Mühim vs. önemli

Ali Saydam.
Ali Saydam.

Her ne kadar “Mahalle yanıyor, kız saçını tarıyor” ya da “Kasap et derdinde, koyun can derdinde” gibi algılanma riski var olsa da iki önemli araştırmadan söz edeceğiz. Yine de önce bizim mahallenin ve koyunun büyük ve mühim dertlerini hatırlayalım…

İsrail ve ABD’nin, İran’a büyük bir darbe vurma hazırlığı içinde oldukları anlaşılıyor. Gazze’nin, Lübnan’ın ve ayrıca da Suriye’nin hükümranlık alanlarına saldıran İsrail’in bir gün sınırımıza dayanma, besledikleri teröristlerle güvenliğimize, huzurumuza kastetme, istihbarat faaliyetleriyle karmaşaya neden olma olasılığı da…

Çin, Pasifik’te ABD ve türevleriyle kapışmak üzere… Kuzey Kore, Güney Kore sınırına yığınak yapıyor.

ABD, açılımı “Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü” olan NATO’nun Liderler Zirvesi’ne, Pasifik’teki çıkarlarına uygun olduğunu düşündüğünden, üye olmamalarına rağmen“Küresel Ortak” sıfatıyla Yeni Zelanda, Avustralya, G. Kore ve Japonya’yı davet ediyor. Kuzey Atlantik’te yer almayan bu ülkelerin ortak özelliklerinden biri de ABD’nin ‘düşman’ ilan ettiği Çin’i coğrafi olarak çevrelemeleri… Bunu, ABD’nin Çin’i zayıflatmak üzere bir ‘dünya savaşı’ hazırlığı olarak yorumlayan AB üyesi ülkeler durumdan elbette rahatsız…

Ukrayna ile başı belâda olan, Avrupa ve NATO ile de çıkar çatışması hâlindeki Rusya, İran’la iş birliği ve Suriye’deki çıkarları nedeniyle Orta Doğu’daki çelişkilerin tam göbeğine yerleşmiş vaziyette…

Türkiye, içine çekilmek istendiği yangına karşı millî savunma, millî enerji ve maden, millî kalkınma stratejileri ve dış politikaları; ayrıca Kalkınma Yolu, Mavi Vatan, Türk devletleriyle, Afrika ülkeleriyle yoğun ilişkileri içeren projeleriyle, Batılıların deyişiyle “Bölgeler üstü güç” olma yolunda hızla ilerliyor. Bu ise emperyal güçlerin ülkemizle ilgili stratejilerini yeniden gözden geçirmelerine yol açıyor.

AB ve BM gerilerken, Çin ve Hindistan’ın ve dolayısıyla BRICS’in önlenemez yükselişi dengeleri altüst etmek üzere…

Dünyanın hâli böyleyken aşağıdaki çalışmalardan söz etmek lüks müdür bilemedim; ama önemli oldukları kesin…

PwC, 2024 yılında tüketicileri anlamak için Ipsos iş birliği ile“Tüketici Davranışları Araştırması”nı yürütmüş. Bilgisayar Destekli İnternet Anketi (CAWI) yöntemiyle toplanan veri, Türkiye nüfusunu temsil eden bin kişiden derlenerek işlenmiş. Sonuçlar şu dört başlıkta toparlanmış: Tüketici Güveni ve Ekonomi, Tüketici Beklentileri ve Gelecek Adımlar, Tüketici ve Etkileşim, Tüketici ve Sürdürülebilirlik.

Bir yıl öncesiyle kıyaslandığında; ekonomi ile beklentilerini kötü veya çok kötü olarak nitelendiren katılımcıların oranı yüzde 71’den yüzde 57’ye gerilemiş. Ekonomiyi çok olumlu olarak değerlendirenler ise yüzde 10’dan yüzde 15’e yükselmiş.

