Orta gelir tuzağı Ar-Ge ve sanayinin dönüşümü
Gelişmekte olan ekonomilerin çoğu uzunca bir süreden bu yana bir kısır döngü içerisinde denge bulmaya çalışıyor. Üst üste gelen küresel krizler, ülkelerin kendi ekonomilerindeki kronik sorunlar, pandemi, savaşlar ve nihayet ekonomiye etki eden ekonomi dışı pek çok faktör gelişmekte olan ekonomilerin önünde setler oluşturuyor. Elbette bugünün gelişmiş ekonomilerinin gelişirken ve büyürken kendi yaptığı uygulamaları gelişmekte olan ekonomilerin yapmasını engellemelerini de unutmamak lazım. Yani bugünün gelişmiş ekonomileri duvarı aşmak için kullandıkları merdivenleri iterek gelişmekte olan ekonomilerin duvara tırmanmalarına engel oluyor.
Diğer yandan tüm ülkeler, II. Dünya Savaşı bitmeden hemen önce ABD’nin 1944 yılında Bretton Woods Konferansı ile temellerini attığı Dolar’ın rezerv para haline geldiği küresel finansal sistemle de boğuşmak zorunda kalıyor. Yerleşik hale gelen bu sisteme ayak uydurmak bir yandan ciddi bağımlılıkları beraberinde getirirken sistemin aksine hareket etmek ise kalıcı kırılganlıkların oluşmasına neden oluyor. Yani gelişmekte olan bir ekonomi, yerleşik iktisadi sistemin dışına çıktığında veya çıkmaya çalıştığında ciddi hasar alırken, sistemin içinde kaldığında sistemin tam olarak kendisi nedeni ile en iyi ihtimalle yerinde sayıyor.
- Yerel paraların ABD Doları karşısındaki değeri meselesi ekonomi yönetimlerinin bir numaralı gündem maddesi olurken, ABD’nin parasal genişlemeleri veya daraltmaları gibi kendi kontrolleri dışındaki değişkenlerin sonuçları ile mücadele etmeye çalışıyorlar.
Bir ülkenin dış pazarlardaki performansı da dahil olmak üzere pek çok makro ekonomik göstergesi esasen kontrol dışı bir değişken tarafından sürekli baskı altında oluyor. Özetle yerleşik iktisadi sistemin kendisi aynı zamanda en büyük sorun olarak karşımıza çıkıyor.
İşte böyle bir çıkmaz sokak içerisinde, belirsizliklerle dolu bir evrende yol almaya çalışan ekonomilerin pek çoğu da çeşitli nedenlerle “orta gelir tuzağı” olarak tabir edilen durumla baş başa kalıyor. Literatürdeki en basit hali ile orta gelir tuzağı; bir ülke ekonomisinin belirli bir kişi başına gelir seviyesine çıktıktan sonra daha ileri gidemeyip dar bir koridorda sıkışmasıdır. Her bir ülkenin bu dar koridora sıkışmasının nedenleri farklı olmakla birlikte genellikle bu tuzaktan çıkışın anahtarı bilim, teknoloji ve ar-ge faaliyetlerinden geçmektedir. Kişi başında düşen geliri artırabilmek için ülkelerin daha rekabetçi olacağı bir sanayi üretim altyapısı oluşturmaları ve genellikle bunu yüksek teknoloji ile desteklemeleri gerekmektedir.
Literatürde “fabrika yapan fabrikalar” şeklinde tanımlanan ve üretim gücünü artıracak şekilde üretim yapmaya yönelik sanayi politikalarının aynı zamanda cari fazla verecek şekilde ekonomi politikaları ile desteklenmesi gerekmektedir. Tabii ki kağıt üzerinde kolaylıkla gösterilen bu yol haritasının uygulanması hem kolay değil hem de sonuçlarını görmek için sabır gerekmektedir. Özellikle siyasi istikrar sorunu yaşaran ülkelerde çoğu zaman uzun vadeli sanayi politikalarını hayata geçirmek mümkün olmamaktadır. Bunun en önemli nedeni ise yüksek beceri düzeyi gerektiren yenilikçi ürünlerde gelişmiş ülkelerle rekabet edecek beşeri ve ekonomik altyapının tesis edilmesi hususunda zorlanılmasıdır.
Diğer yandan Ar-Ge faaliyetleri de yine ciddi bir ikilem içerisindedir. Bir yandan ar-ge yapılabilmesi için ciddi bir kaynak ayrılması gerekirken diğer yandan katma değer yaratıp kaynak ayırabilmek için de yüksek teknolojiye erişecek Ar-Ge faaliyetlerine ihtiyaç duyulmaktadır.
- Özellikle finansmana erişim sorunu yaşanan ve/veya yüksek finansman giderlerinin olduğu ülkelerde Ar-Ge faaliyetlerine yeterince önem verilememekte kâfi miktarda kaynak kullanılamayan ar-ge süreçleri de çoğu zaman başarıya ulaşamamaktadır.
Orta gelir tuzağından çıkışın anahtarı çoğu zaman sanayinin dönüşümünden geçmektedir. Sanayide üretilen ürünlerin “yükte hafif pahada ağır” hale dönüştürülmesi yani çipler ve akıllı cihazlar gibi yüksek teknoloji ürünler haline dönüştürülmesi ise çok ciddi bir sanayi politikası, teşvik mekanizması ve nihayet bedel ödemeyi gerektirmektedir. Döviz kuru seviyesi üzerinden rekabetçilik hedefleyen sektörlerin toplam içindeki payının minimize edilmesi de dahil olmak üzere pek çok alanda devrim niteliğinde adımlara ihtiyaç duyulmaktadır. Orta gelir tuzağına saplanmak bir yandan bir ekonomi güvenliği problemidir. Zira ülkenin rakipleri ile arasındaki farkın aleyhte açılması zaman içerisinde hem ekonominin kırılganlıklarını artırmakta hem de gelecekte potansiyel kazanımlarını riske atmaktadır.
Genel geçer bu değerlendirmelerin ardından şu tespiti yapmakta fayda var; ucuz işçiliğe ve yetersiz sermayeye dayalı büyüme stratejilerinden verimlilik odaklı büyüme stratejilerine zamanında geçişi sağlayamayan bir ülke orta gelir tuzağında çok uzun süre kalmakta ve sorunları kronik hale gelmektedir. Diğer yandan yerleşik iktisadi sistemin içerisinde salt serbest piyasa ekonomisi argümanları ile orta gelir tuzağından çıkmak da mümkün görünmemektedir. Bu bakımdan mutlaka planlı bir şekilde sanayiinin dönüşümü tesis edilmeli, reel sektörü bizzat kendisi bu dönüşümdeki olası bedelleri göze almalı ve nihayet ülkenin genelinde bu dönüşüme yönelik olarak ciddi bir istek olmalıdır. Bu dönüşümün özellikle emek piyasası üzerindeki yan etkilerinden çekinilerek dönüşüm politikalarının hayata geçirilmesinin geciktirilmesi ise orta gelir tuzağında tahmin edilenden çok daha uzun süre kalınmasına neden olmaktadır.