Matteo Renzi'nin son yılı: Yıkıcı Adam’ın sonu mu?
İtalyan Başbakanı Matteo Renzi ve İtalyanlar için 2016, unutulmayacak ya da unutulması istenecek bir yıl oldu.
Renzi’nin desteklediği anayasal referandum İtalyan halkı tarafından reddedildi. Bu, hükümet ile yavaş çekim ekonomik ilerleme nedeniyle sorunlarla boğuşan halk arasındaki balayının da sonu anlamına geliyordu. Üstelik yamalı bohça şeklindeki anayasal reforma duyulan güvensizliğin bir yansımasıydı aynı zamanda. Renzi’nin amacı ise parlamentoyu şekle sokmak, maliyetleri kısmak ve İtalya’ya daha istikrarlı bir hükümet sağlamaktı. İkili parlamento sisteminde toplamda 945 üye var ve Avrupa’daki en kalabalık yasama organı durumunda. Ancak son birkaç ayda başbakan bu referandumu kurumsal bir anlamdan çıkararak, kendi koltuğunu da risk altına sokarak politik ve kişisel bir hale getirdi. 4 Aralık’taki oylamada halkın yüzde 60’ı hayır oyu vererek, Renzi’nin 7 Aralık’ta istifasının yolunu açtı. Geri kalan yüzde 40 için ise bu köhnemiş, ekonomik durgunluğa yolsuzluğa ve kayırmacılığa neden olan düzenin değiştirilmesi için kaçan bir şanstı. İtalyan başbakanının 2016 gündeminde üç ana konu vardı: Avrupa Birliği ile ilişkiler, İtalyan ekonomisinin kırılgan performansı ve Anayasal referandum.
Bu yıl Ocak ayında Renzi’nin Brüksel’de AB ile ilgili konularda sesini yükseltmesiyle başlamıştı. Birilerinin yazdığı gibi İtalya, Avrupa Birliği’ne çok şey verdi ama bunlar arasında liderlik en az bulunan katkıydı. Renzi’nin de değiştirmek istediği şey işte buydu. AB üyesi ülkeler arasında İtalya, önemli ancak etkili bir ülke olarak görünmüyor. Bunun sebebi ise İtalya’nın politik durumu. Avrupa gündemini genelde Almanya ve Fransa şekillendiriyor. Ancak politik bölünme ve sorunlar yaşayan Avrupa Birliği’nde İtalyan başbakanı daha fazla sesinin duyulmasını ve ciddiye alınmak istiyordu.
Mart rakamların ayıydı. Yaklaşık bir yıl önce uygulanmaya başlayan İstihdam Yasası pozitif yansımalar vermeye ve mali sonuçları açısından temkinli iyimser beklentilerin artmaya başladığı bir dönemdi. Bu yasa sosyal liberal bir açıyla hazırlanmış, esneklik ve güvenlik dengesi gözetilmiş yeni bir tip istihdam sözleşmesi ile genişletilmiş bir iş güvencesinin yanında şirketler için daha düşük sosyal yükümlülükler öngörüyordu. İtalya’da yasalara tam uyumlu şekilde şirket yönetmek neredeyse imkansızdır. Bürokrasi ve yolsuzluk bunu daha da zor hale getiriyor. Politik cephede ise bu reformun asıl amacı ve büyük günahı ise faşizm zamanındaki gibi bir diktatörlüğe engel olacak bir yapısal çerçeve önermesiydi. Var olan sistem “öylesine iyi” işliyordu ki, İtalya 70 yılda tam 63 hükümet gördü.
Yaz ayları ise anayasal referandum tartışmalarının hararetli kampanyalarının başlamasına sahne oldu. Renzi, eğer oylamada hayır çıkar ise istifa etme sözü verdi. Bir noktada sadece teorik bir tehdit olan şeyin ise gerçek olabileceği ve sonucun bu yönde olmasıyla sonuçlandı. Renzi hükümeti 1.000 günden uzun süren dört hükümetten biriydi. 2014 yılında parti için bir darbeyle sol eğilimli parti üyelerini tasfiye ederek göreve gelmişti.
Referandum kampanyası sırasında öne çıkan bazı noktaları analiz etmek, İtalyan politikasını anlamak için anahtar olabilir.
1. Reform kötü bir şekilde kaleme alınmıştı. Ancak İtalya’nın varolan politik durumu dikkate alınırsa, her bir paragrafın pazarlık konusu olduğu ve önerilerin basit reformlar olmasının imkansız olacağı görülebilir. Ayrıca reformlar dönemi İtalya yönetiminin izin verdiği ölçüde olabilirdi.
2. Hayır diyenlerin temel argümanı “Dünyanın en güzel anayasasını neden değiştirmeliyiz ki” idi. Bu konuda karşıtların yaptığı yorumları okumalısınız. Yasalar, zaman sınırı olmayan ilkeler dışında yapıldıkları dönemin ruhunu yansıtır.
3. Çok fazla idari yetki sonuçta anti-demokratik bir risk yaratır mı? Bu sürekli var olan bir risk. Kötü niyetler için bir sigorta yok. Bunun bir nebze olsa da çaresi seçimlerdir.
4. Küreselleşme öylesine hızlı ve güçlü yeni dinamikler dayatıyor ki eski parlamenter sistemin bunları tırpanlaması imkansızdır. Ne yazık ki bu hızlı ve etkin yönetişim araçlarına uyum sağlamaktan başka bir yol da yoktur. Bu açıdan bakınca reform un yetersiz olduğunu söylemek bile mümkün.
Referandum sonrası Matteo Renzi kendisini göreve getiren ancak partisinin dinozor kadrosu içinde öfke ve kıskançlığa sebep olan serbest geçişin bedelini ödüyor. Bu yazı kaleme alındığı sırada Renzi Hükümeti’nin dışişleri bakanı olan Massima Gentiloni’nin Cumhurbaşkanı Mattarella tarafından başbakan olarak atandığı haberi geldi. O da Renzi’nin adamlarından biri.