Pandemiyle artan gelir adaletsizliği nasıl azalır?
Kovıd-19 salgınının tüm dünyada neden olduğu ekonomik kriz pek çok krizde olduğu gibi gelir dağılımındaki uçurumu artırdı. Salgın sonrasında gelir dağılımında oluşan adaletsizliğin nasıl azalacağı ise önemli bir soru. Uzmanlar Kovid-19 salgını sonrası dönemde artan eşitsizlikleri ortadan kaldıracak strateji ve politika öncelikleri geliştirmek için fırsat eşitliği temelinde sosyal refahı yükseltmeyi önceleyen sosyal devlet politikalarının önemini vurguluyor. Bunların başında eğitim ve sağlık gibi konuların geldiğini belirten uzmanlar yine kayıt dışı ekonominin önüne geçilmesi ve doğrudan yardımların teşvikinin de katkısından bahsediyor.
Kovid-19 salgını, kapitalizmi bir kez daha tartışmalı hale getirdi ve işlerin iyi gitmediğini bir dereceye kadar kanıtladı. Salgını kontrol altına almak için ülkelerin izlediği kapatma politikaları ekonomik kesintilere yol açtı. Hem finansal piyasaları hem de reel piyasaları olumsuz etkileyen bu süreç tüm dünyada istihdam kayıplarına da yol açtı. Bir yandan da küresel eşitsizlikler de gün yüzüne çıktı. Aşı temininden, tedavi koşullarına, sosyal yardımlardan gelir dağılımına kadar pek çok konuda eşitsizlik derinleşti. Ekonomiler küçüldü, birçok alanda üretim durdu, uluslararası ticaret daraldı, istihdam kayıpları yaşandı, işlerini koruyabilenler ofislerden evlere taşındı.
Konuya ilişkin raporlar pandemi nedeniyle artan gelir eşitsizliğini ortaya koyuyor. Örneğin, ABD merkezli anket şirketi Gallup, 117 ülkede 300.000 kişiyle anket yaptı. İşi olanların yarısının Kovid-19 salgınından kaynaklanan aksaklıklar nedeniyle daha az kazandığını tespit etti. Araştırmacılar yaptıkları açıklamada, “Dünya çapında, bu yüzdeler Tayland’da yüzde 76, İsviçre’de yüzde 10’a kadar değişiyor” dedi. Koronavirüs krizi, dünya çapında işçileri, özellikle perakende, turizm ve yeme-içme hizmetleri gibi düşük ücretli güvencesiz sektörlerde çalışan kadınları vurdu. Oxfam tarafından yapılan bir araştırmada, salgının tüm dünyadaki kadınlara 800 milyar dolarlık gelir kaybına mal olduğu belirtildi. Küresel milyarderler ise servetlerine servet katarken, salgın döneminde ABD’li 651 milyarderin toplam serveti, 1 trilyon dolardan fazla artışla 4 trilyon dolara çıktı.
Orta sınıf eriyor
Küresel ekonomi son 30 yılda muazzam türbülans yaşamış olsa da, dünya çapında “ekonomik mucize” olarak görülen bir eğilim olmuştu: milyonlarca insan yoksulluktan kurtulmuş ve orta sınıf gelir sınıfına girmişti. Pandemi bu mucizeyi tersine çevirmeye başladı. Pew Research’ün Dünya Bankası verilerinden gerçekleştirdiği yeni bir araştırmaya göre ise dünya ekonomisinin orta sınıfı 2020 yılında 1990’lı yıllardan bu yana ilk kez küçüldü. Yaklaşık 150 milyon insan gelir basamaklarında geriledi. Raporda sosyoekonomik basamaklarda yaşanan en büyük gerilemenin Hindistan’ın da etkisiyle gelişmekte olan ülkelerden oluşan Güney Asya ve Sahra Altı Afrika ülkelerinde görüldüğü ortaya çıkıyor.
10-50 dolar arası kazanan nüfus 90 milyon azaldı
Ekonomik kriz, tüm dünyadaki insanların yaşam standartlarını ve geleceğe yönelik beklentilerini düşürerek 90 milyon insanı orta gelirli gruplardan düşük gelirli gruplara ve yoksulluğa sürükledi. Yüksek gelirli sınıftaki 62 milyon insanın sosyo-ekonomik düzeyi düştü. Pew Research verilerine göre dünya nüfusunun üçte biri, yaklaşık 2,5 milyar insan gelir piramidinin orta gelir grubunda yer alıyor.
10 dolardan az kazananlar 4 milyara dayandı
Günde 2 ila 10 ABD doları arasındaki düşük gelirli gruplarda yaşayan dünya nüfusu, 2020 salgını sırasında 21 milyon artarak 3 milyar 965 milyona yükseldi. Yoksulluk sınırının altında yaşayan ve günde 2 dolardan az kazanan dünya nüfusu 131 milyon artışla 803 milyona ulaştı.
