Küresel ekonomide jeopolitik risk en üst seviyede
İsrail’in Gazze’ye yönelik saldırıları ardından Lübnan’a yönelik işgali, küresel ekonomide belirsizliği en üst noktaya taşıdı. Rusya-Ukrayna savaşı’ndaki öngörülemezlik devam ederken Ortadoğu’da İran ve İsrail’in de sıcak çatışmaya girmesi en kötü senaryo olarak değerlendirilirken, jeopolitik açıdan bölgedeki gelişmeler küresel ekonomiyi tehdit ediyor.
Gazze ablukası ardından Beyrut topraklarına giren İsrail, zaman zaman komşu ülkelere saldırmaktan da çekinmiyor. İran’ın Demir Kubbe’yi aşarak İsrail topraklarına balistik füze göndermesi ise son bir yılın en önemli gelişmelerinden biri oldu. İran ve İsrail’in muhtemel bir sıcak çatışmaya girmesi ise son yıllardaki en önemli küresel jeopolitik risk olarak karşımıza çıkıyor. Kısacası, enerji nakil hatları, tedarik zinciri ve koridor savaşları açısından bölgedeki çatışmalar, küresel ekonomik dengeleri değiştirebilecek potansiyel taşıyor.
IMF yayınladığı son Küresel Finansal İstikrar Raporu'nda da jeopolitik risklerin etkisi ile küresel mali kriz dönemindekine benzer şekilde makroekonomik belirsizliğin artmasının hem gelişmiş hem de gelişmekte olan piyasalarda bir yıllık reel gayrisafi yurt içi hâsıla büyümesinin ortalama 1,2 puan düşeceğine işaret ediliyor.
Enerji arzı ve nakli ilk soru işareti
İstanbul Medipol Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Deniz İstikbal, Ortadoğu’nun küresel ekonomi açıdan büyük öneme sahip olduğuna dikkat çekerek, bunun temelinin de enerji kaynaklarının varlığı ve ticaret yolları olduğunu belirtiyor. “Çin enerji ithalatını Suudi Arabistan, İran, Irak ve BAE gibi ülkelerden karşılar. Eğer enerji naklinde bir problem yaşanırsa üretim hattı tehlikeye düşer. Böylelikle sekteye uğrayan üretim Çin'in küresel ekonomideki konumu nedeniyle zorluklara maruz kalır. Ayrıca enerji fiyatlarının yukarıya taşınması net enerji ithalatçısı ülkelerde maliyetlerin yükselmesine sebep olur” şeklinde konuşan İstikbal, 1970’lerdeki petrol krizine benzer şekilde artan maliyetlerin ürün fiyatlarına yansıyabileceğini ve enflasyonu tetikleyebileceğini söylüyor.
Dünyanın en önemli petrol üreticisi ve OPEC içerisindeki 3’üncü en büyük üretici olan İran’ın İsrail ile olası bir sıcak savaşı, özellikle enerji kaynağını Ortadoğu’dan karşılayan ülkeler açısından büyük öneme sahip.
İsrail'in İran'ın petrol altyapısını, özellikle de Kharg Adası'nı hedef alması durumunda riskin çok daha fazla olacağı ve bu durumun İran'ın petrol ihracatının yüzde 90'ının bozulması anlamına geleceği değerlendiriliyor. İran günde 3,3 milyon varil üretim gerçekleştirirken, bunun 1,4 - 1,5 milyon varili, çoğunluğu Çin’e olmak üzere ihraç ediliyor.
ABD kendi ham petrol stokları nedeniyle bu gelişmelerden zarar görmeyecek olsa da, enerji analistlerine göre İran’ın günde 1,8 milyon varil petrol kesintisine gitmesi, petrol fiyatlarında 5 dolarlık artışa neden olabilir.
Oxford Economics ise en kötü senaryoda petrol fiyatlarının 130 dolara çıkabileceğini açıkladı. Dolayısıyla bölgedeki gelişmeler, petrol ve doğalgaz ithalatına bağımlı ülkeleri ciddi şekilde etkileyebilir. Ayrıca ham petrol fiyat artışı özellikle enflasyonla mücadelede sona yaklaşan ekonomiler için geriletici bir faktör olacak.
