Teknolojik soğuk savaşta Rubicon geçildi
ABD’nin Çin’e karşı başlattığı teknolojik soğuk savaşta artık dönüşü olmayan bir noktaya gelindi. Çin, dünyanın fabrikası olma konumundan teknoloji geliştirme ve önemli patentlere sahip olma noktasına gelen, dünya genelinde rekabet edebilen küresel markalar çıkaran bir ülke artık. Ambargolar sadece geçici sıkıntılar doğurabilir, yavaşlamalara neden olabilir ancak Çin’in yükselişini durduracak bir noktaya hiçbir zaman ulaşamaz.
Yakın geçmişe kadar dünyanın fabrikası olarak bilinen Çin, dünyanın önde gelen şirketleri için taşeron üretim yaparken batı için bir risk içermiyordu. Ucuz iş gücü, kolay malzeme ve madde tedariki gibi avantajlarıyla büyük imkân sağlıyordu. Ancak Çin kendi markalarını çıkarmaya ve bu markalarla batılı pazarlara girmeye başladığında batıda büyük bir risk algısı doğdu. ABD’nin başlattığı ve şu an sadece Huawei şirketi üzerinden cereyan ediyor gözüken teknoloji savaşının başlangıç noktası burası.
Çin markaları dünyaya yayıldı
- Huawei üzerinden baktığımızda, bu şirketin ABD pazarına girmesi, ABD’nin en gözde markalarından Apple’la rekabete girmesi ve dünya genelinde başarılı pazarlama kampanyaları ile sonuç almaya başlaması, ticaret savaşına neden oldu.
Akıllı telefon pazarında küresel rekabete katılan pek çok Çinli şirket var. Huawei’nin alt markası Honor başta olmak üzere, OPPO, Xiaomi, Meizu, Vivo ilk etapta sayabileceklerimiz. Tek başına sadece Huawei şirketi geçen yıl dünya genelinde 200 milyon cep telefonu satış rakamına ulaştı. Bu ise küçümsenemeyecek başarı.
Çinli firmaların ürünlerinin kalite olarak, çoğu zaman rakiplerinden daha iyi düzeyde olmasının rakip firmaların da uykularını kaçırıyor olması doğal. ABD’nin kendi markalarını korumaya çalışması bir ölçüye kadar anlaşılır olsa da Huawei’nin karşı karşıya bırakıldığı yaptırımların bugüne kadar görülmemiş sertlikte olması dikkat çekiciydi. Çünkü karşı karşıya kalınan şey sadece bir ticaret savaşı değildi. Ticaret savaşı gibi gözüken şey aslında büyük ölçüde bilgi savaşıdır.
Buluta bilgi aktarma savaşı
Bugün akıllı mobil cihazlarda Apple’ın iOS ve Google’ın Android işletim sistemi yaygın olarak kullanılıyor. Apple tarafından üretilen mobil cihazlardaki veriler Apple’ın, farklı markalar tarafından Android işletim sistemli üretilen cihazlardaki veriler ise çoğunlukla Google sunucularında depolanıyor. Android tarafında bazı üreticiler ise kendi bulut servislerini kullanıcılarına benimsetmek için çalışıyor.
Örneğin Güney Koreli Samsung, her ne kadar özelleştirdiği Android işletim sistemlerini cihazlarında kullansa da, cihazlardaki tüm veri ve ayarları varsayılan olarak Samsung Bulut servisinde yedeklemeyi teşvik ediyor. Benzer şekilde Huawei başta olmak üzere farklı Çin markalarının da kullanıcılarının verilerini kendi sunucularına gönderme eğiliminde olduğu bir gerçek.
Hâl böyle olunca, ABD’de satılan her Huawei telefonun, dolayısıyla ABD’li kullanıcıların verilerinin Çin şirketinin veri merkezlerinde yedeklenmesi ve her Samsung telefonun verilerinin yine Güney Koreli şirketin sunucularında yedeklenmesi sürpriz değil. Kullanıcı verilerinin farklı ülkelere aktarılması, burada yedeklenmesi, gerektiğinde analiz edilmesi ve çok farklı amaçlarla kullanılabilmesi anlamına geliyor. Bu da ulusal güvenlik açısından bakıldığında ciddi bir risk algısına neden olabilir.
En değerli markalar
Liginde Çin yükselişte bugün Çinli şirketler önlenemez bir yükseliş içinde. Uluslararası marka değerlendirme kuruluşu Brand Finance’in “dünyanın en değerli 500 markası” araştırmasında, 72 Çinli şirket yer alıyor. ABD’nin hedefe koyduğu Huawei ise global 500 2019 listesinde 12. sırada yer alıyor. Listede değerini en yüksek oranda yükselten marka ise yüzde 326 artış oranıyla Çinli teknoloji firması Iqıyı oldu. Şirketin geçen yıl 1 milyar dolar olan marka değerini bu sene 4,3 milyar dolara çıkarması dikkat çekiyor.
