Kadına dair
8 Mart Kadınlar Günü vesilesiyle Yeni Şafak’taki köşeme misafir ettiğim “Womenomics” başlıklı yazıma dair aldığım çeşitli tepkiler, beni konu üzerinde bir kez daha derin derin düşünmeye sevk etti. Konunun anlam ve önemini bilip hissedebilen kadın ve erkek okuyucularımın teveccühüne, karşı bir cephe oluşturarak orada konuşlanma gereği hissedenlerin ise, bana, “yazmakta ne kadar haklıymışım” dedirtmelerine teşekkür ediyorum.
Demek ki ülkemizde bir kesimin, kadına adaleti sağlamak bir yana, bu konuyu “kabullenmekte dahi” alacak uzun bir yolu var. O halde, adaletten ve saygıdan yana olan ağızların ve kalemlerin de, bu mevzuda söyleyecek daha çok sözü olmalı. İşte bu bağlamda; Womenomics makalesi Derin Ekonomi sayfalarına da gelsin ve buradan devam etsin istedim.
Öncelikle, söz konusu yazımda, dünya verileriyle kadının maruz kaldığı eşitsizlikleri çok özet ve objektif bir biçimde ortaya koyduğum bilgisini paylaşayım. Örneğin; küresel ortalamalar, benzer bir iş için, kadınların erkeklerden net bir şekilde daha az ücret aldığına işaret ederken, ev işleriyle birlikte kadının çok daha fazla yıprandığını ispatlıyor. Bunun yanı sıra kadın çalışanlar, dünya çapında, erkek mevkidaşlarından çok daha zor terfi alıyor. Bilhassa üst basamaklara çıkıldıkça, kadın ve erkek yöneticiler arasındaki uçurum açılıyor. Üstelik yapılan araştırmalar, kadınların hemen hepsinin, erkeklerin ise önemli bir bölümünün, bu zorluk ve ayrımcılığın varlığını teyit ettiğini gösteriyor.
Ve söz konusu yazımda da belirttiğim gibi, pek çok diyarda farklı derecelerde yaşanan bu tür eşitsizlikleri gidermeye çalışan ülkelerden biri, Japonya. Kadın ve ekonomi kavramlarının birleşimi olan Womenomics, kadınların işgücüne katılımını pekiştirmeyi ve ayrıca kariyerlerinde hak ettikleri basamakları savaşmadan tırmanabilmelerini hedefliyor. Bu amaçla büyük ölçekli kurumlara, içinde bulunduğumuz ay itibariyle, “kadın çalışan ve yönetici” hedefleri getirecek olan Japonya, ekonomide kadını ikinci plana atan kültürü yıkmaya çalışıyor. Tabii pek çok ülkede kadın konusunda yapılan çalışmaların önemli bir unsurunu da, şiddet oluşturuyor. Dünyada her 3 kadından birinin şiddet görmüş olması, oldukça ağır ve acı bir oran…
Ne yazık ki Türkiye gerçekleri de, dünya ortalamalarını pek aratmıyor. İşte 8 Mart günü TÜİK tarafından açıklanan 2015 Kadın İstatistikleri de, bu tabloyu açıkça ortaya koyuyor. Çok kısa birkaç veri aktarmak gerekirse; örneğin, ülkemizde okuma yazma bilmeyen kadın oranı erkeklerden 5 kat fazlayken, yüksekokul veya fakülte mezun oranlarında da fark henüz kapanmış değil.
Ayrıca veriler, kadının işgücüne katılımında dünyadan oldukça negatif ayrışan yüzde 30’ların başındaki zayıf görüntümüz üzerinde düşündürürken, ücretlerdeki adaletsizliğe de dikkat çekiyor. Yine de belirtmem gerekir ki, eğitim kanadındaki eşitsizlikte geçmişten bugüne ciddi bir ilerleme kaydettik ve iyileşmeye dair ümidimi koruyorum. Bununla birlikte, erkek hâkim işgücü piyasasında, kadının hem yer alması hem de eşit muamele görmesi için önümüzde upuzun bir yol görünüyor. Bu yolu en kısa sürede alabilmek için ise en temel şart, zihniyetlerin normalleşme istikametinde hareket edebilmesi…
Kadına dair meseleye, TÜİK istatistiklerindeki en “vurucu” veriyle nokta koymak isterim: Türkiye’de her 100 kadından 36’sı fiziksel şiddete maruz kalıyor. Ve birileri, bu verileri abes bulmuyor olmalı ki; üzerine konuşmayı abes buluyor. Çok yazık…