Kalıcı iyimser olmak için küresel normalleşme, çok çaba ve insani reformlar gerekiyor

Arşiv.
Arşiv.

Global piyasalarda her ay kritik olmaya devam ediyor. Piyasalar Fed’in faiz indirimi, ECB’nin devam eden faiz indirimleri ve Çin’in genişlemeci adımları ile pozitif tarafta kalmaya devam etse de bazı grafiklerde yaşanan değişim temkinli olmaya devamı gerektiriyor.

Cüneyt Paksoy.
Cüneyt Paksoy.

Özellikle ABD tahvil faizlerinde yaşanan yükselişle 2 ve 10 yıllıkların tekrar yüzde 4’lerin üzerine çıkması dışında Dolar Endeksi’nin 100-102 bandından başlattığı geri dönüşle tekrar 104 seviyelerine ulaşmış olması önemli. Bunun arkasında Fed’e dair kafa karışıklıkları var görünse de Kasım ayının hemen başında gerçekleşecek ABD seçimlerinin getirdiği belirsizlikler ve jeopolitik risk başlıklarının üst seviyelerde gezinmeye devam etmesi de bu hareketi tetikliyor. Euro, yen ve yuan gibi majör para birimlerinin de uygulanan politikalarda ayrışma yaşanması ve ekonomi tarafındaki eşit olmayan koşullar sebebiyle dolar karşısında değer kaybetmesi de önemli bir faktör olarak karşımıza çıkıyor. Ama arada yaşanan ekstra korelasyon büyük resmin biraz daha farklı kriterler içerdiğini ve piyasanın aylardır uyardığımız bir çok sebepten ötürü arka planda tedirgin olduğunu bize gösteriyor. Ons altın ve Dolar Endeksi aynı zamanda yükseliyor ve bu olurken ons altın beklediğimiz ve yıllardır hedeflediğimiz rekor seviyelere bir bir gelerek ilerliyor. Ons gümüşte uzun süren sıkışma sürecini ve sessizliğini sonunda bozarak 30-32 dolar gibi önemli bir direnci aşarak 35 dolarlara ulaşıyor.

Burada önemli olan bu aynı zamanda gerçekleşen hareketin daha önce de pandemi Rusya-Ukrayna Savaşı gibi beklenmedik krizlerle oluşmuş olması. Normal şartlarda ters korelasyonun ağır bastığını ve doların değer kazandığı dönemlerde altının genelde düzeltme yaşadığını iyi biliyoruz. Ama piyasa eş zamanlı güvenli liman olarak kullandığı anlar genelde risklerin daha aktif olduğu dönemler oluyor. Bu süreçleri çok uzun süredir sizlerle paylaşıyoruz. Bu durumun tekrarlanıyor olması SPX DAX gibi majör endekslerde yani gelişmiş ülke borsalarında ılımlı hatta pozitif seyir korunsa da kalan tarafta yani piyasanın genelinde bir gerginliğin olduğunu gözlemliyoruz. Petrol şimdilik ABD’nin de girişimleriyle seçimler öncesi fiyat tarafında baskılanıyor olsa da enflasyon baskılarının dinmediği bir ortamda önemini korumaya devam ediyor.

ABD seçimleri sonrası jeopolitik risklerde ılımlı bir sürece geçilmez tansiyon daha da yükselirse piyasalarda negatif anlamda daha sert hareketlerin olması mümkün görünüyor. Fed ve diğer majör merkez bankaları bu sürecin yeni krizlere sebep olmaması adına daha önce belirttiğimiz gibi ‘’Finansal İstikrar’’ ı öncelikleyerek faiz indirimlerine ve potansiyel genişlemeci tavırlarını sürdürse bile negatif sürecin dengelenmesi zor olabilir. Hatta küresel ticaretin iyileşmemesi ve enflasyonun tekrar bozulma göstermesi halinde iş biraz daha karışık bir hal alabilir görünüyor.

Özetle çok önemli dönemlerden geçmeye devam ediyoruz. Bu sürecin normalleşmesi daha büyük ve daha geniş bir savaş ihtimali içeren jeopolitik risklerin masadan kalkmasıyla ve normal ajandalara dönülmesiyle mümkün olacak gibi duruyor. Bu normalleşme geciktikçe piyasaların daha sert negatif tepkiler verme olasılıkları da masada kalmaya devam edecektir.

Bu tespitlerimizi doğrulayan yine birçok başlık gördük okumalarımızda. Bu sene gerçekleşecek IMF ve Dünya Bankası’nın düzenlediği toplantılarda konuşulması beklenen öne çıkan başlıklara baktığımızda bu durum net olarak ortaya çıkıyor.

