Putin’in küreselcilere karşı savaşı
Ukrayna krizi, yakın geçmişte kesinlikle öngörülemeyen birtakım şeyleri mümkün hale getirdi: Almanya 70 yıllık savaş orucunu bozup savunma giderlerini önemli ölçüde artırma kararı alırken, İsveç 200 yıllık barış geleneğini bir anda unutarak NATO üyeliğini gündeme aldı. Tarafsızlığıyla ön plana çıkan ülkelerden biri olan Finlandiya da aynı şekilde NATO ile ilişkilerini derinleştirme kararı aldı. İsveç daha sonra fikrini değiştirmiş olsa da, kamuoyunda NATO üyeliği tartışmalarına dair bir tabu yıkılmış oldu. Dünyanın gizli mali hazinelerinin koruyucusu olan İsviçre’nin bile Rus oligarşisinin banka hesaplarını dondurma kararı alması sadece birkaç saniye sürdü.
Yangına körükle giden AB ise Ukrayna’ya silah desteği sağlayarak diplomasinin temel bir kuralını ihlal etmiş oldu. AB’nin kuruluş ruhunu göz ardı eden Brüksel’in bu tavrı, bu tehlikeli krizin asıl hedefinin mükemmel suçlu Vladimir Putin’i, medyanın fitilini ateşlediği küresel öfkenin odağına oturtmak olduğunu ortaya koydu. Ekonomik küreselleşmenin savaşları zorlaştırması gerektiği düşünülse de, Rusya örneği küreselleşmenin aslında savaşları önlemeyi daha da zorlaştırdığını gösteriyor. Zira ABD Başkanı Joe Biden’ın Rusya’ya karşı savaş istediği ve NATO’nun Ukrayna’ya müdahalesi konusunda başlangıçtaki yumuşak tavrının topu Brüksel’e atarak Avrupa’yı zor duruma sokma yönünde bir iletişim stratejisi olduğu açık. Ukraynalı siyasetçi Tatiana Montyan, Kiev’in Minsk Anlaşmaları’nı asla uygulamak niyetinde olmadığını, ancak ordusunu güçlendirmek ve özerkliğini ilan eden Donbas Cumhuriyetleri’ni bertaraf etmek için zaman kazanmak istediğini söyledi.
Şimdi küresel sistemin koronavirüs salgınının kötü yönetilmesi nedeniyle yaşanan ekonomik felaketi meşrulaştırmanın ve hak ile özgürlüklere yönelik kısıtlamaları sürdürmenin bir bahanesini, hatta Yeltsin döneminde olduğu gibi Moskova’ya tasma takmanın bir yolunu bulması gerekiyor. Bu durumda Rusya’ya karşı savaş mükemmel bir araç gibi görünüyor. Aslında, finansın efendileri küresel solu özellikle Avrupa’ya hasretmiş olsa da, ABD’de de işler çoktan değişmiş olup, demokratların bir kısmı Biden’ın politikasından endişe duymaya başladı. Ancak, finans sihirbazlarının bu Avrupalı hizmetkarları, seçmenlerin yalnızca yüzde 20’sini oluşturuyor. Bu durumda Çar Putin’e karşı savaş mükemmel bir seçenek gibi görünüyor. Koronavirüs oyunu gün yüzüne çıkarken, virüsünün neden olduğu gerçek ölüm sayısı büyük ölçüde azaldı ve aşıdan olumsuz etkilenenlerin sayısı artıyor. Dahası, Ukrayna’da Pentagon’un yönetip finanse ettiği biyolojik laboratuvarların varlığı da birkaç ABD’li yetkilinin yalanının ardından açığa çıktı. Biden yönetimi adeta bir yalan saltanatı gibi. Ukrayna’daki biyolojik laboratuvar konusunu ele alalım. Mart ayında, ABD Dışişleri Müsteşarı Victoria Nuland ABD hükümetinin bu araştırma materyallerinin herhangi birinin Rus kuvvetlerinin eline geçmesinden endişe ettiğini söyledi. Dolayısıyla en az 12 biyolojik laboratuvar bulunmakta olup, bu laboratuvarlarda büyük olasılıkla “biyogüvenlik” üzerine çalışma yapmak için tutulan patojenler bulunuyor. ABD hükümeti, AB, Reuters ve diğer medya şirketleri biyolojik laboratuvar olayının “sahte haber” olduğunu iddia etmişti.
Ancak birkaç gün sonra, İstihbarat Komisyonu Başkan Yardımcısı olarak görev yapan ABD’li Senatör Marco Rubio’nun baskısıyla geri adım atmak zorunda kaldılar. Bu insanlara ve Ukrayna krizini ekranlarda gösterilecek bir sivil katliamı haline getirmekle bu kadar meşgul olan kuklaları Ukrayna Devlet Başkanı Zelenski’ye nasıl güvenebilirsiniz? Zelenski, Putin’in Rusya’yı rejim değişikliğine götürebilecek bir iç karmaşanın eşiğinde olduğu yönündeki sahte anlatıyı destekliyor. Bu Türk halkının çok iyi hatırlayacağı 15 Temmuz darbe girişimine benzeyen bir hayal ve gerçekliği kendi aptalca hakimiyet planlarına göre şekillendirme ve çarpıtma arayışında olan üst aklın ve iradenin ürünü. Meseleye bir de, koronavirüs bahanesiyle iki yıl evlerinde fiilen hapsedilen, çalışma ve seyahat gibi temel haklardan yoksun bırakılan, artık anayasayla korunmayan; geleceğe dair hiçbir perspektifi olmaksızın devlet şiddetinin baskısı altında gün gittikçe yoksullaşan milyonlarca Avrupalının gözünden bakalım: Bu insanlar için Batılı siyasetçilerin Ukraynalıların özgürlüğünden ve demokrasiden bahsetmesinden daha can sıkıcı bir şey olamaz. Milyonlarca İtalyan ve Avrupalı için devrilecek diktatör, Moskova’da Putin değil; Roma’da Draghi, Brüksel’de Von der Leyen veya Paris’te Macron’dur! Erdoğan daha önce küreselci sihirbazların nasıl başarısız olabileceğini göstermişti. Şimdi belki Putin’in de bu tür suç çetelerine büyük bir darbe daha vurmasının zamanı geldi.