Jeopolitik rekabetin güç merkezi
Afrika tüm kıtalar arasında coğrafi olarak en merkezi konumda yer aldığı için tarih boyunca hem kendi içindeki, hem de dışarıdan gelen büyük hâkimiyet güçlerinin payitaht merkezlerinin güçlenmesinde öncelikle insan kaynakları olmak üzere tabii zenginlikleri, farklı iklim yapısı gibi cezbeden özellikleri ile daima öne çıktı. Günümüzde genç nüfusu, ciddi hammadde kaynaklarının bulunması, verimli tarım arazilerine sahip olması, çoğu uluslararası alanda giderek etkinlik kuran 54 ülkesi ile kıta 21. yüzyılını şimdilerde planlarken ya kendi içinde her alanda bütünleşerek kuvvetlenecek, ya da dış güçlerin lehine yoğun ilişkilere girip geçmiş asırlardaki gibi onların imkânlarını artırmalarına alet olacak. Afrika bugün bir bütün halinde bir güce dönüşme gayretleri ile bunun üzerinden kendi jeopolitiğinin farkında bir geleceğin inşasına uğraşıyor.
Afrika'ya kurulan jeopolitik tuzak
Modern sömürgecilik Afrika’yı sahip olduğu yerel değerlerinden adım adım kopararak yaklaşık bir iki asır önce hiç Hıristiyan olmayan bazı bölgelerin halklarının tamamını farklı girişimlerle bu dine bağladı. İngilizce, Fransızca, Portekizce, İspanyolca bu kıtada hiç bilinmezken onlarca devletin bir anda resmi dili oldu.
Geleneksel tüm yerel değerler merhale merhale yok edilirken yerlerine dünyanın birçok bölgesindeki müşterek kazanımlarının getirilip paylaşılması vaktinde sağlanmadı ya da bilinçli bir şekilde geciktirildi. Özellikle kıta içi tarihi ticaret kervanlarının güzergahları ve deniz yolları dahil diğer tüm iletişim ağları yeni sömürge idarelerince tamamen kapatıldı. Oysa sadece bu ağlar açık kalsa kıta belli bir oranda da olsa kalkınma hamlelerini gerçekleştirebilirdi.
Afrika, 21. yüzyılda uluslararası rekabetin dikkatleri üzerinde en fazla toplayan kıta. Dünyada ekilebilir özelliğe sahip olduğu halde bugüne kadar hiç kullanılamamış toprakların yüzde altmışının bu kıtada olması, son 20 yılda 30 kadar Avrupa ve Asya ülkeleri ile ABD bu kıtada kiralama veya satın alma yoluyla büyük miktarlarda arazi kapma rekabetine girmiş durumda. İngiltere, Fransa, İtalya, ABD, Almanya gibi Avrupa ülkeleri yanında Çin, Hindistan, Güney Kore ve zengin Körfez ülkeleri milyonlarca hektar araziyi en az 25 yıldan başlamak üzere 99 yıllığına kadar kapattılar. Bu toprakların üzerinde yaşayan halklar ise geçmişteki haklarına bakılmaksızın, atalarından miras kalan arazilerinden hatta bölgelerinden uzaklaştırıldılar.
Sahip bulunduğu coğrafi konumu ile bir tarafta Akdeniz’in Atlas Okyanusuna açılan Cebel-i Tarık, yine Kızıldeniz’e açılan Süveyş, Babülmendeb’den Hint Okyanusuna geçiş, hatta Madagaskar Boğazı ve Ümit Burnu ile bu kıtayı çevreleyen jeopolitik noktalar dünyanın güçlü devletleri arasında yer almak isteyen her ülkeyi Afrika’da etkin olmaya itiyor. Dahası Batı Afrika’nın coğrafi olarak adeta Amerika kıtasına uzanan konumu da buraya iki kıta arasında ulaşımda ayrı bir değer veriyor.
