Türk Devletleri Teşkilatı’nın “Bir Kuşak Bir Yol” Projesi açısından önemi
1978’de gerçekleştirdiği ekonomik reformlar sonrası dünyanın fabrikası haline gelen ve GSYİH’sını 42 yılda 178 milyar dolardan 17,7 trilyon dolara çıktı. Şi Cinping, 7 Eylül 2013'de, Kazakistan'ın Nazarbayev üniversitesinde ipek yolu ekonomik kuşağı konulu konuşması ile dünyaya ilan ettiği bir kuşak bir yol projesi kapsamında emek-yoğun üretimden teknoloji/sermaye yoğun üretime olan dönüşümünü hızla devam ettiriyor.
2000 yılında kişi başı milli gelir 959 dolar (2.280 SAGP Doları*) olan Çin’de 2021 yıl sonu itibariyle bu rakam 12 bin 500 dolara (19.170 SAGP Doları) ulaşmış ve 1,4 milyarlık nüfus çerisinde 400 milyonluk bir orta sınıfın yanında, 50 milyonu aşan dolar milyonerleri ve iki bini aşkın dolar milyarderi ortaya çıkmış durumda. Üstelik dünyadaki en zengin yüzde 10’luk kesimin içinde 100 milyonu aşkın Çinli bulunuyor.
Mao döneminde gerçekleşen ve ancak ölümü ile biten, devrim programlarında milyonlarca insan açlıktan öldükten sonra Deng Xiaoping önderliğinde gerçekleştirilmeye başlanan reformlarla küresel ekonomiye entegre olan Çin’de o günden bu yana açlık sınırı altında yaşayan insan sayısı 800 milyon azaldığı gibi ortaya aşağıda detayları paylaşılan muazzam bir ekonomik tablo çıkarılmış durumda.
2025 yılı itibariyle “Made in China” damgasının dünyadaki algısını artık bir yüksek teknoloji işareti olarak değiştirmeyi devlet politikası haline getirmiş olan Çin’in; bu alanda öne çıkışının en gürültülü duyurusu 2019 yılında ABD ile arasında başlayan “Ticaret Savaşları” ile yapıldı. Trump’ın Çin’i casuslukla suçlaması sonrası FBI’ın harekete geçmesiyle başlayan ve Ticaret Savaşları’nın en popüler gelişmelerinden olan Huawei Davası kapsamında dünya basınında yer bulan olaylar Çin’in teknolojik gelişim seviyesi hususunu nerelere ulaştırdığını ve yakaladığı müthiş başarıyı gösteren kanıtlar olarak değerlendirildi.
Çin’in emek-yoğun işlerini transfer edileceği ülkeler meselesi sermaye/ teknoloji yoğun üretimle dünyaya yaymak istediği yüksek kaliteli ürünler için son derece önem arz ediyor. Bu ürünlerin üretilmesinde ve dünyaya taşınmasında Türk coğrafyası olmazsa olmaz şeklinde nitelendirilecek bir saha.
Çin’i sürdürülebilir bir şekilde dünyanın bir numaralı ekonomisi yapması ve dünya ticaretinin yönünün değiştirilmesi için tasarlanan BKBY Projesi’nin gerek güzergahı gerekse bu yolla dünyaya yayılacak ürünlerin üretimi açısından Türk Devletleri Teşkilatı, Çin devlet aklına ciddi mesai harcatıyor.
- Çin’den başlayıp Avrupa’nın merkezine kadar uzanan BKBY Projesi’nin Asya’daki karayolu hattında Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Özbekistan ve Türkmenistan bulunuyor. Yani tam kadro Türk Devletleri Teşkilatı projenin karayolları açısından tam da merkezinde yer alıyor.
Projenin yine karayolu açısından Avrupa’ya açılan kapısı da Türkiye olunca son dönemde dünya güç dengeleri açısından yakından takip edilen TDT’nin Çin açısından ne kadar kıymetli olduğu daha da iyi anlaşılıyor.
Projenin tam anlamıyla hayata geçirilebilmesi açısından denizlere bakan kısmında Çin’in özellikle ABD ile ittifak halindeki Hindistan ile arasındaki mücadelesi ve anlaşmazlıkları, karayolu tarafındaki güzergâhların değerini artırdığından bu coğrafyada hüküm süren devletlerin oluşturduğu Türk Devletleri Teşkilatı proje açısından hayati önem taşıyor.
Çin- ABD gerginliğinin her gün daha da arttığı, Rusya- Ukrayna Savaşı’nın en başta enerji konulu olanlar olmak üzere tüm dünyadaki stratejik dengeleri değiştirdiği bir dönemde Çin’in ABD ve Rusya’dan önüne açılan alanda öne çıkması adına elindeki en büyük kozu olan projesini hayata geçirebilmesi için atacağı adımlarda, karşısında muhatap olarak çıkması muhtemel en önemli aktörlerden birisi Türk Devletleri Teşkilatı olacağından, tüm dünyanın ilgisi artan bir trendle Teşkilat’ın üzerinde toplanmaya devam ediyor.
