Kritik Eylül ve sonrasını çok iyi izlemek gerekiyor
Çok önemli gelişmeler paralelinde Eylül ayına giriyoruz. Son yazılarımızın tamamında Haziran ayından itibaren gelecek sıcak bir yaz bizi bekliyor ama yaz biterken Eylül ayından itibaren çok daha kritik bir sürece girileceğini belirtiyoruz.
Gelişmeler ve fiyatlamalar söylemlerimizi desteklemeye devam ediyor. Ağustos ayı içinde uzun süredir 160’lara varan değer kaybı süreci içinde uyardığımız Dolar-Yen paritesinde sonunda Japonya merkez bankasının ardışık faiz indirimleri sonrası yaşanan oynaklıktan kaynaklanan bir mini kriz yaşandı. Kara Pazartesi olarak adlandırılan mini kriz sonrası piyasaların çok çabuk toparlanmasının ana nedeni Fed’in Eylül ayında potansiyel bir faiz indirimine gideceği ve yıl bitmeden bu faiz indirimini bir ya da iki kere daha yineleyeceği tezi üzerine kuruldu.
Zaten uzun bir süredir bu beklentiyi piyasa dile getiriyor ve Fed’i sıkıştırmaya devam ediyordu. Tam ümitlerin azaldığı ve tek faiz indirim beklentisine dönüldüğü anda gelen mini kriz ortamı piyasalar için Fed’in söylemlerini gevşetmesi adına büyük bir fırsat getirdi.
Son yazımızda …”Özetle ‘Nakit Kral’ dönemi devam ediyor ve uzun bir süre daha edecektir görüşümüzü koruyoruz. Son dönemde ‘Kötü veri- Riskli Başlık ve İyi Piyasa’ modunun geçerli olacağını belirtmiştik… Bunda değişim yok ama artık Fed’in yükü çok daha ağır hatta ECB ve diğer bütün majör merkez bankalarının tek derdi makroekonomi enflasyon vs. olmayacaktır. Finansal istikrarı korumak her şeyden önemli hale gelmiş görünüyor…” demiştik. Fed aynen piyasanın bu restini görmüş durumda ve Başkan Powell merakla beklenen Jackson Hole toplantısında faiz indirimine dolaylı olarak kapıyı iyice açarak finansal istikrarı öne çektiklerini de göstermiş oldu. Powell, “İstihdam piyasasındaki yavaşlama normalleşmeyi gösteriyor. Şu anki faiz seviyesi bize yeteri kadar alanı sağlıyor. Para politikası için ayarlama zamanı geldi. Önümüzdeki veriler faiz indirimin hızını ve miktarını belirleyecek” diyerek faiz indirimine kapıyı açmış oldu.
Ama konuşmanın diğer bölümlerine bakarsak detaylarda istihdam ve büyüme tarafında ciddi bozulma olmadan enflasyon sürecinde ilerleme kaydettiklerini söylemiş olsa da belirgin bir zafer ilanı ve netlik görmüyoruz. Bu durum sürecin karmaşık ve değişimlere açık olacağını gösteriyor. Konuşmanın detaylarına bakarsak…
-“Enflasyon önemli ölçüde düştü, artık hedefe çok daha yakınız. Enflasyon beklentileri çıpalanmış durumda, istihdam piyasasında çok fazla bozulma olmayacak. Dezenflasyon süreci sadece enflasyon beklentilerinin çıpalanmasıyla gerçekleşebilir. Talebin tekrardan mallardan hizmet tarafına geldiğini gözlemledik”
-“2 yıl önce ‘Enflasyonla mücadele işsizliği artırabilir’ demiştik. Ayrıca bunun bir noktada resesyona sebep olabileceğini dile getirmiştik. FOMC burada kendi görevlerinden ödün vermedi. Temmuz itibarıyla enflasyon tepe noktasına ulaştı ve işsizlik seviyesinde de tarihi düşük seviyelerdeyiz”
