Jakartalı Müslümanların uyarı mesajı
Jalan Merdeka Bulvarı, Müslüman örgüt üyesi yüzbinlerce protestocu tarafından dolduruldu. Aralarında FPI İslamcı Savunma Cephesi ve Müslüman öğrenci teşkilatı HMI da var. Bu Jokowi’nin başkanlığı ve Endonezya yeni bir dönemin açıldığı anlamına geliyor. Bir tür uyarı mesaj. Açık olarak ise Ahok diye bilinen, Başkan Jokowi’nin ekibinden başkent valisi Basuki Tjahaja Purnama’ya bir saldırı. Asıl tehlikede olan ise başkanlık koltuğu.
Joko Widodo geçen yılı kendi partisinin (HDI-P) baskısından kurtulabilmek için yeni ittifaklar kurmak için harcadı. Partisi reformları yavaşlatıp, hükümete pek de saygın olmayan kişileri almaya zorladı, hükümetin yolsuzluğa karşı mücadelesi yavaşlarken, yolsuzluk ve kayırmacılıktan bıkan taraftarlarını dahi kaybetmesine de yol açtı. Hatta politik mentoru olan eski devlet başkanı Sukarno’nun kızı Megawati Sukarnoputry ile olan ilişkisi de sallantıda. Belki bunlar sayesinde Jokowi’nin muhalifleri yeniden kariyer peşine düşebilir. Bunlardan biri olan Susilo Bambang Yudhoyono 4 Kasım’daki protestoların arkasındaki isim olabilir. Ancak bu bir spekülasyondan ibaret. Jokowi, aynı haftanın Cuma gecesi Avusturalya’ya yapacağı ziyareti iptal ederek gece yarısı kameraların karşısına geçti ve politika aktörlerini sorumluğa davet etti. Gösterilerin Ahok’un gelecek Şubat ayında yapılacak valilik seçimlerinde zayıflatılması amacını taşıdığını söyledi. Bu koltuk tıpkı Jokowi gibi başkanlığa giden yolda önemli bir yer anlamına geliyor.
Miting öncesinde birkaç bin kişinin toplanacağı öngörülüyordu. Sonuç ise şaşırtıcıydı. Birkaç yüz bin kişi gayet düzenli şekilde sokaklarda yürüyordu. Sekiz saat boyunca benim de tanık olduğum bu gösteri, polis dağıtmaya karar verinceye kadar barışçıl şekilde sürdü. Asıl şiddet ise kuzey bölgelerinde, suç oranının yüksek olduğu yerlerde yaşandı. Ajan provokatörlerin kiralanmasının kolay olduğu bir yer veya polisin çok sayıda olmasının bile şiddet içeren bir reaksiyona neden olabileceği bir bölge burası. Aynı tip olaylara daha önce Ortadoğu ve Kuzey Afrika’da şahit olmuş birisiyim. Kahire’de olduğu gibi Mursi Temmuz 2013’te istifasını vermek zorunda kalmıştı: Başkanlık Sarayı önünde büyük bir kalabalık toplanmıştı ve barışçı bir gösteri düzenliyordu. Ancak saat akşam 20.00’de tam gösteri bitmek üzereyken, kötü niyetli bir grup adamın yakındaki bir mahalleden gelerek başlattığı olaylarda polisin müdahalesiyle 22 kişi hayatını kaybetti. Elbette bu nokta bazı medya organları tarafından hiçbir şekilde yansıtılmadı.
Endonezya’daki dini konu ise Batılı medyada, aralarında New York Times’ın da bulunduğu, bir gün sonra gündeme taşındı. Bu medya organları Ahok’un ilk Hıristiyan vali olduğunu, ki bu doğru, bu protestoların asıl sebebinin daha önce Kuran hakkında sarf ettiği sözleri olduğunu yazdı. Ahok bu sözleri nedeniyle özür dilemiş ve asıl amacının hakaret etmek olmadığını söylemişti. Asıl vurgu yaptığı ise dinin politik amaçla kullanılmasıydı.
Batılı medyada okumadığım şey ise Müslüman örgütlerin basit bir ortak akıl ve ortak değerlere saygı konusunda verdiği uzun mücadeleydi. Ramazanda alkol satışı konusu. Bu bazı radikallerin barları basması ve işyerlerinin haram suçlamasıyla karşı karşıya kalmasıyla alakalıydı. Hatta Endonezya’da üretilen bir biranın piyasaya çıkışı da daha kötü bir zaman bulamazdı. Adeta akıl yoksunluğu testi gibi. Halbuki Müslüman bir ülkede bir arada barışçı şekilde yaşamanın basit ilkelerine uymak o kadar zor mu? Bir tarafta dini konularla daha hassas davranma gereği, öbür tarafta ise Müslüman radikaller hakkında daha sıkı kontrol ihtiyacı bulunuyor.
Belki de bazı uluslararası odaklarda DAEŞ’ın Irak’ta çöküşü ve el-Bağdadi mahfillerinin Suriye’den sürülmesi yanlış anlaşılmaya yol açmış olabilir. Bunun sonucu olarak, Suudi Arabistan’ın güç kaybettiğini, Wahabi pakt ve Katar’ın MENA’daki muğlak rolünün artık sona erdiğini düşünenler, İslam dosyasını ‘çözülmüş’ olaylar dolabına kaldırabilir. Ancak bu yanlış olacaktır. Uluslararası güç merkezlerinin birçok ülke üzerinde uygulamaya çalıştıkları politika herkese uygun tek tip bakış açısına dayanan, orta sınıfın büyütülmesini, özgür ve demokratik emek piyasalarını öngören bu bakış açısı inanç ve din konusuna geldiğinde sorun yaratmakta ve kötü sonuçlar vermektedir. Özellikle Müslümanlarla olan ilişkisi bir hayli serttir.
Küreselleşmenin en büyük problemi, bir denge unsuru olarak yüksek ahlaklı bir politik elit gerektirmesi ve bunun da toplumun bir tür yansıması olmasıdır. Zygmunt Bauman’ın dediği gibi, sermayenin serbest dolaşımı için sınırların ortadan kaldırılması, malların yanı sıra bilgi, suç ve terörizmi de serbest bıraktı ancak ulusal egemenliğin temeli olan politik ve hukuki kurumlar ise asıl kırılgan noktayı oluşturuyordu. ABD bu modeli en iyi bilen ülke çünkü soğuk savaş zaferinin bir sonucu olarak ortaya çıktı ve tüm dünyada bunun promosyonunu yapıyor. Ancak ABD’de bile bazen işler ters gidebiliyor ve bedel ödeyen orta sınıf üyeleri Donald Trump’ı Beyaz Saray’a getirmeye karar verebiliyor.
Endonezya işte bu senaryonun tam ortasında bulunuyor çünkü Asya’da ve büyük bir Müslüman ülke. Güney Çin Denizi’ni çevreleyen şeride sahip ve ABD ile Çin bir çatışmaya yaklaşırken, bölgesel istikrar için iyi bir model oluşturuyor. Kasım başındaki protestolar, politik spekülasyonların ötesinde hükümete baskıcı bir güç kullanarak değil ama demokratik, meşru bir yolla çabuk aksiyon alarak Müslümanların sorunlarıyla ilgilenmesi gerektiği mesajını veriyor.