Musul’dan sonraki savaş

Abdul Bari Atwan- Rai al-Youm Genel Yayın Yönetmeni.
Abdul Bari Atwan- Rai al-Youm Genel Yayın Yönetmeni.

Savaş ganimeti olan Musul’dan DEAŞ’ı çıkarma mücadelesi henüz sonuçlanmadı. Ancak DEAŞ sonrasına ilişkin mücadele başladı bile.

Bunu, Irak Kürt Bölgesi Başkanı Mesut Barzani, Musul cephesindeki KDP’ye bağlı peşmerge kuvvetlerini ziyareti sırasında yaptığı konuşmada açıkça dile getirdi.

Çarpıcı iki tespit yaptı. Bunlardan ilki, Irak Başbakanı Haydar Ebadi ile Bağdat’ta iki ay önce yaptığı görüşmede bağımsızlığın konuşulduğunu ve Ebadi’nin iyi komşuluk ilişkilerine ve iki taraf arasında çatışmadan kaçınılmasına vurgu yaptığını söyledi. Buradan çıkarılacak sonuç, Bağdat ile anlaşmaya varılabileceği ya da çözüm yolu olarak Kürtlerin bağımsızlık referandumuna gidebileceğiydi.

İkinci olarak, Barzani, ABD ile peşmerge güçlerinin Musul ilerleyişi sırasında ele geçirdiği Kürt bölgelerinden çekilmeme konusunda anlaştığını söyledi. Mücadele sırasında 11 bin 500 peşmergenin öldüğünü ya da yaralandığını söyleyen Barzani, bu kadar bedelden sonra bu toprakların merkezi yönetime verilmesinin mümkün olmadığını da ekledi: “Kurtarılan bu toprakları elimizde tutmaya devam edeceğiz.”

Buradan çıkarılacak sonuç, Barzani’nin Amerikalılarla yaptığı anlaşmaya dayanarak, Musul’dan DEAŞ temizlendikten sonra peşmergenin ele geçirdiği tüm toprakları kendi bölgesine katarak, Kerkük ve Sincar’ın da içinde bulunduğu bir bağımsız devlet kurma peşinde olduğudur.

Barzani ayrılıkçı emellerini hiçbir zaman gizlememiştir. Koşullar elverdiği takdirde Irak’tan ayrılarak bağımsız Kürt devleti kurmak istediğini hep dile getirmişti. Tıpkı babası Molla Mustafa gibi, bu amacın önündeki en büyük engelin güçlü bir Irak devleti olduğunu biliyor. Bu yüzden 2003 yılında ABD’nin ülkeyi işgal etmesi, merkezi hükümeti ve silahlı kuvvetlerini dağıtması planına imza attı. İşte bu gerçek fonksiyonlarını yerine getiremeyen ve çatışmalar nedeniyle dağılmış bir Irak devleti yaratarak asıl amacını gerçekleştirecek koşulları yaratmak için ilk adım niteliği taşıyordu.

Barzani bir fırsatçı bir politikacıdır. İtinayla kendisine Irak hükümetinin değil ABD’nin koruması için görev verdiği ve devletine katmak istediği Kürdistani alanların nereleri olduğunu belirtmekten kaçınmıştır. Bu konuları hep muğlak bırakmıştır çünkü Musul savaşı hala sürüyor ve kuvvetleri de ilerlemeye devam ediyor. Ancak açık olarak vurguladığı bir şey var ki, o da bu devletin sınırlarının peşmergenin yaptığı ilerleme ile belirleneceğidir. Bunun anlamı DEAŞ’ın Musul’dan atılması, daha başka bir savaşı, üstelik daha şiddetli olanı gündeme getirebilir. Barzani, peşmerge komutanlarına yaptığı konuşmada bu seçeneğe de işaret etmişti. “Bizi DEAŞ sonrası nasıl bir musibet bekliyor henüz bilmiyoruz. Daha sonra gelecek her türlü tehdide karşı hazırlıklı olmalıyız.”

Kendisini nasıl bir musibet beklediğini Barzani bilmiyorsa ona bu konuda yardımcı olabiliriz: Araplar ve Kürtler arasında bir iç savaş kıvılcımı ya da Irak hükümeti ile Kürt Bölgesel Yönetimi arasında. Böylesi bir çatışma, Türkiye, Suriye ve İran’a da sıçrayabilir ve hepsi Sünni ya da Şii farkı gözetmeksizin yayılmacı Kürt milliyetçiliğine karşı güçlerini birleştirebilir.

Barzani’nin tüm güçlerini DEAŞ karşısında Amerikalıların yanında konuşlandırdığında Washington’dan alacağı ödül belliydi: Kerkük ve Sincar’ı toprakların katmak ve bağımsız Kürt devleti ilan etmek. Yoksa başka hangi nedenle kendi birliklerinin hayatı ve kanı pahasına Arap, İranlı ve Türkleri karşısına almayı göze alabilirdi.

DEAŞ’a karşı nefret Musul’da bir mucizeye yol açtı. Birbirlerine sempatiyle bakmayan tüm kuvvetlerin bir koalisyon çatısı altında birleşmelerini sağladı –Kürtler, Şiiler, Araplar, Sünni Araplar, Türkler, İranlılar ve diğerlerinin hepsi Amerikan askeri komutası altında. Aynı koalisyon DEAŞ’ın başkenti Suriye’nin Rakka kentinde de benzer bir savaş verecek kadar uzun süre ayakta kalabilir. Ancak bu koalisyon, müttefik kuvvetlerin ABD ve Avrupa’nın kışkırtmasıyla savaş ganimeti olan Irak ve Suriye’yi paylaşma konusunda kavgaya tutuşmasıyla hızlıca dağılabilir de.

Amerikalılar bugünlerde Kürtlere Irak, Suriye, İran ve Türkiye’deki topraklarda devlet sözü verilen Sevr Anlaşması’ndan vazgeçilerek 1920’de imzalanan Lozan Anlaşması’nın tarihi bir hata olduğundan bahsediyorlar. Şimdi Avrupalı müttefikleriyle bu hatayı düzeltmeye çalışıyorlar. Devlet Başkanı Erdoğan, ABD desteğiyle Suriye’de ilerleyen Kürt güçleri nedeniyle sinirlenip, Türkiye ya da Kürtlerden birini seçmesini istediğinde, basitçe Kürtleri tercih ettiler.

DEAŞ’ın Musul ve Rakka ile Irak ve Suriye’deki hakimiyeti yaklaşık üç yıl sürdü. Örgütün bu topraklardan sökülüp atılması, bu operasyona katılan güçlerin kapasiteleri dikkate alındığında, bir yıldan uzun sürmesi beklenmiyor. Ancak bu görev yerine getirildiğinde, takip edecek çatışmanın çok daha uzun sürmesi bekleniyor.

Barzani’nin sözleri irdelenmesi ve analiz edilmesi gereken şeyler. Bize gelecekte olabileceklerin bir özetini sunuyorlar. Gelecek planları ve savaşları var olan devletlerden kopmak anlamına geliyor. Kim bilir belki ileride bazıları DEAŞ’ın Halifelik devrini de imrenerek hatırlayabilir. Sadece bu örgüte sempati duydukları için değil ama onun peşinden gelecek olanın daha korkutucu olduğu için.