“Para politikamız enflasyonist baskıları azalttı ve bir noktada büyümenin de sağlıklı bir şekilde devam etmesinin önünü açtı. Şu an itibarıyla uzun vadeli para politikası hedeflerimize baktığımızda burada gerekli ayarlamalar yapılıyor” Özetle ABD seçim belirsizliği devam ederken ve jeopolitik riskler ve diğer potansiyel riskler masada kalmaya devam ederken finansal istikrarı önceliğe alma gayreti gözlemliyoruz. Powell ve Fed ılımlı ve faiz indirimlerine gitme mesajı vererek piyasaya olumlu mesaj verme gayreti içine girdiklerini net gözlemliyoruz. Madem istihdam ve büyüme tarafı iyi o zaman neden politikalarında hedeflenen enflasyona tam geri çekilmeyi beklemiyorlar diye sormakta lazım. Çünkü yine konuşmanın başka bir bölümünde… “Çin’deki kısıtlamaların olması enflasyonda yükselişi getirdi. Tedarik zincirindeki dar boğazlar ve enerji fiyatlarındaki yükseliş; bunların hepsi 1970’lerden beri görülmemiş şekilde enflasyonu tetikleyici bir rol oynadı” deniyor. Bu açıklaması bize ilginç geldi. Tam bu noktada sizlerle devamlı paylaştığımız gibi eski hazine bakanı Summers’ın arada gönderme yaptığı Paul Volcker dönemini ve mecburiyetleri iyi hatırlamak lazım. 1978 yılına yani Gerald Ford döneminin sonuna gelindiğinde enflasyon hala oldukça yüksekti. Ford’dan sonra göreve gelen Jimmy Carter Fed Başkanlığı için William Miller’ı göreve atadı ve enflasyon Nisan 1980’de yüzde 14,7’ye kadar çıkmıştı. Sonrasında göreve gelen Volcker ilk etapta enflasyonla mücadele için faizi de belirleyen para arzını hedefledi. Fed hedeflediği para arzı miktarını açıklayarak faiz oranını o hedeflenen para arzı miktarına göre ayarladı ve faizler oldukça yüksek seviyelere çıktı.
O döneme dair çok şey anlatılabilir ama önemli olan enflasyonun düşer gibi yapmasından sonra hızla yükselerek çok sert politika seçimlerine sebep olması ve ardından yaşanan ağır resesyon koşullarından sonra ancak düşmesi ve sonrasında ABD’de adım adım yaşanan verimlilik ve teknoloji dönüşümü ile üretimin gelişmesi ve küresel ölçekli şirketlerin güç kazanmaya başlaması.
Bugüne bakarsak küreselleşmiş dünya belki çok farklı koşullar ve dinamikler taşıyor olabilir olsa da riskler hiç azımsanacak düzeyde değil. Siyaset belirleyici olarak öne çıkarken jeopolitik riskler hız kesmiyor aksine yeni başlıklarla genişleme potansiyeli taşıyor. Yeni salgınlar yeni pandemi sorguları getirirken finansal koşulları zorlayan ana sebeplerden biri olan borçluluk oranları artmaya devam ediyor. Reel ekonomilerde ciddi riskler oluşmaya başlıyor ve Japonya ve Almanya gibi gelişmiş ülkelerden iflas eden şirketlerde artış haberleri artarak gelmeye devam ediyor.
Özetle Fed ve ECB başta olmak üzere tüm majör merkez bankaları ve paralelinde tüm merkez bankaları için enflasyonla mücadele yanında finansal istikrarın korunması piyasaların potansiyel yeni krizlerden korunması sorumluluğu oluşmuş görünüyor. Bunu uzun süredir belirtiyorduk ve her geçen gün daha fazla bu sürecin ayak seslerine doğru ilerliyoruz. Fed proaktif olarak tüm süreci izlerken ve faizle ilgili adım ve yönlendirmeleri yaparken ‘Nakit Kral’ sürecinin çok çabuk ve çok sert bir şekilde ‘küresel risk iştahının artacağı’ bir sürece evrileceğini düşünmüyoruz. Tabii ki şu an gördüğümüz gibi pozitif dönemler ve fiyatlamalar olacaktır. Hatta gelişen piyasalar biraz daha pozitif ayrışma dönemine de girebilirler. Bu doğaldır ve olmalıdır. Olmazsa çekinmek lazım.
Ama saydığımız ve gözlemlediğimiz tüm riskler masada kaldıkça geçtiğimiz iki sene içinde yaşanan ‘Mini Bankacılık Krizi’ ve ‘Kara Pazartesi’ tadında provalarla kendini gösteren finansal istikrarın tehdit altında olacağı dönemde kolay geçmeyecektir.