Galatasaray Üniversitesi İktisat Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ata Özkaya, küresel ölçekte kişi başına gelirin ortalama olarak yüzde 5 azalacağını ve gelişmiş ülkelerin para basma hacimleri göz önüne alındığında bunun, gelişmekte olan ve geri kalmış ülkeler için en az yüzde 10’luk bir gelir azalmasına işaret ettiğini belirtiyor. ILO’nun verilerine göre önümüzdeki kısa dönemde her iki çalışandan birisinin işini kaybedeceğini belirten Özkaya, özellikle, Sahra-altı Afrikası ülkelerinin açlık tehlikesi ile karşı karşıya olduğunu belirtiyor. Özkaya, “orta-direk” ülke ve toplumların düşük gelir seviyesi – yoksul toplumlar haline dönüşme riskiyle karşı karşıya olduğuna dikkat çekiyor. Özkaya, bu süreçten en olumsuz etkilenecek ülkelerin kayıt dışılığın yüksek olduğu ve emek-yoğun iş yapma süreçlerine sahip olan ülkeler olduğunu belirtiyor.
“Çözüm sosyal politikalarda”
Doç. Dr. Ata Özkaya genel çözümün, ülkelerin üretim yapma bilgi, beceri, kabiliyet ve teknolojilerini planlı bir değişime tabi tutarak, ülke gençlerini bu yeni planlama dahilinde geliştirecek eğitim-öğretim süreçlerine dahil etmeleri, yönlendirmeleri ve bu çok-boyutlu çerçeve içerisinde bireylerin “fırsat eşitliği” olanaklarını yeniden meydana getirmeleri gerekmesi olduğunu dile getiriyor. Özkaya, “Sosyal devlet politikalarının ülkelerin ekonomik kapasitesi ile uzun-dönemli birliktelik içinde sürdürülebilir olduğu unutulmamalıdır ve bu politikalar insanları katma değer üretmeye teşvik edecek biçimde ve fırsat eşitliği artırıcı maksatlı düzenlenmelidir” diye ekliyor.
“En yüksek eşitsizlik orta doğu'da”
Piri Reis Üniversitesi Rektör Yardımcısı Prof. Dr. Erhan Aslanoğlu ise küresel ekonomide gelir dağılımındaki eşitsizliğin 1980’li yıllardan bu yana artarak devam eden bir sorun olduğuna işaret ediyor. Tüm ülkelerde gelir dağılımındaki eşitsizlikler artsa da, bölgeler arasında ciddi farklar bulunduğuna dikkat çeken Aslanoğlu, Orta Doğu bölgesinin en yüksek eşitsizliğin görüldüğü bölge olduğunun, Avrupa’nın ise görece en iyi dağılıma sahip bölge olarak ön plana çıktığını kaydediyor.
Kovid-19 ikinci dünya savaşından bu yana en yüksek daralmayı getirdi
Kovid-19’un küresel ekonomide ikinci dünya savaşından bu yana en keskin daralmayı getirdiğini ifade eden Aslanoğlu, “Daralma doğal olarak gelir ve istihdam kaybı anlamına da geliyor. Öncü nitelikte yapılan birçok çalışma, istihdam kaybının ağırlıklı olarak kayıt dışı sektörler ve düşük ücretli işlerde olduğunu gösteriyor. Buna bağlı olarak, gelir dağılımındaki eşitsizlik ve yoksulluk oranları daha da artmaya başlamış görünüyor. Dünya Bankası raporuna göre, Covid-19 pandemisi dünya nüfusunun yüzde 1,5 kadarı, yaklaşık 150 milyon kişiyi günde 1,90 dolar olan yoksulluk sınırının altına indirmiş olacak. Bu gelişmeyle mutlak yoksulluk altında olan nüfus, 750-800 milyona çıkacak.” diye belirtiyor.
Eğitim ve sağlık harcamaları kritik öneme sahip
Aslanoğlu, gelir dağılımındaki bozulmanın eğitim ve sağlık harcamalarının artırılmasıyla önlenebileceğinin altını çiziyor ve salgının sonlanmasının gelir adaletsizliğini önleyecek en önemli unsur olduğunu belirtiyor. Aslanoğlu, aşılamanın küresel ölçekte olabildiğince eşit olmasının, sağlıkla ilgili harcamaların maksimum düzeye çıkarılmasının bozulmayı önlemek için kritik bir öneme sahip olduğunu vurguluyor. Eğitimle ilgili kayıpların en fazla düşük gelir grubunda yaşandığını belirten Aslanoğlu, bu nedenle eğitim harcamalarının artırılmasının da kritik öneme sahip olduğunu ifade ediyor. Aslanoğlu bunun dışında, devlet bütçelerinden karşılıksız desteklerin en çok istihdam kaybı olan sektörlerin çalışanlarına yönelik olması gerektiğini vurguluyor. Aslanoğlu, kayıt dışı ile mücadelenin, vergi gelirini tabana yayarak maksimum düzeye çıkarmanın, gelirle orantılı vergi sistemini güçlendirme ve uygulaması şeffaf, yatırım motivasyonunu azaltmayacak şekilde geçici servet vergisi uygulamanın, bütçe harcamalarının finansmanı açısından önemli politikalar olarak karşımıza çıktığını söylüyor.
Aslanoğlu, gelişmiş ülkelerden az gelişmiş ülkelere karşılıksız desteklerin arttırılması ve borçlarının bir kısmının silinmesinin de önemli bir unsur olduğunu belirtiyor. Bu adımın özellikle az gelişmiş ülkelerin yoksulluk ile mücadelesine kısmen destek olabileceğini kaydediyor. Aslanoğlu, temel gelir uygulamasının da ülkelerde ciddi biçimde tartışılmasının ve uygulamaya geçirilmesinin gelir dağılımı ve yoksullukla mücadelede önemli bir araç olabileceğini belirtiyor.