Nasrettin Hoca’nın yönetim felsefesi

Eşeğe ters binmiş Nasreddin Hoca.
Eşeğe ters binmiş Nasreddin Hoca.

Nasrettin Hoca gibi tarihe mal olmuş büyük mizah ustaları, istibdata karşı kollektif direnişin simgesidirler. Bunların fıkralarının çoğunun sonradan uydurma olması, bu görüşü zayıflatmaz, aksine kuvvetlendirir. Fıkralar böylece bir kişinin değil, kamu vicdanının sesi olurlar.

İktidarın halka karşı en büyük gücü silah; halkın iktidara karşı en büyük silahı ise mizahtır. Nasrettin Hoca gibi tarihe mal olmuş büyük mizah ustaları, istibdata karşı kolektif direnişin simgesidirler. Bunların fıkralarının çoğunun sonradan uydurma olması, bu görüşü zayıflatmaz, aksine kuvvetlendirir. Fıkralar böylece bir kişinin değil, kamu vicdanının sesi olurlar. Orijinal yazmalardan aktaracağım bir tek Hoca fıkrası, bu gerçeği ispata yeter: “Temürlenk bir çirkin adem idi. Aynaya bakdı, gördü ki, sureti gayet çirkindür, heman başladı ağlamağa. Heman Hoca dahı başladı ağlamağa. Ba’dehu Temür ağlamağı feragat eyledi. Hoca feragat etmeyup daha ziyade ağlamağa başladı. Temür eyitdi: Hele ben kendimi gayet çirkin gördüm, ana gam eyledim ki, hem padişahım ve hem malım çok, çirkin olduğuma ağladım. Amma sen neye ağladın ve hâlâ durmaz ağlarsın? Hoca cevab eyledi ki: Sen bir kere aynaya bakup çehreni görüp bir vech ile kendini görmeye sabr edemeyup ağladın. Ya bizler, gece ve gündüz senin çehrene bakup duruyoruz. Bizler ağlamayup kimler ağlasın?”1

Nasrettin Hoca edebî bir kahramandan çok, bir karşı-kahramana (anti-hero) benziyor. Erol Taş demeyelim de, Hulusi Kentmen veya Münir Özkul. Ne Ayhan Işık gibi yakışıklıdır, ne de Cüneyt Arkın gibi güçlü. Tek silahı, dili. “Bu iğneli dille Hoca, insanı baskı altında tutan sosyal kurumların tümü ile, kötü insan ilişkileri ile, eskimiş gelenek ve göreneklerle, halka yukardan bakan beyler ve padişahlarla alay eder; onları yerer, ayıplar, taşlar, gülünç duruma düşürür.”2 Bu niteliklerinden ötürü, kültürlerarası bir şahsiyet haline gelir. Çinliler, Efendi kelimesinden bozma olarak ona Avanti derler; Amerikalılar Mozardino Joe. Tabiatıyla bunların hiçbirinin Akşehirli hocayla doğrudan alakası yoktur. Her toplum, kendi ülkülerini ve hınçlarını Hoca’ya başka bir adla söyletiverir.

Goethe ile Halide Edib'in Nasreddin Hoca'sı

Hükümdarlar yalnız işlerine gelen hakikati dinlerler. Cihangirler dünyadan ibret almıyor. Yalnız ve yalnız kudrete ve kuvvete iman ediyorlar. (İbn Haldun)
Hükümdarlar yalnız işlerine gelen hakikati dinlerler. Cihangirler dünyadan ibret almıyor. Yalnız ve yalnız kudrete ve kuvvete iman ediyorlar. (İbn Haldun)

Goethe’nin Doğu-Batı Divanı’ndaki önemli kahramanlardan ikisi Timur ile Nasrettin Hoca’dır. Kendisini bu konularda aydınlatan dostu Diez’e şu mısraları yazmıştır:

Bana sadece Kabusnâme’yi öğretmedin Oğuz’un bilge sözlerini de hediye ettin Şimdiyse Hoca’nın kıymetini bildirdin Timur’un iktidarına nasıl refakat ettiğini.3

Goethe, 18. yy sonu ve 19. yy başı Avrupaiçi savaşlardan usanmış, Hâfız’ın lirik şiirine dört elle sarılmıştı. “İkisi de inkıraz ve çalkantıların gerilimli ortamlarında terennüm etmektedirler şarkılarını. Goethe, Şarklı kader arkadaşına şöyle seslenir: Ve işte böyle, Hâfız, senin yaşadıkların / Dostunun da aynen başına gelmiştir.”4 Ondan yüz yıl kadar sonra, gene (Türkiye’yi de içine alan) Avrupa-içi savaşlardan bıkıp usanmış bir Halide Edib, Maske ve Ruh başlıklı bir oyun kaleme alarak Timur ile Nasrettin Hoca’nın, keza İbn Haldun ile Şekspir’in tarih üzerindeki etkisini canlandırır. “Benlik zincirini kırmanın” insana daima huzur ve iç hürriyeti verdiğini belirten romancımız, iç hürriyetinin ise insana “etrafına geniş, serin ve doğru bir görüşle bakma” imkânı verdiğini söyler. İşte böyle bir uğrakta, “dünyaya Nasrettin Hoca gözüyle bakan” bir eser yazmak ister.