Dünya açısından böylesine kritik bir dönemde özellikle Türkiye’nin inisiyatif alarak hızla küresel aktör olması için adımlar attığı teşkilatı tanımak, ve dünya ekonomi tarihinin en büyük girişimlerinden biri olan BKBY Projesi kapsamında önemini anlamak hem küresel ekonomik gelişmeler açısından doğru tahlilleri yapmak hem de bu tahliller kapsamında pozisyon almak açısından büyük önem arz ediyor.
Türk Devletleri Teşkilatı; Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan, Özbekistan ve Türkiye’nin üye olarak, Türkmenistan, Macaristan ve yakın zamanda kabul edilen Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin ise gözlemci olarak organizasyonda yer aldığı siyasi, ekonomik ve askeri açıdan son derece önemli bir yapılanma olarak ortaya çıkmış durumda.
Sovyetlerin dağılmasından sonra bölgede aktif rol oynamak isteyen Türkiye'nin 1992'de Ankara’da ilkini düzenlediği "Türk Dili Konuşan Ülkeler Zirvesi" ile temelleri atılan; 2006'da Kazakistan Cumhurbaşkanı Nursultan Nazarbayev'in Sovyetlerin bıraktığı boşlukta hızla yükselen Çin tehlikesini görüp soydaşlarımızın geleceğini korumak adına harekete geçmesi ve bu inisiyatifin teşkilat haline getirilmesini önermesi ile atılan; Ekim 2009'da Nahçıvan Anlaşması ile konseyleşen; son olarak da Kasım 2021 tarihinde düzenlenen 8. Türk Devletleri Teşkilatı İstanbul Zirvesi sırasında üye ülkeler Özbekistan, Azerbaycan, Kazakistan, Kırgızistan ve Türkiye tarafından “Türk Devletleri Teşkilatı” şeklinde isimlendirilen birlik, üye ülkelerinin 2021 yıl sonu rakamlarıyla 155 milyonluk nüfusu, 1,13 trilyon dolarlık GSYİH’si ve 670 bini aşan etkin askeri personeli, muazzam yer altı ve enerji kaynakları ile 21.yüzyılın en etkili bölgesel ve hatta ilerleyen dönemde küresel güçlerinden biri olmaya aday olarak görülüyor.
11 Kasım’da Semerkant’ta düzenlenen son zirvede Türkmenistan’ın tam üye olacağını ve Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin de gözlemci üye sıfatı ile teşkilata katılacağı açıklanınca gelişmeler dünya basınında ciddi yankı buldu. Özellikle ABD ve ABD’den Kıbrıs’ın gözlemci üye sıfatını alması hususundaki rahatsızlığını ifade edilen çok sayıda açıklama geldi.
Türk Dünyası’nın manevi başkenti Semerkant şehrinde "Türk Medeniyeti İçin Yeni Dönem: Ortak Kalkınma ve Refaha Doğru” teması ile düzenlenen zirvede Çin'in BKBY Projesi’nde Orta Koridor olarak tanımlanan Türk Koridoru'nun önemi ele alındı ve coğrafyamızın yeni konjonktürde ne denli büyük bir potansiyele sahip olduğu irdelenerek ele geçirilen bu büyük fırsatın ekonomik ve diplomatik açıdan en yüksek verimle değerlendirilmesi için yapılması gerekenler hakkındaki çalışmalar üzerinde duruldu.
SSCB’nin dağılışından sonra kendi iç dünyalarına dönen Türk devletleri üzerinde ticari ve finansal girişimlerle artan Çin nüfuzunun tehlikesi, yukarıda bahsi geçen Şi Cinping, 7 Eylül 2013'de, Kazakistan'daki konuşması ile ilan edilen BKBY Projesi ile çok daha iyi anlaşılmış olup, 2016 sonrası Türkiye’nin Rusya ile gelişen ilişkileri kapsamında tekrar ele alındı ve Türkiye’nin tarihsel bağları ile bölgede, hem ABD tarafından istikrarsızlaştırılan Pakistan- Afganistan hattına set çekilmesi hem de Çin’in Doğu Türkistan politikalarıyla işaret verdiği yayılmacılığının önü kesilmesi adına bir birliğin oluşturulması elzem hale geldi.
Çin açısından değerlendirildiğinde coğrafyasının az gelişmiş ülkelerine emek-yoğun üretim faaliyetlerinin kaydırılıp düşük ücretlerle üretimi bu ülkelerde gerçekleştirmenin yanında bu ülkelerin kendi üreteceği yüksek teknoloji/sermaye-yoğun üretimlerine hem pazar hem de dünyaya dağıtım konusunda bir güzergahın parçaları olmasının kıymetini tarif bile etmek çok zor. İlgili tabloda gösterildiği üzere Çin açısından işçilik maliyetleri Türk ülkelerinde emek-yoğun sektörlerde son derece avantajlı, üstelik satın alma gücü açısından ciddi bir çarpan etkisi olduğundan uzun süre bu maliyet avantajını kullanmak mümkün. Çin gibi bir süper gücün hedef olarak belirlediği, dünyanın ekonomik döngüsünü değiştirecek bir projenin güzergah üzerinde hem üretim için hem de pazar olarak değerlendirmek isteyeceği nüfus ve enerji kaynakları açısından son derece önemli olan Türk ülkeleri, daha önceki dönemlerde bu coğrafyada hakim olan Rusya’nın özellikle Ukrayna Savaşı ile kırılan nüfuzu sonrası Çin karşısında iyiden iyiye savunmasız kalmış durumda.
