KOBİ’ler açısından borç erteleme ve İslami finans alternatifi
Devam eden salgın yeni kapanmalara ve ekonomik durgunluğa yol açarken, şirketlerin borç erteleme (moratoryum) çağrıları yenileniyor. Ancak borçlular için yalnızca bir nefes alma alanı sunan moratoryumlar hiçbir sorunu çözmediği gibi, uzun vadede sürdürülebilir de değil. Daha önce borç erteleme çağrısında bulunan şirketlerin yine buna ihtiyaç duyması, bunun bir çözüm olarak etkinliği hakkında çok şey söylüyor.
Moratoryum deyim yerindeyse bir sorunu kökten çözmeyi ertelemek anlamına geliyor. Borç ertelemenin tek maliyetinin banka kârları üzerindeki olası bir baskı olduğu düşünüldüğünden, bu tür çağrılar mantıklı ve hatta politik olarak doğru görünüyor. Ancak burada birkaç sorun var. Birincisi, moratoryum, yakın gelecekteki bir toparlanmanın işletmelerin nakit akışı sorunlarını çözmeye yetecek kadar güçlü olacağına dair örtülü umuda dayanmaktadır. Bununla birlikte, para politikasının gevşek olduğu yıllar, ekonominin tüm seviyelerinde büyük borç birikimine neden olduğu için, söz konusu kendiliğinden hallolma mekanizması beklendiği gibi işlemeyebilir. İkincisi, ertelenen krediler hala kapanmamış olduğundan, moratoryum bankacılık sektörünün kırılganlığını artırmaktadır. Zira kredilerin otomatik olarak uzatılması, banka aktiflerinin süresini ve vade farkını artırmaktadır.
Aktif kalitesi genel anlamda bozulacağı gibi, aynı zamanda bankalar süre boşlukları arttıkça daha kırılgan hale gelecektir. Başta nakit akışı kesintiye uğrayan KOBİ’ler olmak üzere işletmelerin yardıma ihtiyacı olduğuna şüphe yokken, sorun bankacılık sektörüyle yakından ilgilidir. Dolayısıyla bütüncül bir çözüm için iki şeye ihtiyaç var: İlki, KOBİ’lerin üzerindeki nakit akışı yükünü azaltmak için öncelikle KOBİ kredilerinin yeniden yapılandırılması; ikincisi, ertelenen kredilerin banka bilançolarından çıkarılması gerekmektedir. Bu, aktif kalitesi ve süre uyumunun bozulmamasını ve bankaların yeni krediler oluşturabilecek konumda kalmasını sağlayacaktır. Bu çok yönlü soruna, İslami finansın risk paylaşımı ilkelerini bankacılıkta halihazırda kullanılmakta olan menkul kıymetleştirme süreçleriyle birleştirmek suretiyle bir çözüm bulunabilir. Basitçe ifade etmek gerekirse, sürecin iki aşaması vardır; birincisi, KOBİ kredilerinin İslami banka düzeyinde yeniden yapılandırılması ve ikincisi, menkul kıymetleştirme ve sukuk ihracı yoluyla genişletilmesi.
KOBİ finansmanının yeniden yapılandırılması, vadenin uzatılması ve eş zamanlı olarak alınan dönemsel kâr oranının düşürülmesi yoluyla gerçekleştirilmektedir. Bu, KOBİ’lerin borç ödeme yükünü önemli ölçüde azaltır. Banka açısından ise, vadedeki değişiklik ödenmemiş toplam ana parayı değiştirmez, ancak azalan kâr oranı kazançlarını etkiler. Kâr oranındaki bu fark, KOBİ tarafından net kârına bağlı olarak temettü olarak ödenir. Vadesi gelen dönemsel ödemelerdeki ve/veya temettülerdeki herhangi bir eksiklik, ödenmemiş anaparaya yığılır. Özünde, KOBİ’lerin finansal yükümlülükleri ve fonlama maliyetleri nispeten değişmez, ancak onlara öz sermayeyi geri ödeme konusunda esneklik sağlanmış olur. Potansiyel aracılık sorunlarını ve manevi zararı en aza indirmek için, hazır öz sermaye artırıcıları vardır. Gözden geçirilmiş vade sonunda, iki farklı sonuç ortaya çıkabilir: İlki ödenmesi gereken tüm temettülerin ve anapara tutarlarının tam olarak ödenmesi ve böylece tüm sorunun halledilmesi; ikincisi ise hala ödenmemiş bir miktarın olması. Burada, KOBİ’lerin konumu zarar görmemişse -- ki bu öteden beri süregelen bir endişe sebebidir -- öz sermaye artırıcıları tetiklenecektir.
Aksi takdirde, temel teminatı kurtarmak için haciz başlatılır. Öz sermaye artırıcıların amacı, borcun KOBİ sahipleri üzerinde sahip olduğu bağlayıcı etkiyi sağlamaktır. Öz sermaye artırıcılar yalnızca kazançların değil, aynı zamanda mülkiyetin de azaltılması anlamına geleceğinden, manevi zarar azaltılır. Bu nedenle KOBİ sahiplerinin sağlanan esneklikten yararlanması sıkıntılı olacaktır. Yeniden yapılandırmanın bu ilk adımının, teminat mevcudiyeti, iyi ödeme sicili, kredi değerlendirmesinin üç kriteri olan karakter, sermaye ve kapasite ve KOBİ’lerin öz sermaye artırıcılarını kabulü gibi ön yeterlilik parametrelerini gerektirdiği aşikardır. Menkul kıymetleştirmenin ikinci aşaması, çeşitlendirme ihtiyacı, vade standardizasyonu ve teminat karşılama oranları dikkate alınarak yeniden yapılandırılmış kredilerin dilimler halinde gruplandırılmasından ibarettir. Dilimler daha sonra gruplandırılmış varlıkların desteklediği sukuk ihracı yoluyla paraya çevrilir. Sukuk ise özünde bir geçiş olduğu için, bir “Vekâle bi’l-istismâr” sukuk yapısı ideal olabilir. Bu sukukların borsalarda veya mevcut elektronik borsa platformlarında işlem görmesi, ikincil piyasa işlemi ve likidite sağlar. İhracın bir kısmının ufak miktarlarda tasarlanması perakende katılımını mümkün kılmaktadır.