Global 500 listesinde ABD’li şirketlerin ağırlığı var. Şirketlerin yüzde 45’i yani 191’i ABD’ye ait. Çinli şirketlerin listedeki ağırlığı ise yüzde 18,4 düzeyinde. Bu da 72 şirkete karşılık geliyor. Japon şirketlerin oranı ise yüzde 6,1 ve 32 şirket listede kendisine yer bulabilmiş. Brandz tarafından hazırlanan “en değerli 100 küresel marka” çalışmasında ise yer alan ilk 100 şirketten 15’i Çinli. Ayrıca, Brandz’ın raporuna yeni giren dokuz şirketten dördü Çin menşeli. ABD yönetiminin üzerinden ticaret savaşı başlattığı Huawei ise, en değerli 100 şirket arasında 47. sırada yer alıyor.
IDC’nin ‘dünya çapında mobil cihazlar’ raporuna göre raporuna göre ise, Huawei tek başına küresel akıllı telefon pazar payının yüzde 19’una sahip. 2019 yılının ilk çeyreğinde sevkiyat hacmi artan, yüzde 50’den fazla yıllık büyüme kaydeden tek akıllı telefon üreticisi de yine Huawei. Huawei şirketi geçen yıl dünya genelinde 200 milyon cep telefonu satış rakamına ulaştı.
İrlanda çözümü devrede
Bu tartışmalar olanca şiddetiyle sürerken, Huawei’den bana gelen bir e-posta, şirketin bu konuda farklı bir yapılanma içine girdiğini de kanıtlar nitelikteydi. O mesajda özetle şu ifadeler yer alıyordu: “Bu e-posta; Huawei Group içindeki organizasyonel değişiklikler nedeniyle Huawei Mobil Servisleri (Bulut) 31 Mayıs 2019 tarihinde Huawei Device Co., Ltd’den İrlanda’da kurulan ve yerleşik olan yüzde 100’ü Huawei’in mülkiyetindeki bağlı kuruluş olan Aspiegel Limited’e aktarılacağı konusunda sizi bilgilendirmek içindir. Ayrıca HUAWEI Kimliği, Bulut, Temalar ve Uygulama içi satın alım servisleri ile ilgili kişisel verilerin mevcut depolama konumu Singapur olup, 31 Mayıs 2019 sonrasında kişisel veriler Avrupa Birliği (EU)/ Avrupa Ekonomik Alanı (AEA) dahilinde bulunan veri merkezlerinde saklanacaktır.”
Küresel istihbaratta güç mücadelesi
Dünya genelindeki iletişimi dinlemek için ABD küresel bir istihbarat projesi yürütüyor. Beş Göz İttifakı adı verilen bu proje, beş ülkenin, yani ABD, İngiltere, Avustralya, Kanada ve Yeni Zelanda’nın ortaklaşa kurduğu bir gözetleme ağı. Burada baş aktör, tahmin edileceği gibi ABD. Huawei başta olmak üzere, Çinli firmaların telekom altyapı ekipmanlarının yaygınlaşmasını ABD bu açıdan da risk olarak algılıyor. Bir başka deyişle, ABD kendi uyguladığı taktiği rakip olarak gördüğü Çin’in de kullanacağından kuşkulanıyor.
Aslında bugün yaşadıklarımızın ilk işaretleri 2012 yılında gelmişti. ABD Temsilciler Meclisi İstihbarat Komitesi, hazırladığı bir raporda, Çinli teknoloji devleri Huawei ve ZTE’nin ABD’de faaliyet göstermesine izin verilmesi durumunda istihbarat zaafı yaşanabileceğini ifade ediyordu. Bu şirketlerin, ABD’deki haberleşmeyi izleyebileceği, hatta enerji şebekeleri ile kritik altyapı tesislerine yönelik siber saldırılar düzenleyebilecekleri iddia ediliyordu.
'Arka kapı'lar sır değil
Telekom ekipmanları üreten ABD’li firmaların, küresel istihbarat elde etmek için kendi ülkeleriyle işbirliği yapmadığı tabii ki düşünülemez. Teknoloji şirketlerinin ürettikleri donanımın kontrolünü ‘arka kapılar’ sayesinde ele geçirebildiği, bu imkânı kendi ülkelerinin istihbarat şirketleriyle paylaştığı artık sır değil. ABD, kurucusu Çin Komünist Partisi üyesi ve Çin ordusunda görev yapan Ren Zhengfei adlı bir mühendis olan Huawei’nin, kendi ülkesinin istihbarat kurumlarıyla veri paylaşımı yapabileceğinden endişeli.