Uluslararası Para Fonu (IMF) ve Dünya Bankası'nın yıllık toplantılarının potansiyel tartışma başlıklarına bakarsak; düzensiz küresel büyümeyi artırma, borç sıkıntısıyla başa çıkma ve yeşil enerji geçişini finanse etme çabaları dışında ABD'de yaklaşan başkanlık seçimine yönelik belirsizlik, kamu borçlarının artması, Orta Doğu'da şiddeti giderek tırmanan çatışmalar, Rusya ile Ukrayna arasındaki savaş ve Tayvan Boğazı'ndaki gerginlikler gibi başlıklar küresel ekonominin olumlu giden yanlarının önüne geçilmesi gibi görünüyor.

Hemen toplantılar öncesi gelen iki görüş dikkatimizi çekiyor. IMF Başkanı Kristalina Georgieva toplantılar öncesinde yaptığı açıklamada "Zafer sevinmesi beklemeyin. Benim beklentim, insanların buradan biraz moralli ama biraz da harekete geçmek için yüksek vitese geçmelerini sağlayacak kadar korkmuş bir şekilde ayrılmaları" dedi. Georgieva, borç dağının dünyayı nasıl etkilediğini vurguladı. Georgieva, "Tahminlerimiz, düşük büyüme ve yüksek borcun affedilmez bir kombinasyonuna işaret ediyor. Hükümetler borcu azaltmak ve bir sonraki şok için tamponları yeniden oluşturmak için çalışmalı; ki bu kesinlikle gelecek ve belki de beklediğimizden daha erken olacak" dedi. Yüksek borçlanmada Çin ve ABD'nin yönlendirmesiyle bu yıl kamu borcu seviyelerinin 100 trilyon dolara ulaşacağı konusunda bir uyarı da gelmiş oldu.

AMB eski baş ekonomistlerinden Peter Praet, "Dağılmakta olan bir dünyada nasıl yumuşak iniş yapabilirsiniz? ABD'nin ya da herhangi bir ekonominin mevcut ortamda yumuşak iniş yapabileceğini sanmıyorum" değerlendirmesini yaptı. Bunlar önemli ve ciddi uyarılar ve arada olumlu dönemler olacak olsa da mevcut sorunlar aşılmadıkça potansiyel riskler adına kritik değerlendirmeler içeriyor. Bu satırlarda daha önce de birçok böylesi görüşe ve riskli gelişmelere dikkat çekmiştik. Yine IMF yayınladığı raporda söylemlerimizi ve uyarılarımızı yine doğrular nitelikte açıklamalarla geldi.

Büyük merkez bankalarının parasal gevşemeye devam etmesiyle, finansal koşulların uyumlu, gelişmekte olan piyasaların dirençli ve varlık fiyatlarındaki oynaklığın nispeten düşük kaldığı ifade edilen raporda, "Ancak, kısa vadeli riskleri düşük tutan destekleyici finansal koşullar, aynı zamanda kırılganlıkların oluşmasını kolaylaştırarak, gelecekte finansal istikrara yönelik riskleri artırıyor" değerlendirmesi yapıldı. Raporda, artan kırılganlıkların, devam eden askeri çatışmalar ve yeni seçilen hükümetlerin belirsiz gelecek politikalarıyla yükselen ekonomik ve jeopolitik belirsizlik nedeniyle daha olası hale gelen olumsuz şokları artırabileceği vurgulandı.

Özellikle belirsizlik ile piyasa oynaklığı arasındaki artan kopukluğun oynaklıkta ani artışlar ve keskin varlık yeniden fiyatlandırması olasılığını artırdığına işaret edilen raporda, ağustos ayı başındaki piyasa çalkantılarının ortaya çıkabilecek şiddetli tepkilere dair bir fikir verdiği anımsatıldı.

Raporda, ekonomik belirsizlikteki daha fazla artışın gelecekte ekonomik büyüme, varlık fiyatları ve banka kredilerindeki büyümeye yönelik aşağı yönlü riskleri artırabileceğine dikkat çekilerek, belirsizlikte küresel mali kriz sırasındaki artışa eşdeğer bir sıçramanın yıllık küresel gayrisafi yurt içi hasıla büyümesini 1,2 puan kötüleştireceği bildirildi.

Bu etkinin makro finansal kırılganlıklar daha yüksek olduğunda veya piyasa oynaklığı belirsizlikten daha kopuk olduğunda daha güçlü olacağı belirtilerek, belirsizliğin ayrıca ticaret ve finansal bağlantılar yoluyla sınır ötesi bulaşmayı tetikleyebileceği kaydedildi. Raporda, devletlerin yüksek seviyede borçları ve bunların hızlı büyümesinin küresel zorluk olmaya devam ettiğine değinildi. IMF hemen toplantılar öncesi geniş ve önemli bir uyarı metni ile gelmiş oldu. Olumlu noktalarında olduğu ama bunların güçlenmesi için kırılganlıklarının çözülmesi gerektiği net bir şekilde hatırlatılmış oldu.

