Kıbrıs bilmecesini çözmek
Türkiye’nin İsrail ve Rusya ile olan yakınlaşması aynı zamanda İsrail ve Rus doğalgazı için bir rekabet anlamına geliyor. Tüm diplomatlar ve devlet başkanları ilişkilerin geliştirilmesinden dem vuruyor ancak Türkiye’nin gaz ithalatının da bir sınırı var.
Enerji Birliği projesi kapsamında Avrupa, Rusya’dan çok İsrail ve Kıbrıs’tan gaz ithalatına sıcak bakıyor. Enerji Birliği’nin prensipleri, enerji tedarikinin güvenliğini kaynakları çeşitlendirmekle sağlamayı öngörüyor. Enerji tedariğinin çeşitlendirilebilmesi için ise birçok unsurun yanı sıra Türkiye’nin İsrail ile işbirliği yapması da şart.
Avrupa Birliği’nin asıl sorunu ise Enerji Birliği’ni oluşturmaya çalışan Avrupa Komisyonu’nun Fransa ve Almanya’nın ulusal enerji tröstlerinin çıkarlarını aşıp aşamayacağı konusu. Bu tröstler hali hazırda Rusya ile işbirliğine önemli yatırımlar yapmış durumda. Ancak Polonya ulusal enerji kurulunun aldığı bir karar Nord Stream’i durdurabildi. İki boru hattı projesi Baltık Denizi altından Almanya’ya giden gazı iki katına çıkaracaktı. Bu gaz da Almanya üzerinden tüm Avrupa’ya dağıtılacak ve kendi içinde de tüketilecekti. Rusya destekli Güney Akım hattına yönelik kuşkular, projenin başarısızlığa uğramasına yol açtı ve ardından da Türk Akımı’na dönüştü. Ancak Rusya bu projeyi ekonomik olmaktan çok jeopolitik olarak değerlendiriyor. Mavi Akım hattında olduğu gibi Rusya uzun vadede enerji bağımlılığı yaratmak uğruna yüksek sermaye gerektirecek ekonomik olmayan yatırımlardan çekinmiyor.
İki taraf Türk Akımı’nı tartışırken ilk başlarda Rusya, Türk topraklarını sadece transit olarak kullanmak istediği zaman bir anlaşmazlık çıkmış, Türk tarafı üretim tarafında katma değerli tesislerin inşası konusunda ısrarcı olmuştu. Bu tür tesisler sadece Türkiye’nin ekonomik çıkarlarını değil aynı zamanda işgücünün de eğitimine faydalı olacaktı. Örneğin Azerbaycan benzer bir işbirliğini TANAP projesi kapsamında gerçekleştirmişti.
Rusya’nın Türk Akımı’nı finanse edip edemeyeceğine dair ciddi şüpheler var. Düşük petrol fiyatları ve uzun vadeli kurumsal yapısal sorunlar nedeniyle yaşanan kusursuz fırtına nedeniyle Gazprom’un dış projeleri gerçekleştirme kabiliyeti ciddi derecede zarar görmüş olabilir.
Çin ile birlikte gerçekleştirecekleri Sibiryanın Gücü projesinde yaşanan zorluklar bu problemlerin, finansal da dahil olmak üzere, bizzat Rusya’nın kendi içindeki üretimini dahi etkileyebildiği ortaya çıktı. Zaten uluslararası finansal kurumların Türk Akımına desteklemesi pek beklenmiyordu. Aynı zamanda Gazprom’un bunu tek başına finanse etmesi de eskiye oranlar daha güç olduğu belirtiliyor. Kıbrıs sorununa dönersek: İsrail ile Türkiye arası bir boru hattını Kıbrıs’ın izni olmadan inşa etmek imkansız, çünkü bu hat Kıbrıs’ın münhasır ekonomik bölgesinden geçmek zorunda. Bu da İsrail’in işbirliğini gerektiriyor çünkü Kıbrıs’ın tek başına kendi sahalarını geliştirmesi ekonomik olarak anlamlı değil.
İsrail’in Leviathan ve Tamar bölgesindeki sahalarında yaklaşık 900 milyar metreküp gaz rezervi oldugu ve 150 milyar metreküpünün ihraç edilebileceği tahmin ediliyor. Teknik çalışmalar en mantık rotanın Türkiye’ye boru hattı olduğunu gösterdi. Kıbrıs’tan Yunanistan’a uzanacak bir hattın 1,100 kilometrelik derin deniz boru hattı öngörürken, Ceyhan’a uzanacak hat 500 kilometrenin altında ve Doğu Akdeniz görece daha sığ.
AB, Kıbrıs’a ve oradan da Girit ya da Yunanistan’a uzanacak Kıbrıs gazının da ihracatını öngören bir rota üzerinde yapılmış bir çalışması var. Gazı likit hale getirerek gemiyle taşımak da bir alternatif olarak değerlendirilmiş ancak ekonomik bulunmamıştı. Bir başka varyant ise bir istasyon kurularak, İsrail ve Kıbrıs gazının buradan Türkiye’ye pompalanması.
Bu yönde Kıbrıs ve İsrail endüstri ve hükümet çevrelerinde bir süredir tartışmalar yürütülüyor. Kıbrıs’ın bölünmesine dair bulunacak bir çözüm ile Kıbrıs-İsrail-Türkiye arasında üçlü bir işbirliğinin de yolu açılabilir. Özellikle olayın enerji boyutu dikkate alındığında bunun bir kazan-kazan ilişkisi olacağı açıktır.
Ayrıca Kıbrıs AB üyesi. Böylesi bir başarılı bir çözümün ardından Brüksel’in deniz aşırı gaz sahalarına yatırım yapmaya sıcak olacağı da açıktır. Hatta çözüm karşılığında zımni olarak pazarları garanti edeceği ve her tür gelişmenin kendi içinde ekonomik olacağını belirtmesi mümkün.
ABD’nin eski Azerbaycan büyükelçisi ve Turcas Petrol’ün yönetim kurulu üyesi Matthew Bryza’ya göre fiyat modeli petrol fiyatlarına bağlı olmayacak ve hatta bir hedef fiyatı (uzun vadeli Rus sözleşmelerinde tercih edilen) da olmayacak. Bunun yerine fiyat doğal gaz ticareti yapan hub fiyatları ve tamamıyla piyasa tarafından belirlenecek. Genelde dünya piyasasındaki doğalgaz bu yöne doğru gidiyor.
İsrail’den Türkiye’ye uzanan deniz altından gidecek 500 kilometrelik hattın finansmanı özel sektör yatırımcıları tarafından karşılanacak ve muhtemelen aralarında bir de devlet şirketi yer alacak. Hükümetler arası bir anlaşma muhtemelen birleşmiş bir Kıbrıs’ı da içerecek ve böylesi bir yatırım için gerekli çerçeveyi de oluşturacaktır. Bu tür bir anlaşma iş dünyasının yatırım yapmadan önce aradığı iş ortamının tahmin edilebilir olmasını (ve sigortacılar ve reasüransçılar için riskin kabul edilebilir olmasını) sağlayacaktır. Bu ne kadar erken gerçekleşirse, bu proje de o kadar çabuk yol alabilir.