Afrika Birliğinin kıtanın yeni jeopolitiğindeki etkinliği
1963 yılında Afrika Birliği Teşkilatı adı altında kurulduğunda en büyük hedefi henüz sömürge idaresindeki bölgelerin bağımsızlık mücadelelerinde başarılı olmalarını sağlamak iken bugün uluslararası ilişkilerde Afrika’nın her alanda bir bütün halinde hareket etmesi için gayret ediyor. 2002 yılında Afrika Birliği adını alması ile birbiri ardına düzenlenen zirvelerinde kıtanın geleceği hakkında müşterek kararlar alınıyor. Eski sömürgecilerin kıtanın geleceği ile ilgili planları yerine bizzat bu birlik sorumluluk üstlenmekte ve bünyesindeki farklı komisyonları ile alınan kararların adım adım uygulanmasını takip ediyor.
Birleşmiş Milletler artık Afrika Birliği gibi son derece etkin 54 üyeli kıtasal bir güce rağmen kolay karar alamıyor. İslam İşbirliği Teşkilatı’nın 57 üye ülkesinden 27’sinin Afrika kıtasından olması da yine bu yapı içindeki etkinliğini ifade etmeye yeter.
Kıta içinde geçmişin askeri darbeleri yerine son 25 yılda ortaya çıkan terör örgütleri bir şekilde palazlanıp güçlendirildiler. İlk göründükleri bölgelerin çok dışına çıkarak eş-Şebab gibi artık Somali başta olmak üzere tüm Afrika Boynuzunda tam anlamıyla terör estiriliyor. El-Kaide ise Kuzey Afrika’daki etkinliğini Sahra bölgesine kaydırdı ve de isim değiştirerek bugünlerde DAEŞ adıyla Libya başta olmak üzere Nijerya’daki Boko Haram ile Batı Afrika bölgesinin zavallı Müslüman toplumlarına kan kusturuyorlar. Afrika’daki Müslüman ülkelerin kendi imkânları bu terör yapılarını yok etmeye yetmezse de kendilerine bunlarla bizzat mücadele etme azmini verdi.
7 Temmuz’da Ruanda’nın başkenti Kigali’de toplanacak Afrika Birliği zirvesi 2020’den itibaren geçerli olacak şekilde kıtanın tüm vatandaşlarının tek tip e-pasaport ile vizesiz 54 ülke arasında serbestçe dolaşım için gerekli adımları atacak. Diğer kıtalara yolculuk yapacaklar ise kendi milli pasaportlarını kullanacaklar. Afrika Merkez Bankası, Afrika Para Birliği gibi girişimler son on yıl içinde kıtada üzerinde en çok durulan konular arasında yer alıyor. Bundan böyle sadece dünyada üretilen her ürüne açık pazar olma konumundan çıkacak bir kıta ile karşılaşmamız zor değil ve kendisi üreten bir kıtayı görmek için uzun yıllar beklemeyeceğiz.
10 sene öncesine kadar bir elin parmaklarını bulmayan Ankara’daki Afrika diplomatik misyonu şimdilerde 30 ülkeyi geçmiş durumda. Aynı şekilde Türkiye’nin de kıtadaki temsilcilik sayısı 40’a yaklaştı. Kıtanın jeopolitiğinin farkına varıldığı her dönemde burada büyük gelişmelerin yaşandığı bir gerçektir.
Afrikalı entelektüeller artık sadece batılı bilim ve eğitim kurumlarına katkı sağlamıyor, kendi kıtalarına da ciddi derecede önem veriyorlar. Çok değil tüm kıtadaki üniversite sayısı 30/40 sene önce 50 kadar değilken bugün Nijerya, Cezayir, Fas, Sudan ve Güney Afrika gibi ülkelerin her birinde onlarca üniversite var. Okuma yazma bilme oranı hızlı bir şekilde artıyor. Dış ticaret hacmi artık milyarlarca doları buluyor ve ABD, Çin, Hindistan gibi ülkeler başta petrol olmak üzere kıtaya hammadde konusunda mahkûm duruma geldiler. Kıta semalarında uçan havayolu şirketlerinin sayısı her geçen gün artmakta ve bu ağlarda dolaşan Afrikalı iş adamları dünyanın her tarafına gidip kendi işlerini Avrupalı aracılara ihtiyaç kalmadan yürütebiliyorlar.