Bu söylemlerimizi destekleyen birçok başlık içinde öne çıkabilecek birkaç mini başlığı paylaşalım;
- İlk başlık ABD’nin yüksek kamu borçları yanında artmaya devam eden hane halkı borçluluğu ile ilgili. ABD'de hane halkı borcu, bu yılın ikinci çeyreğinde yüzde 0,6 artarak 17,8 trilyon dolara yükseldi. Amerikalıların hane halkı borcunda en yüksek payı konut kredileri almaya devam ederken, söz konusu borç kalemi ikinci çeyrekte 12,51 trilyon dolara yükseldi. Bu dönemde Amerikalıların en çok borçlandığı diğer kalemler ise 1,62 trilyon dolarla otomobil kredileri, 1,58 trilyon dolarla öğrenci kredileri ve 1,14 trilyon dolarla kredi kartları olarak sıralandı…
- İkinci başlık hep konuştuğumuz altın ve güvenli liman dinamikleri ile ilgili… Son verilere göre, gelişmiş ekonomilerin merkez bankaları, altının küresel rezervlerdeki payının önümüzdeki yıllarda artacağına ve ABD dolarının ise payının azalacağına inanıyor. Dünya Altın Konseyi tarafından yapılan ve merkez bankalarının katılımcı olarak yer aldığı ankete göre, katılımcıların yüzde 69'u altının beş yıl içinde küresel rezervlerde daha yüksek bir paya sahip olacağını düşünüyor. Bu oran geçen yıl yüzde 62 iken, 2022'de ise yüzde 46 olarak kaydedilmişti. Özellikle merkez bankaları önümüzdeki on iki ay içinde altın varlıklarını artırma konusunda da iyimserler. Geçen yıl yüzde 71 olan bu oran, bu yıl yüzde 81'e yükselmiş durumda…
- Üçüncü başlık BM’nin küresel borçlarla ilgili uyarısı... BM, 97 trilyon dolarla rekor kıran küresel kamu borcu konusunda uyarıda bulundu, özellikle gelişmekte olan ülkelerdeki kalkınmayı etkileyen ‘endişe verici artışa’ karşı uluslararası finans sisteminde acil reform çağrısı yaptı. Küresel finansal sistemin 21. yüzyılda dünyanın ihtiyaçlarını karşılayabilecek durumda olmadığı ve bu durumun sürdürülebilir kalkınma için önemli bir zorluk oluşturduğu uyarısında bulunan BM, sürdürülebilir kalkınmayı hızlandırmak için yüksek borç maliyeti ve artan borç sıkıntısı riskleriyle mücadele edilmesi, kalkınma için uygun maliyetli uzun vadeli finansmanın büyük ölçüde artırılması ve ihtiyaç sahibi ülkeler için acil durum finansmanının genişletilmesine odaklanılan bir yol haritası önerdi. Ayrıca BM, gelişmekte olan ülkelerin borçlarını ödemek ya da halklarına hizmet etmek arasında seçim yapmaya zorlanmaması gerektiğini belirterek, insanlar ve gezegen için müreffeh bir gelecek sağlamak üzere uluslararası finansal sistemin değişmesi çağrısında bulundu…
- Son olarak da piyasada durumu görmek adına ismi arada öne çıkan bir isim olan Warren Buffet ile ilgili bir tespit. Berkshire Hathaway, Warren Buffett’in yönetiminde nakit rezervlerini tarihi rekor seviyelere çıkardı. Omaha, Nebraska merkezli holding, 2024’ün ikinci çeyreğinin sonunda 234,6 milyar dolar değerinde kısa vadeli hazine bonosu yatırımı gerçekleştirdi.
Şirket ayrıca, üç aydan daha kısa vadeli hazine bonolarını içeren 42 milyar dolardan fazla nakit ve nakit benzerleri bulunduruyor. Bu rakam, 31 Temmuz itibarıyla Fed’in sahip olduğu 195,3 milyar dolarlık hazine bonosu ile karşılaştırıldığında tabii ki ciddi dikkat çekiyor.
Buffet ne zaman tekrar hisseye döner bilemiyoruz ama an itibariyle Faiz indirim beklentileri sebebiyle rekor seviyelerde olmaya devam eden ABD borsalarının geleceği ABD tahvilleri ve dolar endeksinin seyri kadar önemli olacağa benziyor.