Mood'ys tutarsız ve esastan uzak davranıyor
Uluslararası kredi derecelendirme kuruluşu Moodys, yaptığı bir açıklama ile ülkemizin "Baa3" olan kredi notunu Ba1 seviyesine indirirken, "durağan" olan görünümümüzü bu yönde korudu. Moodys'in kararının temel olarak iki iddiaya dayandırıldığını görüyoruz: Dış finansman bağımlılığında artan riskler ve daha evvel özellikle büyüme ve kurumsal sağlamlığı destekleyici nitelikte olan koşulların zayıflamaya başlaması…
Moodys’in almış olduğu bu karar, Türkiye ekonomisinin temel makro dinamikleri ile hiçbir şekilde örtüşmemektedir.
Küresel ticaret ve yatırım dinamiklerinin zayıf seyrini sürdürdüğü, birçok gelişmiş ve gelişme yolunda olan ülkenin resesyon ve deflasyon tehdidi ile boğuştuğu bir ortamda, ekonomisini 2016 yılının ilk 6 ayında yüzde 3,9 büyüten, bunu yaparken de aynı zamanda cari işlemler açığını azaltabilen, vatandaşlarına yeni iş olanakları yaratan bir Türkiye gerçeğini dikkate aldığımızda, verilen bu kararın ne kadar temelsiz ve yanlı olduğu açıktır.
Her şeyden evvel Moodys’in, ülkemizdeki reform iradesinin sağlamlığı hakkında ciddi şüphelere sahip olduğunu üzülerek görüyoruz. Şunu açıklıkla ifade etmek isterim: yatırımı, üretimi ve ihracatı esas alan, iş yapma ortamını geliştiren ve yapısal iyileştirmeleri süratlendiren hukuki düzenlemeler, hükümetimizin 1 numaralı gündem maddesidir, bundan sonra da böyle olacaktır.
Şu anda ekonomik büyüme dinamizmimizin iç talep odaklı sürdüğünün farkındayız. Ancak hükümet olarak önceliğimiz, katma değeri yüksek ihracat ve teknoloji transferi sağlayan yatırım üzerine kurulu bir büyüme modeli inşa etmektir. Bunun için gerekli siyasi irade ve politika vizyonuna ziyadesiyle sahibiz. Gerekli her türlü yapısal iyileştirmeyi hayata geçirerek, ülkemizin daha sürdürülebilir bir büyüme patikasına girmesi, daha fazla vatandaşının refah düzeyini artırması için gerekli her türlü reformu zaman yitirmeden hayata geçireceğiz.
Son 14 yılda Türkiye ekonomisini taşıdığımız noktanın, bu konudaki kararlılığımıza dair en büyük gösterge olduğunu hatırlatmak isterim. Gelişme yolundaki ülkelerin en ciddi sorunu olan bütçe disiplini konusunda ülkemiz asla taviz vermiyorsa, finans sektöründeki aktörlerimiz her türlü küresel standardı karşılar pozisyonda ise, bunun birincil sebebi uygulamaya koyduğumuz reformlardır. Daha fazlası için de var gücümüzle çalışıyoruz.
Tüm bu unsurlar ülkemizdeki kurumsal gücün ne kadar sağlam temellere dayandığının en açık kanıtıdır. Dolayısıyla Moodys tarafından iddia edildiği gibi, ekonomi başta olmak üzere, kurumsal işleyişimizde ve etkinliğimizde hiçbir aşınma durumu bahis konusu değildir.
Diğer yandan, cari işlemler açığındaki azalış trendinin devam ettiğinin ve dış finansmana erişimde hiçbir sorunumuzun olmadığının altını çizmek isterim. Ekonomisini büyütürken cari işlemler açığını da azaltan Türkiye, makro ihtiyati politikalarından ve ithalata olan bağımlılığımızı azaltıcı nitelikteki yapısal dönüşüm adımlarından beslenmektedir.
Buna ek olarak ne özel sektörümüzün ne de kamu kesiminin dış finansman koşullarında herhangi bir ciddi bozulma yaşanmaktadır. Halihazırda net portföy yatırımı girişi alan, Merkez Bankası’nın resmi varlıklarında artış kaydedilen, 15 Temmuz kalkışmasından bu yana geçen 2 aylık dönemde yabancı yatırımcıların net giriş yaptığı Türkiye ekonomisinin 2016’nın geri kalanında da herhangi bir finansman sorunu yaşayacağını söylemek için taraflı gözlüklere sahip olmak gerekir.
Şurası çok açık ki, dünya ekonomisi daha önce görmediği ölçüde likidite bolluğu ve düşük faiz ortamından geçiyor. Böyle bir dönemde bırakınız Türkiye ekonomisi gibi makroekonomik dengeleri sağlam ülkeleri, uzun zamandır yüksek bütçe açıkları veren ülkeler dahi dış finansman sorunları yaşamamaktadır. Bunun en güzel örneği Avrupa’daki pek çok ekonomidir. Bu nedenle, Avrupa’daki hemen hemen her ülkeden daha iyi bütçe performansı olan, düşük borç stokuna sahip hızla büyüyen bir Türkiye’nin dış finansman sorunu riski gerçekçi bir bakış açısı değildir.