- Google’ın çatı şirketi Alphabet, Huawei’ye Android işletim sistemi kullanma izni vermeme kararı almıştı. Bu Huawei cihaz kullanıcılarında paniğe neden oldu.
Google, daha önce cihaz satın alanları güncelleme desteğinin süreceğini açıkladı. ABD’nin teknolojik ambargosuna maruz kalan ve Android işletim sistemi desteğinden mahrum kalan Huawei, bunun üzerine, geliştirmeye devam ettiği HongMeng adlı işletim sistemini hızlandırma kararı aldı. Bu işletim sisteminin testlerinin devam ettiği ve yakın gelecekte giriş seviyesi ve orta segmentteki cihazlarda kullanılacağı belirtiliyor. Google’a ardından Facebook da ABD’nin ambargo çağrısına uydu. Facebook uygulamasının yanı sıra şirkete ait, WhatsApp ile Instagram uygulamalarının Huawei cihazlarda ön yüklü gelmesine izin verilmeyeceği duyuruldu. Ancak kullanıcılar bu uygulamaları sonradan kendileri yükleyebilecek.
- Popüler tartışmanın aksine Huawei, sadece akıllı telefondan ibaret değil. Bu şirketin gelirlerinin az bir bölümü akıllı telefon, tablet ve bilgisayar üretiminden geliyor. Huawei’nin asıl faaliyeti, telekom altyapı ekipmanları ve benzer servislerden geliyor.
5G’de hakimiyet kavgası
En büyük tartışmalardan biri de 5G teknolojisi çerçevesinde gelişiyor. Huawei’nin 5G ekipmanları üretiminde öncü bir şirket olması ABD başta olmak üzere bazı batılı ülkelerde endişe yaratıyor. ABD, bu alanda Huawei ekipmanlarına tamamen kapıyı kapatırken, İngiltere endişeli fakat daha düşük yoğunluklu bir mücadele izliyor. Türkiye’ye bakıldığında ise Huawei ekipmanlarının telekom altyapısında kullanılmasında risk algılaması olmadığı görülüyor.
Huawei’e savaş açan ABD, geçen Avrupa Birliği’ne de çağrı yaptı ve 5G teknolojisinin bu şirketten sağlanacak ekipman ve yazılımlarla hayata geçirilmemesini istedi. ABD yetkilileri, Huawei’nin ekipmanları kullanmanın siber casusluğa açılabilecek arka kapılar içerebileceğini iddia ediyor. Avrupa Komisyonu, ABD’nin “istihbarat ve stratejik sektörlerde tehlike yaratacağı” baskısına rağmen 5G teknolojisi konusunda yasak getirmeyi reddetti.
İstihbaratta zafiyet oluşturulabilir mi?
Avrupa Birliği istihbarat birimleri ise, 5G teknolojisinin dinleme ve yer tespiti konusunda zaafiyet oluşturacağını savunuyor. Avrupa Polis Teşkilatı Europol ve Siber Güvenlik Ajansı ile ortak hazırlanarak, AB Terörle Mücadele Koordinatörü Gilles Kerchove tarafından Lüksemburg’da toplanan içişleri bakanlarına sunulan ‘5G Risk Çalışması Raporu’nda 5G teknolojisinin terörle mücadele ve suçlu takibinde polisin elini zayıflatacağı ileri sürülüyor.
5G teknolojisinin içerdiği ‘Edge- Computing’ adlı özellik istihbarat kurumlarının uykularını kaçırıyor. Bu özellik, akıllı telefon kullanıcılarının operatörlerin şebekelerine gerek duymadan birbirleriyle iletişim kurma imkânı sağladığı için yüksek düzeyde riskli olarak değerlendiriliyor.
AB daha katı standartlar talep ediyor
Avrupa Birliği, istihbarat kurumlarının kendilerine sunduğu raporlar çerçevesinde, 5G teknolojisi sağlayan şirketlerden endişelerini giderecek düzenlemeler talep etmeyi planlıyor. Europol ve AB terörle mücadele koordinatörü Gilles Kerchove, 5G için daha katı standartlar ve yasal düzenlemeler getirilmesi gerektiğini savunuyor.
Tüm bu tedirginliğe rağmen, Avrupa’nın en büyük telekom şirketlerinden Vodafone, 5G ekipmanlarını Huawei’den temin etmeye devam ediyor. Şirket son olarak, İspanya’da Madrid ve Barselona dahil 15 şehirde 5G şebekesini aktif hale getirdiğini açıkladı. İngiliz telekom şirketi EE de, ülkede 5G hizmetini Huawei ile işbirliği yaparak başlattı.