Halide Edib’e göre, İkinci Dünya Savaşı bitmiş olsa da, dünyayı bir “fikrî pusulasızlık” sarmıştır. Ruh sahibi insanların yerini maskeler almıştır. “Maskelerin bir mabudu vardır: Kudret ve para! Bu mabut onları beşikten mezara kadar ellerinden tutup götürür ve akıbetleri ebedî bir hiçtir.”5 Oyunun ana kişileri Timurlenk, İbn Haldun, Nasrettin Hoca ve şair Ahmed Şirazi. Soytarısız düğün olmaz pek tabii, bizim de Tıflı’mız var. Timur’un oğlu ölmüş, saraya yas havası hakim olmuştur. Timur ile ilim ve sanat ehlinin musahabesi aslında derin bir siyaset felsefesi dersidir:

Dünyada tanıdıklarımızın çoğu hayvandan dönmeymiş de farkında değilmişiz. Bizim bakkalın kulakları neden uzun, güzel kızı neden kaz gibi sallana sallana yürür, ekmekçinin burnu neden tilkiye benzer diye düşünür dururdum. (Nasrettin Hoca’nın ruhu)
Dünyada tanıdıklarımızın çoğu hayvandan dönmeymiş de farkında değilmişiz. Bizim bakkalın kulakları neden uzun, güzel kızı neden kaz gibi sallana sallana yürür, ekmekçinin burnu neden tilkiye benzer diye düşünür dururdum. (Nasrettin Hoca’nın ruhu)

Timurlenk: Artık matem yetişir. Ölümüzü gömdük, geçmişe mal oldu. Şimdi halden, istikbalden konuşalım.

Ahmed Şirazi: Şahımız hikmet söyledi!

Ibn Haldun: Şahımız lütufkârdır. Elem, büyükleri küçüklerle birleştiren tek bağdır, büyüklere bir tek derstir.

Tıflı: Büyükler bir şey öğrenmezler. Çünkü hep öğretmekle meşguldürler.

Timurlenk: Cücemizin kusuruna bakma ey hâkim. Biz ulemadan daima ibret aldık. (Onları) maiyetimize aldık ve sözlerini dinledik.

Tıflı: Sakın ha tarihçi baba… Hükümdarlar yalnız işlerine gelen hakikati dinlerler.

Timurlenk: Çünkü hükemanın hikmet dediği şey her zaman hikmet değildir. Taneyi samandan ayırmak ancak hükümdarın kârıdır.

Tıflı: En büyük hikmet nedir şahım?

Timurlenk: Kudret, kudret, yine kudret. Hükümdarın gönlünde hükümran olmak emeli her emele galebe çalmalı; yoksa hükümet etmeye layık olamaz.

Tıflı: Ya kudret aşkı Allah korkusuna mâni olursa?

Timurlenk: Allah’tan korkan, kudreti en çok seven ve en iyi kullanandır.

Ibn Haldun: Her zaman insan kalbinde kudret aşkı yok mudur?

Timurlenk: Hayır ey hakim! İnsanların ekseriyeti esir hislidir… Ekseriyet kul olmayı, hizmet etmeyi, hükmetmeye tercih eder. (s. 68)

Ibn Haldun: Allah iradesini er geç tecelli ettirir.

Timurlenk: Dünyadaki iradesi kudretli hükümdarların vasıtasıyla, onların yumruğuyla tecelli ediyor.

Ibn Haldun’un Düşünce Sesi: Timurlenk bana siyaset ve tarih dersi veriyor. Cücenin hakkı var. Cihangirler dünyadan ibret almıyor. Yalnız ve yalnız kudrete ve kuvvete iman ediyorlar. (s. 71)

Ayı, tilki ve eşeklerin dünyası

Nasrettin Hoca, gerçekten çok efsanedir, halkın imece usulü kurgusu. Timur’la çağdaş değil; Timur da belki o kadar çirkin ve adaletsiz değil. Ama Anadolu halkı Timur’dan çok çektiği için, Hoca üzerinden bir nevi intikam alıyor. Gölpınarlı’nın hazırlayıp Abidin Dino’nun çizgilerle süslediği klasik bir incelemede şunları okuyoruz: “Onüçüncü yüzyılda yaşayan Hoca’nın Temür’le buluşup konuşmasına imkân yok. Mesela, bir gün hamamda, kul olsam da satılsam kaç para ederim diyen Temür’e, Hoca’nın şu kadar akçe demesi, Temür’ün yalnız futam (kuşağım) o kadar eder sözünü, zaten be de ona değer biçmiştim sözüyle karşılaması, eski kaynaklarda Temür’ün çağdaşı, İskendernâme sahibi şair Ahmedî’ye atfedilmiştir.”6 Halide Edib’in oyunundaki şair Ahmed Şirazî aynı kişidir. Kurguda esas olan, tarihsel doğruluk değil, zaman ve mekândan bağımsız evrensel hakikatın dile getirilmesidir. Nitekim Halide Edib ileriki sayfalarda Şekspir’i bile yukarıdaki kahramanlara yoldaş eder; hem de hepsinin ruhları öteki dünyaya bir sefer düzenleyip, bu dünyadaki değerlerinin muhasebesini yaparlar. Maske ve Ruh’un çarpıcı bir bölümü de insanlaşarak dünyaya gelen hayvanlara dairdir. Böylece sadece müstebit hükümdarların değil, hayvanî bir ruh taşıyan çoğu ahalinin de maskesi düşer.

