Tarihin en büyük enflasyon krizleri
Modern ekonominin gelişiminden bu yana dünya genelinde çok farklı hiperenflasyon deneyimleri yaşandı. Özellikle savaş ve sosyal çalkantılar sırasında yaşanan yüksek enflasyonla, her ülkenin ekonomik yapısına bağlı olarak farklı şekillerde mücadele edilirken, yaşanan bu deneyimler toplumların hafızasında da derin izler bıraktı.
Ekonomi literatürüne 19. yüzyılın ikinci yarısında giren enflasyon, Amerikan İç Savaşı sırasında ekonominin büyük yıkıma uğradığı dönemden bu yana tartışılan konulardan biri olageldi. O dönemden bu yana dünyanın dört bir yanında yıkıcı enflasyon deneyimleri yaşanırken, geniş bir enflasyon literatürü de ortaya çıktı.
1956’da ekonomist Phillip Cagan, 1956'da fiyatların ayda yüzde 50'den fazla arttığı bir dönem olarak tanımladığı hiperenflasyonla ilgili yayınladığı çalışmasında, yüksek enflasyonun genellikle savaş ya da siyasi karmaşa dönemlerinde ortaya çıktığını belirledi. Sebepleri ne olursa olsun, yaşanan bu hiperenflasyon deneyimleri ise geçmişten günümüze farklı ekonomik stratejilerle çözülmeye çalışıldı.
Bavullarda taşınan paralar
Tarihin gördüğü en yüksek enflasyon oranlarından biri Birinci Dünya Savaşı sonrasında Almanya’da yaşandı. Savaş öncesinde enflasyonla ilgili deneyimin olmadığı Almanya’da savaş boyunca her türlü emtianın kıtlığı nedeniyle fiyatlarda yaşanan artışın yanı sıra devletin vergileri artırmak yerine para basma, kredi alma ve tahvil satma seçeneğini tercih etmesi, savaşın ardından fiyat kontrollerinin artması ile hiperenflasyonu körükledi. Büyük bir borç yükü ile savaştan yenik çıkan Almanya’da enflasyon 1923 yılında ayda yüzde 29,500'e kadar çıkarken, fiyatlar her üç-dört günde bir ikiye katlandı. Kriz sırasında işçilere genellikle günde iki kez ödeme yapılıyordu, çünkü fiyatlar o kadar hızlı yükseliyordu ki öğle yemeği vaktinde ücretleri neredeyse değersiz hale geliyordu. Ocak 1923'te bir dolar 17 bin mark iken, sadece üç ay sonra bu rakam 24 bine ulaştı. Aralık ayına gelindiğinde ise dolar, 4,2 trilyon mark ile zirveyi gördü. Alman hükümetinin, kamu çalışanlarını işten çıkararak, geri kalanların maaşlarını keserek ve sosyal yardım programlarını sona erdirerek maliyetleri düşürmesiyle, enflasyonun son aşamaları ülkede sefaleti de beraberinde getirdi.
Almanya’da hiperenflasyonla mücadele için süreç boyunca birçok farklı metot önerildi. Ekim 1923’te kabul edilen parasal reform kararnamesi ile altının piyasa fiyatına endeksli tahvillerle desteklenen Rentenmark’ın piyasaya sürülmesi kabul edilirken, altın tahvilleri, savaş öncesi altın marklarıyla aynı olan, kilogram altın başına 2.790 altın mark oranında endekslendi. Rentenmark altınla itfa edilemiyor, yalnızca altın tahvillere endeksleniyordu. 16 Kasım 1923'te Rentenmark’ın tanıtılmasının ardından fiyatlardan 12 sıfır atıldı ve yeni para biriminde belirtilen fiyatlar sabit kaldı.
Yunanistan'ın en zor sınavı
Birçok ülkede inanılmaz ekonomik çöküntüye neden olan İkinci Dünya Savaşı sırasında Yunanistan yıkıcı enflasyonla tanışan ilk ülkelerden biri oldu. İşgal, yerli üretimin ve kaynakların çoğunun Mihver orduları için kullanılması veya ülkelerine ihraç edilmesi ve Yunanistan'ın kıtlık içinde kalması anlamına geliyordu.