Dünyanın 3’üncü büyük gaz üreticisi ve en büyük rezervlerden birine sahip olsa da Batı yaptırımları nedeniyle İran, LNG ihracatı yapamıyor. Bu nedenle LNG açısından çatışmalar çok büyük tehdit oluşturmuyor.
Çatışmaların yayılması Hürmüz Boğazı’nı tehdit eder
Günde 80 milyon galon petrolün geçtiği ve dünya petrol ticaretinin beşte birini oluşturan Hürmüz Boğazı, Ortadoğu jeopolitiği için bir diğer önemli nokta. Hürmüz Boğazı sadece İran için değil, diğer OPEC üyeleri Suudi Arabistan, Kuveyt ve BAE için de en önemli rota konumunda. Ayrıca dünyanın en büyük LNG ihracatçısı Katar da bu rotayı kullanıyor.
Ortadoğu’da artan gerilim Hürmüz Boğazı’nda gemi ticaretini olumsuz etkileme potansiyeli taşırken, Hürmüz Boğazı’nın kapanması durumunda, İran’a yönelik yaptırımlar artabilir ve bu durum Türkiye de dâhil olmak üzere tüm bölgeyi olumsuz anlamda etkileyebilir.
Sakarya Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç Dr. Erhan Akkaş dünya ham petrol ticaretinin en önemli geçiş güzergâhlarından biri olan Hürmüz Boğazı ve ticaret yollarında bir güvenlik tehdidinin enerji piyasalarını sarsabileceğini, olası bir arz daralmasının petrol fiyatlarını yukarı yönlü baskılayabileceğini belirterek bu durumun enflasyonist baskı oluşturabileceğine dikkat çekiyor.
Bölgedeki bu trajik gelişmelerin küresel ekonomi için felakete dönüşmesi, özellikle Hürmüz Boğazı gibi stratejik enerji yollarının tehdit altında olmasıyla daha olası hale gelebilir.
İsrail’in İran'ın doğal kaynak rezervlerini vurma tehdidi sonrasında küresel tepkilerden bu durumun ciddiyetini görmekteyiz” şeklinde konuşan Akkaş, Kızıldeniz ve Süveyş Kanalı için de benzer bir etkinin ortaya çıktığını, her iki senaryonun da enerji piyasası ve küresel ticareti doğrudan etkilediğini sözlerine ekliyor. Böyle bir ortamda İsrail’in daha önce görmediği ölçekte küresel bir tepkiyle karşı karşıya kalabileceğini ifade eden Akkaş, Ortadoğu’nun enerji kaynaklarına bağımlı olan Çin ve diğer Asya ülkelerinin de bu denkleme dâhil olabileceğini belirtiyor.
Geçtiğimiz yıllarda İran ve ABD arasında gerçekleşen karşılaşmalarda da bir restleşme halinde Körfez’i geçişlere kapatma tehdidinin yaşandığını hatırlatan İstanbul Aydın Üniversitesi Öğretim Üyesi Dr. Hazar Vural Jane de birçok petrol rafinerisinin de Körfez bölgesinde bulunduğunu ve enerji savaşlarının başlaması halinde dünyanın günde 12 milyon varil petrol kaybı ile karşı karşıya kalabileceğini söyleyerek, tarafların karşı karşıya gelmesinin ekonomiye etkileri açısından bölgeyi son derece önemli hale getirdiğini söylüyor.
“Körfezin iki yanındaki silahlanmanın uzun yıllardır yüksek olması, bununla birlikte İsrail'in Gazze Savaşı sırasında İran’ı provoke etmesi sonucu gerçekleşen, İran-İsrail'in yaşadığı sert güçle misillemeler ve ABD askerlerinin, askeri varlığının ve teçhizatlarının bölgeye yığılması ile devam etmiştir” şeklinde konuşan Jane’ye göre gerginliğin çok yüksek olduğu bölgede durumun bölgesel bir savaşa dönüşme riski her zamankinden daha fazla.
Uluslararası rotalarda etkileri ortaya çıktı
İsrail’in 7 Ekim sonrasında Gazze’ye yönelik saldırılara başlaması ardından uluslararası tedarik zinciri ve ticaret rotaları ise pandemi ardından bir kere daha artan sorunlarla karşı karşıya kaldı.