Hoca’nın eşeği, “bizimkiler” dediği bütün arkadaşlarını kalabalıkta tanımıştır:

Hoca: Aklını başına al. Bizimkiler dediğin kim oluyor?

Boz Oğlan: Akşehir’deki hayvan arkadaşların hepsi. Gece kümesten piliç aşırmaya gelen kuyruksuz tilki. Şimdi insan olacak, kuyruğunu kapana kıstıranlardan öcünü alacakmış. Pazarda Çingene’nin oynattığı boz ayı, dünyada Çingeneleri ayı gibi oynatmak için bir cemiyet kuracakmış. Küçük maymun, kadın olacakmış, hem de kadınların en akıllısı. Çeşme başında tek ayak üstünde duran kaz da dünyada kadınlar için güzellik yarışı varmış, ona girmeye gidiyormuş. Kurumundan durulmuyor. Hepsi, hepsi insan olacak.

Hoca: Demek dünyada bildiklerimizin birçoğu hayvandan dönmeymiş de biz farkında değilmişiz. Bizim bakkalın kulakları neden uzun, güzel kızı neden kaz gibi sallana sallana yürür, ekmekçinin burnu neden tilkiye benzer diye düşünür dururdum. Tevekkeli değilmiş. Seni neden bu kadar düşünme aldı Boz Oğlan?

Boz Oğlan: Ben de insan olmak istiyorum. Eşek olmaktan bıktım usandım.

Hoca: Fakat dünya şimdi senin bildiğin dünya değil. Orada ekmek bulmak, rahat etmek için ya ayı gibi kuvvetli yahut tilki gibi kurnaz olmalı. Senin gibi zavallı bir eşek orada ne yapabilir?

Boz Oğlan: Sen artık bunadın efendi. Dünyayı bilemiyorsun. Orada eşekler herkesten daha rahat yaşıyor.7

Firavun çağının Nasreddin Hocaları

Yukarıda belirttik, Nasrettin Hoca gerçek insandan çok, bir halkın vicdanıdır. Hem toplumu eleştiriyor, hem hükümdarı. Kadîm Mısır dünyasında firavun adı verilen “ilahmelik” kutsal bir varlık gibi algılansa da, devrin şairleri bozuk düzeni eleştirmekten geri durmamışlardı.

Firavun’dan en çok beklenen, “maat” sıfatına lâyık olmaktı, yani âdil olmak, ülkeyi dürüstlükle ve liyakat ilkesine uygun biçimde yönetmek. Her zaman böyle olmuyordu ki, şairlerimiz Nasrettin Hoca gibi veryansın ediyordular:

İşte Saray, yoksulluk korkusuna kapılmış Kargaşalık yaratan bozgunculara Karşı koymuyor hiç kimse.

İşte memleketin en değerli adamları Evlerinden barklarından Kapı dışarı ediliyor.

İşte cebi delikler zengin oldu Memleketin ileri gelenleriyse İşsiz güçsüz ve yoksul Koşuşup duruyorlar boş yere.

İşte devlet daireleri darmadağın Çobansız kalmış bir sürü gibi. Ülkenin en ulu kişilerine Halkın durumunu anlatmıyor hiç kimse. Batıyor bu memleket.

Kapı dışarı ettiler adaleti Haksızlık kol geziyor hükümet çevrelerinde.8

1. Dr. Mustafa Duman: Nasreddin Hoca ve 1555 Fıkrası, İstanbul: Heyamola, 2008, s. 302.

2. İlhan Başgöz: Geçmişten Günümüze Nasreddin Hoca, İstanbul: Pan, 2005, s. 10.

3. Goethe: Doğu-Batı Divanı (Tercüme ve yorum: Senail Özkan), İstanbul: Ötüken, 2009, s. 156.

4. Age, s. 147.

5. Halide Edib Adıvar: Maske ve Ruh, İstanbul: Can, 2018, s. 47.

6. Abdülbaki Gölpınarlı (Haz.): Nasreddin Hoca, İstanbul: Remzi, 1961, s. 12.

7. Adıvar: Maske ve Ruh, s. 99-100. 8. Talat Sait Halman: Eski Mısır’dan Şiirler, İstanbul: YKY, 2004, s. 24.

8. Talat Sait Halman: Eski Mısır’dan Şiirler, İstanbul: YKY, 2004, s. 24.