği’nin desteğini de arkasına alan Rum yönetimi, AB’nin sondaj çalışmalarında kararlı olan Türkiye’ye daha güçlü karşılık vermesi konusunda ısrarcı. AB hükümetlerinin de bu ısrarlar doğrultusunda, doğalgaz arama faaliyetlerinin devam etmesi halinde Türkiye’ye yaptırım uygulayabilecekleri ve gümrük birliği müzakerelerinin dondurulabileceği yönünde mesaj vermeleri bekleniyor.
GKRY’nin Türkiye’yi yalnızlaştırmayı amaçlayan bu hamlelerinin dışında Yunanistan’ın da bir yandan Kıbrıs Adası ile arasındaki deniz bölgesinde kendi Münhasır Ekonomik Bölge’lerini (MEB) ilan etmesi, diğer yandan Kıbrıs Cumhuriyeti, İsrail ve Mısır ile iş birliği yaparak ilan ettikleri MEB’lerini birleştirmesi Türkiye’yi bölgede inisiyatif almaya zorluyor.
Türkiye sert yüzünü göstermekten çekinmiyor
Tüm bu nedenlerden dolayı Türkiye bölge paydaşlarına Türkiye ve KKTC’yi dışlayan hiçbir adımın sağlıklı olmayacağını ve uygulama şansı bulunmadığını göstermekte kararlı. Bu kararlılığını da zaman zaman sert yüzünü göstererek yapıyor.
Sert yüzünü son olarak Güney Kıbrıs Rum Yönetimi’nin Fatih sondaj gemisi çalışanları ve TPAO ile iş birliği yapan yabancı şirketlerin yöneticileri hakkında tutuklama kararı çıkardığı yönündeki haberler üzerine, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti iş birliğiyle gerçekleştirdiği Şehit Teğmen Caner Gönyeli 2019 Arama Kurtarma Tatbikatı ile gösterdi. Türkiye daha önce de bu yüzünü Şubat 2018’de İtalyan enerji şirketi ENI’nin sondaj gemisini durdurarak ve 28 Şubat-8 Mart 2019 tarihlerinde de Mavi Vatan Tatbikatı ile göstermişti.
Tüm bu çekişmeler bir yana, bölgede söylendiği gibi gaz rezervlerinin olup olmadığı ve dahası varsa bile bu gaza yeterli talebin gelip gelmeyeceği konusu hala belirsiz. Ama kesin olan şey, Türkiye’nin bölgede göz ardı edilemeyecek kadar önemli bir ülke olduğu ve onu dışlayan, Türkiye’nin içinde olmadığı hiçbir girişimin sağlıklı yürüme şansı bulamayacağı...
Türkiye Akdeniz’deki çalışmalarını artırdı
Milli enerji ve maden politikası doğrultusunda yol haritası ve temel stratejilerini belirleyen Türkiye petrolleri anonim ortaklığı (TPAO), sığ ve derin denizlerde hidrokarbon aramalarına hız verdi. TPAO 2018 yıllık raporu verilerine göre, şirket geçen yıl Akdeniz’deki üç boyutlu sismik aramalarını bir önceki yıla göre yüzde 41 oranında arttırdı ve arama alanını 6 bin 617 kilometrekareden 9 bin 342 kilometrekareye çıkardı. Arama ve araştırma ruhsatlarının sayısı da bir önceki yıla göre yüzde 67 artarak 216’ya yükseldi. TPAO geçen yıl ham petrol üretimini 2017’ye göre yaklaşık yüzde 10 arttırarak 13,5 milyon varile çıkardı. Bu dönemde doğalgaz üretiminde de yaklaşık yüzde 33 artış sağlanarak, 405 milyon metreküp doğalgaz üretildi.