Küresel darbe
İnsanlığı kurtarmak için son savaş başladı. “Gezegeni Kurtar” (Save the Planet) ideolojisi, “siyasi olarak doğru olma” filtresi, “kültürlerin ortadan kaldırılması” furyası, “Dördüncü Sanayi Devrimi” anlatısı ve diğer pek çok tıbbi ve sosyopolitik araç kılığına girmiş olan kapitalizm, insanların iradesine gem vurmak için virüs korkusunu kullanarak tam bir kontrol sistemi kuruyor. Saldırılan son kimlik olan insanlık, insanları teknolojik köleliğe indirgeyecek trans-hümanizm projesinden dolayı tehlike altında.
Covid-19 ile hiç alakası olmayan HealthPass uygulaması, daha ziyade uzaktan kumanda edilen insan hayatıyla ilgili, kendini kötülüğe adamış küçük bir finans eliti çevresinin insanlığa hükmetmesine izin vermesi yönünde atılan önemli bir adımdır. Etkin azınlıklar Avustralya, ABD ve 9 Ekim’den itibaren İtalya’nın Roma ve diğer şehirlerinde güçlü isyan işaretleri ile tepki vermeye başladı. Ben de İtalya’nın başkentindeki gösterilere katılan ve çalışanlar için mecburi hale getirilen Yeşil Geçiş (Green Pass) gibi hükümet kısıtlamalarından olumsuz etkilenen, göz yaşartıcı gaz ve polis müdahalesine maruz kalan aileler, gençler ve işçiler arasındaydım. Göstericilerin yüzde 90’ının hiçbir şekilde şiddet eylemini görmemiş olsam da, güvenlik güçlerinin “provokatör” eylemleri gibi eski moda stratejilere şahit oldum.
Bu, devletin hakların daha fazla kısıtlanmasını haklı göstermek için 70’lerin “gerilim stratejisini” yeniden gündeme getirmesinin bir yolu olduğu gibi, aynı zamanda medyanın sürekli devam eden yalanları sayesinde gittikçe artan bir öfke, hoşnutsuzluk ve hükümetler tarafından aldatılmış olma bilincini yayıyor. Bireylerdeki “sağduyu” eksikliği de, Tanrı’ya, dine ve Büyük Sıfırlama’nın ve onun benimsediği ideolojinin temsil ettiği insanlığa yönelik söz konusu saldırıyı büyük ölçüde mümkün kılıyor.
Fransız ve Rus devrimleri bile birer büyük bir sıfırlamaydı. Bununla birlikte, mantıksızlık, akıl tutulması, eleştirel muhakemenin yok edilmesi ve kanıtların reddedilmesi çağımızın gerçek bulaşıcı virüsüdür. Bu, Tanrı’ya isyan etme yoluyla bir mutlak kudret hezeyanı ve kolektif delilik yoluyla bu kötü meydan okumanın ezeli düşmanını ortaya çıkarmaktadır. Ancak siyasetçiler ve dünya liderleri küresel seçkinlere boyun eğer ve vatandaşların iyiliğini düşünmezlerse, toplum sözleşmesi başarısız olacak ve kendilerine bahşedildiğini düşündükleri otoritelerini kaybedeceklerdir.
Tarihin halihazırda insanlığa dair çirkin sayfalarla dolu olduğunu unutmamalıyız. Stalin 1932’de Holodomor soykırımında milyonlarca Ukraynalıyı ortadan kaldırmaya karar verdiğinde, tarım arazilerini kamulaştırmak ve ardından kârı sanayiye tahsis etmek için bir sosyal mühendislik aracı olarak kıtlığı planladı. O dönem Stalin “Voprosy leninizma” (Leninizm’in Sorunları) adlı kitabında şunları yazmıştı: “Kulak [toprak sahibi zengin çiftçi] sınıfını ortadan kaldırmak için, tek kulak gruplarını kısıtlama ve ortadan kaldırma politikası yeterli değildir; […] Bu sınıfın direnişini açık bir savaşla kırmak ve onu var oluşunun ve gelişmesinin ekonomik kaynaklarından yoksun bırakmak gerekir.” Yani işler dün nasılsa bugün de öyle.
İktidar, demokratik bir kontrol olmaksızın her şeyi yapmakta özgür olduğunda, insanlık her zaman karanlık bir çağa girmiştir. Şimdi ise insanlığın teknolojik kölelikten kurtulması için her şekilde savaşmamız gereken antidemokratik kapitalizmin planladığı küresel bir darbenin eşiğindeyiz. Zira aşıların bileşimi bile net ve şeffaf değil. Her ne zaman bir hükümet veya kurum – Japonya, İspanya veya Kaliforniya’da olduğu gibi – aşı olan kişilerin kanını elektronik mikroskopla incelese, ve aşı olduktan sonra ölen insanların otopsisini yapsa, bulunmaması gereken bir şey buluyorlar. Dolayısıyla düşmanlarımız güçlü ve kötülüğün hizmetinde oldukları için tetikte olmalıyız. Zira birçok hükümeti, derin devlet mekanizmasını ve ana akım medyayı kontrol ediyor ve böylece tek bir “terapötik düşünce” ile uyumlu olmayan herkesi ortaya koyarak, kamusal anlatıya öncülük ediyorlar. Bu küresel bir darbeye karşı bir savaştır.