Yunanistan'da hiperenflasyon, Ekim 1943'te, İkinci Dünya Savaşı sırasında Almanya'nın ülkeyi işgal etmesi sırasında hızlandı. Ancak sürgündeki Yunan hükümetinin Ekim 1944'te Atina'nın kontrolünü yeniden ele geçirmesiyle zirveye ulaşan fiyatlar o ay yüzde 13.800, Kasım ayında ise yüzde 1.600 artış gösterdi.
Yunanistan’ın işgal edildiği İkinci Dünya Savaşı yıllarında, ülke toprakları Alman, İtalyan ve Bulgar bölgelerine bölünürken, her bölgede işgalciler her biri farklı ve değersiz bir para birimi yaydı. Mihver devletlerinin emriyle abartılı parasal genişleme ve savaş yıllarında yaşanan kıtlık, Ekim 1944'e kadar muazzam hiperenflasyon seviyelerini oluşturdu. Bu parasal genişleme, para arzını sürekli olarak genişletti, kıt mallardan oluşan bir ekonomide toplam talep eğrisini artırdı ve nihayetinde talep enflasyonunu hızlandırdı.
Yunanistan’da yüksek vergi oranlarını kullanarak istikrar sağlamaya yönelik bir dizi başarısız girişimden sonra, 1946'nın başlarında kısıtlayıcı para politikasına geçiş yapılarak enflasyon kontrol altına alınmaya çalışıldı. İlk olarak, basılan banknotların seviyesini kontrol etmek için Para Komitesi adında bir tüzel kişilik oluşturuldu ve Yunanistan Merkez Bankası, dolaşımdaki parayı azaltmak için ticari bankalara altın satmaya karar karar verdi. Para Komitesi, para arzını kontrol altına alarak gereksiz banknotların önüne geçerek bankaların kredi potansiyelini azalttı. Böylece ticari bankalara altın satılarak drahmi yeniden bankacılık sisteminden çekildi ve drahmi, döviz kuru özellikle İngiliz sterlini ile istikrara kavuştu.
Enflasyon rekoru Macaristan'da
Macaristan'da İkinci Dünya Savaşı sonrası yaşanan hiperenflasyon seviyeleri bugüne kadarki en yüksek enflasyon rakamları olarak kayıtlara geçti. Temmuz 1946’da fiyatların her 15 saatte ikiye katlandığı ülkede enflasyon oranı günlük yüzde 195 seviyelerine ulaştı. Savaştan yıkık çıkan ülke katı vergi reformları, ülke dışına çıkarılan altın cinsi varlıkların geri çağrılmasının yanı sıra yeni para birimi forintini benimseyerek enflasyonla mücadele etti. Endüstriyel kapasitesinin yarısının yok olmasına ve altyapısının darmadağın olmasına neden olan savaşın ardından Macar hükümeti, para arzını azaltarak ve faiz oranlarını artırarak enflasyonu düşürmeye çalışmak yerine bankacılık sektörü aracılığıyla yeni parayı girişimci faaliyetlere kanalize etmeye yöneldi. Ağustos 1946'da Macaristan'ın yeni para birimi forintin kullanılmaya başlanmasıyla fiyat istikrarı sağlanırken, savaş öncesi sanayi kapasitesi de büyük ölçüde yeniden sağlandı.
Çin’in uzun enflasyon mücadelesi
1937 yazından 1949'un sonuna kadar Çin ekonomisi enflasyon ve hiperenflasyon ile mücadele etti. Ülkedeki iç savaş ve Büyük Buhran’ın yıkıcı etkilerinin yanı sıra 1937’de Japonya’nın Çin’i işgali ile başlayan süreçte hükümet ekonomik gücünü kaybederken, artan askeri harcamalar ve düşük vergi gelirleri karşısında yeni para birimi uygulaması devreye alındı. 1942’de ve 1943’te fiyat dondurma stratejisinin başarısız olması ile daha da artan enflasyon, 1949’da doruk noktasına ulaştı. 1935 ve 1949 arasında fiyatların neredeyse bin kattan fazla arttığı ülkede parasal genişleme o kadar büyüktü ki Çinli matbaalar para basımına yetişemez hale gelmişti.
