Maliye politikası
2002’den bu yana ekonomideki en önemli kırmızı çizgi daima mali disiplin oldu.
2001 krizi büyük bir bütçe açığı devretmişti. Bunun en önemli nedeni 1990’lı yıllarda bütçe disiplininden yoksun bir dönem geçirilmiş olmasıydı. 2002 öncesinde sürekli zarar eden ve verimsiz işleyen kamu iktisadi teşebbüsleri (KİT), yüksek kamu borçları, yüksek faiz ödemeleri, tamamlanamayan altyapı yatırımları 2002 öncesi kamu maliyesinin en önemli özellikleriydi. Disiplinden uzak kamu maliyesinin sonucu olarak 2001’e gelindiğinde bütçe açığının GSYH’ye oranı yüzde 30’lara kadar yükselmişti. 2001 krizinden sonra ortaya koyulan sıkı maliye politikası sonraki dönemlerde de taviz verilmeden sürdürüldü. Gereksiz harcama ve yolsuzlukla etkin mücadele edildi, belli ürünler üzerindeki vergiler arttırıldı, kamu kuruluşları mali restorasyondan geçirildi, verimsiz çalışanlar ise özelleştirildi.
- Bu politikalar sayesinde 2001’de yüzde 30’a yükselen bütçe açığının GSYH’ye oranı 2002’de yüzde 11’e, sonraki yıllarda da yüzde 1-2’lere kadar geriledi. 2008-2009 krizi, 15 Temmuz darbe girişimi ve pandemi dönemi dışında denk bütçeden vazgeçilmedi. Son 21 yılın maliye politikasında en önemli değişim faiz harcamalarında yaşandı. Bu dönemde Türkiye’nin faiz harcamaları büyük bir düşüş gösterdi. Buradan elde edilen kaynaklar yoksullukla mücadele adına sosyal harcamalara, altyapı, sağlık ve eğitim yatırımlarına ayrıldı.
2003’te 6 bin 101 kilometre olan bölünmüş yol uzunluğu 24 bin 280 kilometreye yükseldi. Avrasya Tüneli, Marmaray, Osmangazi Köprüsü, Yavuz Sultan Selim Köprüsü, 18 Mart Çanakkale Köprüsü, İstanbul Havalimanı, Anadolu’nun pek çok kentindeki havalimanları, şehir hastaneleri bu yatırımların en büyük örnekleridir. Sosyal koruma harcamalarının GSYH’ye oranı ise yüzde 9’lardan yüzde 15’lere kadar yükseldi.
2001’de Türkiye’nin iç borç faiz ödemelerinin miktarı 143 milyar dolar seviyelerindeydi. KİT’lerin ve özelleştirmeler kapsamındaki kuruluşların borçlanma gereksinimlerinin toplamı 32,2 milyar dolar seviyesindeydi. Kamu bankalarının zararı 1990-2000 döneminde 20 milyar dolar seviyesine ulaşmıştı. Tamamlanması geciken kamu yatırımlarında yıpranma, bakım ve idame harcamaları nedeniyle hazinenin zararı 6,8 milyar dolar seviyesinde oldu. Bu dönemdeki ihale yolsuzluklarının toplamı ise 2,1 milyar dolar seviyesindeydi. Şubat 2001 krizinde Türkiye’nin iç borçları 50,1 milyar dolar seviyesindeydi, dış borçları ise 114 milyar dolar seviyelerindeydi. 2002 sonrasında sürdürülen mali disiplin sayesinde IMF’ye olan borçlar tamamen ödendi, son borç 14 Mayıs 2013’de ödendi. Böylece IMF ile 52 yıl süren borç-alacak ilişkisi sona erdi.
Son 21 yıllık süreçte bütçe açığı ve kamu borcunda yaşanan düşüş sayesinde 2008 krizi, 15 Temmuz 2016 darbe girişimi, 2018 kur şoku, pandemi gibi zorlu dönemlerde hükümet maliye politikasını daha esnek kullanabilme şansına sahip olabildi. Küresel şok yaşanan dönemlerde pek çok ülke daraltıcı maliye politikasıyla ekonomilerini soğuturken Türkiye ise genişleyici politikalarla ekonomik aktivitenin devamını sağladı. Tüm dünyada olduğu gibi 2020’de Türkiye de kamu desteklerini artırdı. Hem doğrudan hem dolaylı destekler verildi. Tüm dünyanın borçlarının rekor kırdığı bir dönemde Türkiye bütçe açığının GSYH’ye oranında yüzde 3,5’lik seviyeyle pozitif ayrıştı. Zira pek çok ülke pandemi dönemine yüksek kamu borçlarıyla girmişti. Türkiye ise kamu maliyesinde daha güçlü bir performansla bu sürece girdiği için bütçeye daha az yük vererek kamusal destekleri sağlayabildi. Pandemide Türkiye’yi diğer ülkelerden ayıran diğer bir faktör de verilen desteklerin niteliği oldu. Türkiye diğer ülkelerden farklı olarak doğrudan değil, üretimin devam edebilmesi için dolaylı destekleri artırdı. Bu yolla üretim ve istihdam devam etti, devlet de vergi geliri elde etmeyi sürdürdü.