Çevrim içi alışveriş kanallarını kullanım sıklığı geçen seneye oranla artmış. “Yurt dışından hizmet veren online alışveriş platformlarını kullanma” oranı yüzde 43’ten yüzde 58’e; aylık ortalama kullanım sıklığı da 2,6’dan 4’e yükselmiş.

Tüketiciler, giyim ve ayakkabı söz konusu olduğunda, yüzde 70 oranında mağazalardan bilgi ediniyormuş. Otel veya diğer konaklama hizmetlerinde ise bilgi kaynağı olarak yüzde 66 oranla çevrim içi platformlar öne çıkmış. Satın alma kanalları açısından genel bir çıkarımda bulunmak gerekirse, tüketicilerin mağazada deneyimledikleri ürünleri ağırlıklı olarak çevrim içi kanallardan edindikleri anlaşılıyor.

Gelelim sürdürülebilirliğe… Batı’dan ithal olan bu kavramın, bizim tüketicilerin davranışları üzerinde pek bir etkisi olmadığını söyler dururuz… PwC’nin araştırması bu iddiamızı pekiştiriyor sanki… Aşağıdaki tablolarda görüleceği gibi, ülkemizdeki tüketici ne kavramın farkında ne de bunun için ek bedel ödemeye hazır…

Demek ki bu konuda, iletişim boyutunda, gidilebilecek daha çok yol var…

Sürdürülebilirliğin önemi, kitleler tarafından anlaşılmadıkça, canlılığın devamlılığı konusunda duyarlılık yaratılmadıkça bu kavram ve ona ilişkin stratejilerin zaman, para ve insan kaynağı israfından öteye gidemeyeceğini bir an önce anlamakta yarar var…

Deloitte’un“2024 Küresel İnsan Kaynakları Trendleri” araştırması raporu ise; pandeminin etkisiyle dijitalleşen iş dünyasında, kurumların sürdürülebilir büyüme için çalışan bağlılığına odaklanması gerektiği vurgulanıyor.

İşyerlerinin sabit mekânlardan çıkıp sınırsız ortamlara dönüştüğünü ve geleneksel çalışma modellerinin değiştiğini belirten araştırmaya göre, gelecek ve refah kaygısı artarken, kurumların bu değişime uyum sağlayabilmek için insan kaynaklarına daha fazla odaklanması gerektiği belirtiliyor.

Sürdürülebilirlik için ekstra ödeme düşüncesi.
Sürdürülebilirlik için ekstra ödeme düşüncesi.

Raporda öne çıkan önemli bulgular şöyle:

  1. Liderlerin yüzde 86’sı şirket ne kadar şeffaf olursa, çalışan güveninin o kadar fazla olduğunu söylemiş.
  2. Çalışanların yüzde 43’ü çalıştıkları şirketlerin kendilerini işe başladıkları zamandan daha iyi bir noktaya getirdiğini belirtmiş.
  3. Üst yönetimin hedefleri ile çalışanların bakış açısı paralel hâle getirilmesi, kurumun hedefleri ile çalışanların bireysel hedefleri arasında uyum sağlanması önerilmiş.
  4. Araştırmaya katılan liderlerin yüzde 85’i hibrit çalışmaya geçişin çalışanların üretken olduğuna dair güvensizliği artırdığını ifade etmiş.
  5. Katılımcıların yüzde 73’ü insanların hayal gücünün teknolojik yeniliklere ayak uydurmasını sağlamanın önemli olduğunu, ancak yalnızca yüzde 9’unun bu dengeyi sağlama yolunda ilerleme kaydettiğini söylemiş.
Sürdürülebilirlik kavramının bilinirlik düzeyi.
Sürdürülebilirlik kavramının bilinirlik düzeyi.

Dedik ya; dünya yanıyor, biz neden bahsediyoruz… Dünyanın hâli mühim, ancak iş dünyasının gündemi ve eğilimi önemlidir...

Hakikat ve gerçeklik çatışması gibi bir durumla karşı karşıyayız. Hakikatin peşinden koşarken gerçekliği ihmal etmek gibi bir lüksümüz yok…