Tam bu noktada önemli bir uyarı da Allianz Trade’in, dünyanın dört bir yanındaki uzman ekonomistleri tarafından hazırlanan Küresel İflas Raporu 2024 yılı verileri ve araştırmaları ile geldi. Yayınlanan raporda, GSYH’leri toplamı, küresel toplamın yarısından fazlasını oluşturan birçok ülkede 2024 yılında iflasların çift haneli oranlarda artacağı vurgulandı. 2024 yılına yönelik şubat ayında yayınladığı ilk küresel iflas raporunda, küresel iflasların 2024 yılında yüzde 9 artmasını ve ardından 2025 yılında istikrara kavuşmasını öngörüyordu. Ancak, küresel iflas görünümünü daha da karamsar hale getiren son gelişmeler ışığında küresel iflasların, önceki tahmine kıyasla 2 puan yükselerek 2024 yılında yüzde 11 oranında artması ve 2025 yılında da yüzde 2'lik bir artışla zirve bir seviyeye tırmanması bekleniyor. Dolayısıyla ticari iflaslar, 2026 yılına kadar durmadan artacak ve 2026 yılında iflas seviyesi istikrara kavuşsa bile yüksek seviyelerde kalmaya devam edecek.

Bir önemli uyarı da S&P’den geldi. S&P Global Ratings, önemli ölçüde yüksek borç seviyeleri ve döviz yükümlülüklerindeki artan borçlanma maliyetleri nedeniyle ülkelerin önümüzdeki on yıl içinde yabancı para cinsinden borç temerrütlerinde artış olacağını öngörüyor.

S&P, değerlendirilmeye alınan ülkelerin döviz cinsinden borç temerrüdüne düşmeden önceki yılda ortalama olarak genel kamu gelirlerinin neredeyse yüzde 20'sini faiz ödemelerine harcadığını belirtti.

Bu yüksek borçlanma maliyetleri, yükselen enflasyon, para birimlerindeki devalüasyon, ticaret hadleri şokları ve kamu borçlarının büyük kısmının döviz cinsinden olması gibi faktörlerin bir sonucu durumunda.

DTÖ de artan jeopolitik gerilimler ve ekonomi politikalarındaki belirsizliklerin küresel ticaretteki büyüme üzerinde aşağı yönlü baskı oluşturabileceği uyarısında bulundu. Kuruluş, Orta Doğu'daki çatışmanın tırmanmasının bölgenin petrol üretimindeki önemi göz önüne alındığında, deniz taşımacılığını daha da aksatabileceğini ve enerji fiyatlarını yükseltebileceğini bildirdi. DTÖ ayrıca merkez bankaları faizi düşürürken, büyük ekonomiler arasındaki farklı para politikalarının finansal oynaklığa ve sermaye akışlarında değişimlere yol açabileceği, bunun da özellikle daha yoksul ekonomiler için borç ödemelerini daha zorlu hale getirebileceğine ilişkin uyarıda bulundu.

İngiltere merkezli sigorta ve reasürans kuruluşu Lloyd's of London, küresel ekonominin tedarik zincirlerini vuracak potansiyel bir jeopolitik çatışmadan dolayı beş yıllık bir dönemde 14,5 trilyon dolarlık kayıpla karşı karşıya kalabileceğini söyledi.

Lloyd's yaptığı açıklamada, "Küresel ithalat ve ihracatın yüzde 80'inden fazlasının (yaklaşık 11 milyar ton mal) her an denizde olması nedeniyle, jeopolitik bir çatışma durumunda büyük ticaret yollarının kapanması, dayanıklı bir ekonomi için gereken kaynaklara yönelik en büyük tehditlerden biridir" dedi. Bankanın tahmini, artan jeopolitik gerilimlerin yarattığı önemli risklerin altını çiziyor.

Uyarılar bölümü için son başlık ise Ekonomik İşbirliği ve Kalkınma Örgütü (OECD) Sermaye Piyasaları ve Finansal Kuruluşlar Dairesi Başkanı Serdar Çelik’ten geldi. Küresel piyasalar açısından, faizlerin düşeceği seviyenin salgın öncesi döneme kıyasla daha yüksek olacağını belirterek, "Mevcut borçluluk nedeniyle borç ödeme maliyetlerini herkes için artıracak. Devletlerin bütçelerinde kesintiler olacak, şirketler zorlanacak. OECD olarak, bu sürecin yakından izlenmesi gerektiğini düşünüyoruz" dedi.

Özetle gelecek için trendin kalıcı olumluya dönmesi için bazı net şartlar ve değişimler gerekiyor. Eko politik düzlemde en net gereklilik ise jeopolitik risklerin azalması ve normalleşme sürecine geçilmesi. Bu durum olmadıkça dünya 1900’lerin başında yaşadığı ‘İspanyol Gribi’ pandemisi sonrası yaşananlara (ABD 29-30 Ekonomik Buhranı 1940’larda Avrupa’da tetiklenen 2. Dünya Savaşı) benzer sonuçlarla yüzleşme ihtimalini masada tutacağa benziyor.

Bu süreçte piyasalar arada iyi olacak arada kötümser olacak ama kalıcı iyileşmeler gelene kadar çok doğru bir risk yönetimi uygulamak ülkeler şirketler ve bireyler için çok çok önemli olacak.