Milliyetçi hükümetin çökmesi ve 1949 Mao önderliğinde Çin Komünist Partisi’nin iktidara gelmesine neden olan süreç milyonlarca insanın kıtlıkta yaşamını yitirmesine de neden oldu. Mao devrimi ile beraber Çin, ekonomide ilk iş olarak Sovyet modeli sosyalizmi benimsedi. Yeni hükümet toprak reformu ile köylülerin geleneksel tarım ekonomisine dönmesini sağlarken, hiperenflasyon sorununu çözmeyi başardı.
Ambargoların getirdiği hiperenflasyon
Soğuk Savaş’ın ardından dağılma sürecine giren Yugoslavya da rekor enflasyonla mücadele eden ülkelerden biri oldu. 1992’de sadece Sırbistan ve Karadağ’dan oluşan ülke, aşırı para basılması, kontrolsüz harcamalar ve son olarak BM ambargosu nedeniyle yüzde 313 milyon enflasyonla tanıştı.
Ocak 1994'te yıllık enflasyon oranı yüzde 116.546 trilyona ulaşırken, Yugoslavya'daki bu yüksek enflasyon döneminde, mağaza fiyatları Alman markına eşit olan koşullu birim cinsinden ifade edilmeye başlandı. Ülkedeki enflasyon, tüm önemli ekonomik göstergelerde de ciddi bir bozulmaya yol açtı. GSYİH'de yüzde 30, yatırımlarda ve sanayi üretiminde yüzde 37'lik bir düşüş yanı sıra işsizlik yüzde 24,1'e ulaştı. Aynı zamanda, kamu gelirlerinin hızla azaldığı ortamda büyük bir bütçe açığı oluştu. Hiperenflasyon sırasında Yugoslavya idari fiyat kontrollerini kullanarak iki yanlış girişimde de bulundu. Kontrollü fiyat uygulaması girdi maliyetlerinde belgelenen artışlara dayalı olarak yazılı gerekçelerde değiştirilebiliyordu. Ancak bu kontrol mekanizmaları enflasyonu dizginlemek yerine, fiyatların daha da artması, kıtlık ve ekonominin çökmesine yol açtı. Yugoslavya’da enflasyonu dizginlemek için 1994’te Avramovich Planı kabul edildi. Planlı ekonomiden piyasa ekonomisine geçişi öngören plan kapsamında Yugoslavya Ulusal Bankası dokuz haneli banknotlarını geri çekerek, bir dinarın bir Alman markına eşdeğer olduğu yeni banknotlar çıkardı.
Zimbabwe’de sıkı para politikası başarısız oldu
Zimbabwe de 2008’de en yıkıcı enflasyon deneyimlerinden birini yaşadı. 1980’de bağımsızlığını ilan eden ülkede ilk yıllarda mali ihtiyat ve disiplinli harcama politikaları uygulanırken, 1997’den sonra hükümetin savurgan harcamaları sorun yaratmaya başladı. Ülkede para krizi ortaya çıkarken, ortaya çıkan ithalat fiyat artışı hiperenflasyonu tetikledi. Ülke, işgücü, hammadde ve her ikisinin de yüksek fiyatlarının neden olduğu maliyet enflasyonu yaşadı. Gıda arzının düşük olması fiyatların daha da yükselmesine neden oldu.
Hükümetin sıkı para politikası uygulaması başlangıçta enflasyonu yavaşlatsa da bu politikanın istenmeyen sonuçları oldu. Ülkenin arz ve talebindeki dengesizlik, talep enflasyonu olarak adlandırılan farklı bir tür enflasyona, arz kıtlığının neden olduğu fiyatlar üzerinde yukarı yönlü bir baskıya da yol açtı. Günlük enflasyon oranın yüzde 98’e yaklaştığı ülkede fiyatlar günde birkaç kez değişirken ekonomik çöküş nedeniyle vatandaşlar komşu ülkelere geçmeye başladı. Zimbabwe Merkez Bankası, yaşanan bu gelişmeler üzerine 2009’da yerel para birimini bırakarak ABD doları ve Güney Afrika randı kullanmaya başladı.