Moodys’in bir diğer yanılgısı da, ülkemizdeki politik istikrar ortamına yönelik olumsuz algı içeren değerlendirmeleridir. 15 Temmuz 2016 tarihinde son derece elim bir kalkışma yaşadığımız, bu durumun da ülkemizin dış pazarlardaki algısına yönelik geçici surette kötü bir imaj tesis ettiği doğrudur. Ancak, 15 Temmuz gecesi Türk halkının sergilediği kahramanca tavır, aynı zamanda Türkiye’de her türlü otokratik unsurun kati surette reddedileceğinin, demokrasinin bizzat halkımız tarafından güvence altına alındığının en net göstergesidir. Hükümet olarak demokrasimizi daha güçlü kılmak, devlet bünyesinde pusuya yatmış terör unsurlarını kökünden kazımak için kanunlar çerçevesinde her türlü adımı atıyoruz. Hukuk devleti olma kimliğini gururla koruyan Türkiye, ekonomi alanını da ilgilendiren her türlü karar ve tasarrufunu hukuki normlar ekseninde kurgulamaktadır. Şu anda yürürlükte olan olağanüstü halde bu çerçevede atılmış hukuki bir gerekliliğin yansımasıdır.
Geldiğimiz noktada herhangi bir siyasi belirsizlik halinin olmadığı, bilakis Türk siyaset arenasındaki farklı görüşten tüm unsurların daha güçlü bir demokrasi için yan yana durduğu bir noktada bulunuyoruz. Bu sinerjiden aldığımız güçle de hükümet olarak siyasi istikrarı koruyacak, piyasa dostu uygulamalarımızdan taviz vermeden ülkemizdeki iş yapma ortamını iyileştirecek reformlarımıza devam edeceğiz.
Hem bu durumun bilinciyle, hem de ülkemizde yatırımları bulunan dostlarımızla olan ilişkilerimizi üst noktalara taşımak maksadıyla; yatırım ortamını iyileştirme politikalarımıza da son sürat devam ediyoruz. Özellikle mevzuata yönelik çalışmaları gündemimizin ana maddesi haline getirdik. Yatırım ortamının iyileştirilmesine yönelik mevzuat paketinin ilkini yürürlüğe koyduk. Bu paketle, yatırımcılarımız için hem vergisel konularda hem de hukuki başlıklarda ciddi düzenlemeler yaptık. Söz konusu mevzuat paketimiz hem yatırım yapma maliyetlerini düşürecek, hem de bürokratik süreçleri iyileştirerek yatırımcıların yerine getirmek zorunda olduğu prosedür sayısını azaltacaktır.
Bununla da yetinmedik, mevcut yatırım teşvik sistemimize yeni bir soluk getirerek proje bazlı teşvik sistemini tanıttık. İnanıyorum ki, dünyadaki en cömert teşvik sistemlerinden birinin tuğlalarını ören bu düzenleme ile Türkiye, bölgesindeki en uygun iş yapma üssü, en avantajlı yatırım destinasyonu olma özelliğini daha da geliştirecektir.
Samimi olarak ifade etmek isterim ki, iş dünyasının hızla değişen ihtiyaçlarına cevap verecek reformları gerçekleştirmekten vazgeçmeyeceğiz. Ülkemize yönelik yatırımcı algısının zayıfladığına yönelik değerlendirmelerde bulunanları da, bu gelişmeler ışığında dürüstçe düşünmeye davet ediyorum.
Tüm bunların yanında not indirme kararı alan Moodys, kısa bir süre önce ülkemize yönelik olumlu değerlendirmeler yapmayı sürdürmüş, 15 Temmuz kalkışması sonrası ekonomimizin dayanıklılığını muhafaza ettiğini belirten açıklamalar yayınlamıştı.
Bu ayın başında “son dönem siyasi vakalarının Türkiye’de faaliyet gösteren yabancı yatırımcı firmaları büyük ölçüde etkilemeyeceğini” kaydeden Moodys, bir değerlendirmede de “15 Temmuz darbe girişiminin Türkiye ekonomisi üzerinde yarattığı şokun büyük ölçüde kaybolduğunu” ortaya koymuştu.
Ancak bunların hemen ardından kredi notumuzu indirmeleri ve aynı hafta içerisinde ülkemizdeki iş ve yatırım yapma ortamıyla alakalı birbiriyle çelişen değerlendirmelerde bulunmaları, Moodys’in ülkemize yönelik yorumlarında tutarsız ve esastan uzak davrandığı yönünde bir kanaat oluşturmaktadır.
Türkiye Cumhuriyeti’nin Ekonomi Bakanı olarak altını çizmek istediğim husus şudur: Her türlü alçak teşebbüsü ve konjonktürel olumsuzlukları sapasağlam atlatmayı başaran ülkemizde iş ve yatırım yapmak için oldukça fazla sayıda imkân ile potansiyel işbirliği alanı bulunmaktadır. Genel itibariyle makroekonomik yapımız, hem bugünü hem de yarınki gidişatı ile uluslararası yatırımcıların ilgisini ve kredi değerlendirme kuruluşlarının objektif değerlendirmelerini hak etmektedir.