Bu savunmasızlığının önemini daha iyi anlamak için konuya başka bir pencereden daha bakmak gerekiyor. Üretim devi Çin için Türk Coğrafyası’nın BKBY açısından bir güzergâh olmasından çok daha önemli bir yanı daha bulunuyor: Yeraltı kaynakları.
Kazakistan 5,4 milyar ton petrol, 3 trilyon metre küp doğalgaz ve 31,3 milyar ton kömür rezervine sahip. Dünya çapında rezervler bakımında tungstende birinci, krom ve manganez de ikinci, borda üçüncü, molibden ve fosfatta dördüncü, bakırda yedinci olduğu gibi uranyum üretiminde birinci durumda. Demirde de bilinen dünya rezervlerinin yüzde 10’una sahip. Üstelik yıllık 30 ton civarındaki altın üretimi gerçekleştiriyor.
Kırgızistan’da yıllık altın üretimi 80 ton civarında. Dünya antimon talebinin yüzde 13’ü ve cıva üretiminin yüzde 11’ini karşılıyor. Kömür, ham petrol, doğal gaz, uranyum, çinko, kalay ve tungsten gibi stratejik öneme sahip yer altı kaynakları da mevcut.
Özbekistan doğal gazı ile öne çıkıyor. 5 trilyon 95 milyar metreküplük rezerve sahip. Ayrıca yıllık 80 ton kadar altın üretiyor. Uranyum cevherleri açısından da dünyanın en zengin ülkelerinden biri.
Azerbaycan ise tam anlamıyla bir enerji tarlası. Ülkenin yüzde 70’i petrol ve gaz yataklarıyla kaplı. Böyle bir konjonktürde Teşkilat’ın faaliyetlerini artırması ve bölgede dengeleyici bir güç hüviyetini kazanması; hem Çin’in bu bölgede nüfuzunu artırmasından rahatsız olan Rusya açısından hem de kültürel ve tarihsel bağları ile Rusya’dan boşalan alanı en hızlı ve verimli şekilde doldurmakta en büyük hak sahibi olan Türkiye için en doğru adım olarak gözükmekte.
Aksi halde önü iyice açılan Çin’in gerek borç diplomasisi gerekse farklı yumuşak güç girişimleri ile bölgede hızla yeni bir düzen oluşturacağı ve oluşacak yeni konseptte özellikle Rusya ve Türkiye’nin rahatsız olacağı ekonomik, siyasi ve askeri faaliyetlerin hayata geçirileceği kaçınılmaz olarak değerlendirilmekte.
Tüm bunlarla beraber Türk Devletleri Teşkilatı Türkiye’nin önderliği ve Rusya’nın ittifakı ile bölgede doğru hamleleri gerçekleştirmeyi başarır ve BKBY Projesinin Hindistan ve ABD donanmalarının yüzünden tehlikede olduğu bir ortamda Çin’e kendi kontrolleri altında bir koridor açmayı başarırsa masadaki dengeler değişmesi ve Çin’in stratejik bir ortağa dönüşmesi de kuvvetli bir olasılık olarak karşımızda duruyor. Yani, asırlar önce Türklere karşı inşa edilen Çin Seddi’nin modern anlamda bir karşılığı sayılabilecek olan Türk Devletleri Teşkilatı’nın barışçıl, korumacı ve adil ortaklıklara hazır bir Türk Seddi olarak değerlendirilmesi ile yepyeni bir misyon yüklenmesi ihtimali ortaya çıkıyor.
Teşkilat’ın, Çin’i sıkıştırmayı hedefleyen değil, dünya ekonomisinin tüm kodlarının değiştiği bir süreçte Türkiye’nin ve Türk devletlerinin bu değişimden hakkına düşen payı sürecin ortağı olarak almayı talep eden bir ortağa dönüşmesi de mümkün.
Hindistan ile sıkıştırılan ve ABD ile kıyasıya mücadele halinde olan Çin’e, Avrupa’nın merkezine kadar uzanan güvenli bir koridor oluşturulmasının yanında sömürü düzenine dönüşmeyecek şekilde hem iş gücü hem de pazar olma açısından büyük bir potansiyelin sunulması son derece bir teklif olacaktır. Çin’in böylesine kaotik bir ortamda yayılmacı bir düşmanlık yerine makul şartlarda ortaklığı tercih edeceğini tahmin ediyor ve böyle bir konseptin hayata geçirilmesi durumunda 20 yıllık süreçte TDT’nin dünya ekonomisi açısından çok önemli bir güç haline gelmesinin mümkün, hatta kaçınılmaz olduğunu düşünüyorum.