İsveçli Ericsson, Finlandiyalı Nokia, Çinli Huawei’nin 5G ekipmanları konusundaki rakipleri. ABD’nin başlattığı teknoloji soğuk savaşı sonrasında rakip şirketlere yöneliş başladı. Nokia direktörü Federico Guillen, ABD’nin Çin teçhizatı konusundaki güvenlik kaygılarının Avrupa Birliği ülkelerinin telekom şirketlerinden gelen siparişlerde artışa neden olduğunu ileri sürüyor. Nokia, şu ana kadar 42 5G sözleşmesine imza koyduğunu açıkladı.
Çin'de 5G hizmeti Eylül'de başlıyor
ABD, İngiltere ve Güney Kore’de bazı telekom operatörleri sınırlı alanlarda olmak üzere 5G hizmetleri vermeye başlamış durumda. China Mobile, China Unicom ve China Telecom, 2018 yılı sonunda 5G için test lisansı almıştı. 2020 için planlanmasına rağmen daha erken 5G hizmetinin kullanıcılarla buluşması için çabalar devam ediyor. Çin’in en büyük telekom operatörü China Mobile Eylül ayı sonundan önce 40’tan fazla şehirde yeni nesil iletişim teknolojisi olan 5G hizmeti sunmayı planladığını açıkladı.
- Huawei, dünya genelindeki operatörlerle şimdiye kadar 30 ülkede 46 adet 5G sözleşmesi imzaladı ve 100 binden fazla 5G baz istasyonunun kurulumunu tamamladı. Huawei böylelikle, 170’ten fazla ülkenin ilk 5G şebeke sağlayıcısı haline geldi.
Ambargo ABD şirketlerine zarar veriyor
Çin’e karşı başlatılan ve şu an sadece Huawei özelinde gibi gözüken ticaret ve teknoloji savaşı, ABD şirketlerini olumsuz etkiliyor. Örneğin Apple’ın bir çok ürünü Çin’de üretiliyor. Son gelişmeler, Apple ürünlerinin fiyatlarında artış olarak kendisini gösteriyor. Özellikle aksesuar ürünlerinin fiyatlarındaki artış daha fazla. Google’ın da krizi bitirmek için arayış içinde olduğu biliniyor. Bu arada Microsoft şirketi de ABD hükümetinin çağrısına uyarak Huawei marka dizüstü bilgisayarları çevrimiçi satış mağazasından çıkardı. Ancak bir süre sonra geri adım attı. Huawei’ye ambargo kararı, ABD’li telekom şirketlerinin 5G şebekesi kurmak için daha fazla harcama yapmasına neden olacak. Huawei yöneticisi Victor Zhang, ABD’li operatörlerin, Avrupalı operatörlere göre yüzde 30 daha yüksek maliyetler ödemek zorunda kalabileceğine dikkat çekiyor. Sözleşmelerde geçici bir yavaşlama olsa da Huawei bu konuda pek endişeli gözükmüyor.
Taşeronluktan marka yaratmaya
Başta ABD olmak üzere birçok ülkeden çıkan ve küresel pazarlarda ağırlığı olan markalar, Çinli firmalarla yaptıkları üretim anlaşmaları sırasında, sahip oldukları patentlerden kaynaklanan ticari sırlarını ve teknolojilerini de paylaşmak zorunda kalıyor. Bu işbirliği bugüne kadar Çinli firmaları sadece taşeron konumunda tutsa da, gelinen noktada bunun aşıldığını görüyoruz. Artık Çin’de sadece taşeronluk yapar konumdan, patentler alan, teknoloji geliştiren, inovasyonu önceleyen, kendi markalarını çıkaran ve küresel pazarlarda liderlik iddiasına evrilen bir iş anlayışı hakim olmaya başladı. ABD’yi rahatsız eden noktalardan biri de bu.
Peki ABD, Çin’e karşı başlattığı bu soğuk teknoloji savaşında başarılı olabilir mi? Hayır çünkü Rubicon geçildi. Dönüşü olmayan bir noktaya gelindi. Artık ABD’nin dünyanın fabrikası konumundan teknoloji geliştiren ve önemli patentlere sahip olma noktasına gelen, dünya genelinde rekabet eden küresel markalar çıkaracak düzeyde ilerleme sağlayan Çin ile başa çıkma ihtimali yok. Çinli şirketler üzerinden uygulanacak ambargolar sadece geçici sıkıntılar doğurabilir, yavaşlamalara neden olabilir. Ancak Çin’in yükselişini durduracak bir noktaya hiçbir zaman ulaşamaz.