Geçtiğimiz yıl Husi isyancılarının gemilere yönelik saldırıları başladığından beri, ana nakliye rotası üzerinden trafik üçte bir oranında düştü. Saldırılar başlamadan önce rota, tüm küresel ticaretin yüzde 12’sini oluşturuyordu. Büyük uluslararası nakliye firmaları da dâhil olmak üzere birçok şirket, yolculuklara 10 gün ekleyen ve önemli maliyetler doğuran Ümit Burnu'nun etrafından dolaşmayı tercih ediyor.
Uluslararası gemi takip analiz sağlayıcısı MarineTraffic verilerine göre eylül ayı itibarıyla Kızıldeniz’de toplam gemi geçişleri yıllık yüzde 56 gerilerken, konteyner trafiği yüzde 73 düşüş gösterdi. Ayrıca LNG gemi trafiği yüzde 87, kuru yük gemi geçişi yüzde 54 ve karışık kuru yük gemi trafiği yüzde 37 geriledi.
Kızıldeniz’de gemi trafiği azalırken, daha uzun rota olan Ümit Burnu’nda gemi trafiği artmaya devam ediyor. Buna göre bu rotada trafik yıllık yüzde 76 artış gösterirken, konteyner gemi geçişi yüzde 420 yükseldi. Doğal olarak uzun bu rota, navlun fiyatlarında da artışa yol açıyor.
Süveyş Kanalı’nın yerine Ümit Burnu’nun kullanılması ile rotanın ortalama 6000 kilometre ve teslimat süresinin 10 gün uzadığını söyleyen UTİKAD Başkanı Bilgehan Engin, bu durumun ilk aşamada sınırlı envantere sahip şirketleri olumsuz etkilediğini belirtiyor.
“Süveyş Kanalı’ndan taşınan yükün yaklaşık yarısı sevkiyatı konteynerlerde yapılan yüklerden oluşmaktaydı. Kanal ayrıca Basra Körfezi'nden Avrupa ve Kuzey Amerika'ya yapılan petrol taşımaları için de önemli bir geçiş noktasıydı. Kızıldeniz ve Süveyş Kanalı yerine Ümit Burnu’ndan dolanmak yani daha uzun rotayı seçmek, armatörler ve dış ticaret firmaları için artan maliyetlerle sonuçlanıyor” diyen Engin, uzayan rotanın daha fazla zaman, yakıt ve insan kaynağı ihtiyacı doğurduğunu ve dolayısıyla navlun maliyetlerinde artışlara yol açtığını sözlerine ekliyor.
IMEC rafa mı kalktı?
Ortadoğu sadece enerji kaynakları açısından değil, küresel ekonomideki koridor mücadelesinin de merkezinde yer alıyor. Çin’in Bir Kuşak Bir Yol girişimine karşı başlatılan ve G20 Zirvesi’nde duyurulan Hindistan-Ortadoğu- Avrupa Ekonomik Koridoru (IMEC) bölgedeki gelişmeler nedeniyle rafa kalkmak üzere. Süveyş Kanalı’na bağımlılığı azaltmak ve Çin’in Bir Kuşak Bir Yol girişimine karşı koyma hedefi için düşünülen koridorun, artan gerilimle beraber gerçekleşme ihtimali düşüyor.
Eylül 2023’te 60 gün içerisinde IMEC’in eylem planı ilanının kabul edileceği duyurulsa da 7 Ekim sonrası süreçte imzacılar planlanan toplantıyı düzenleyemediler. Bugün gelinen noktada da İsrail ile Arap dünyası arasında yeni ekonomik ve diplomatik bağlantılar kurmak giderek daha zorlu hale geldi.
İstanbul Aydın Üniversitesi Enerji Politikaları ve Piyasaları Uygulama ve Araştırma Merkezi Müdürü Prof. Dr. Filiz Katman da birbiriyle rekabet halinde olan güzergâhların geçtiği coğrafyalarda koridorların güvenlikleştirildiğine dikkat çekerek, Çin’in Bir Kuşak Bir Yol Projesi’nin deniz ve kara güzergâhı ile IMEC güzergâhının hem güç mücadelesi hem de ekonomik siyasal rekabete konu olduğunu belirtiyor.