İslam dünyası için yeni bir altyapı bankası
Türkiye, Endonezya ve İslami Kalkınma Bankası (IDB), İslam dünyasına yönelik yeni bir İslami Altyapı Bankası’nın kurulacağını açıkladı. Daha önce Çin’in kurduğu Asya Altyapı Yatırım Bankası (AIIB) ve Latin Amerika’daki benzer inisiyatifler yakın zamanda bir moda oldu. Üstelik bunun için haklı gerekçeler de bulunuyor.
İslam dünyasının gelişmekte olan ekonomileri böylesi bir bankaya ihtiyaç duyduğu açık. Kim nereden bakarsa baksın gelişmekte olan İslami İşbirliği Örgütü (OIC) üyesi ülkelerin altyapı yatırım ihtiyaçları devasa bir nitelik taşıyor.
Altyapı yatırımlarını diğerlerinden ayıran bir dizi fark bulunmaktadır. Öncelikle nesiller boyu süren uzun vadeli faydaları vardır. Ciddi boyutta ekonomik etkileri vardır. Örneğin bir otoyol, iç bölgelerdeki kırsal çiftçi ve üreticileri piyasaya açıp, üretimin artırılması, fakirliğin azaltılması, sağlık hizmetlerine ulaşım ve işsizlik nedeniyle iç göçün azaltılmasında doğrudan etkili olabilir. Her ne kadar altyapı gelişmesinin faydaları açık olsa da bu yatırımın finansmanı özellikle fakir gelişmekte olan ülkeler için bir sorundur. Öncelikle bu yatırımlar ciddi miktarda finansman gerektirir. Baraj, otoyol, raylı ulaşım sistemleri, enerji santralları, limanlar gibi projelerin bedeli yüksektir. Bunun daha da kötüsü, bu yatırımların ön finansman ihtiyacının yüksek olmasıdır ve ilk sonuçlar alınmadan ya da satış geliri sağlanmadan tümünün yapılması gerekmektedir. Örneğin şehir için tren sistemleri için tüm yatırım daha ilk yolcu taşınmadan önce bitmek zorundadır. Yatırımın bir bölümünün ertelenmesi ya da gelirin öne çekilmesi mümkün olmadığı için bu tür altyapı yatırım projelerinde yatırım konusunda zorluklar yaşanmaktadır. Bu durum inşaat devam ederken daireleri satma olanağı olan gayrimenkul işinden ciddi şekilde farklıdır. Buradaki finansal zorluk çok daha düşüktür ve satılan birimlerden gelen parayla yeni inşaatlar finanse edilebilir.
Buna yatırım ile gelir sağlama arasındaki genellikle uzun süreci de ekleyince altyapı yatırımlarının zorluğu daha da görünür olacaktır. Altyapı finansmanının hükümet bütçeleri üzerinde yarattığı ciddi stres bir tesadüf değildir. Ancak ekonomik büyüme ve fakirliğin azaltılması, altyapı yatırımları olmadan mümkün değildir. Gelişmekte olan ülke hükümetlerinin bu tür altyapı yatırımlarını finanse etmek için dış kaynaklardan borç alması dışında fazlaca bir seçeneği yoktur. Bu tür borçlar da beraberinde ülkeler için bir dizi problemi beraberinde getirir. İlki, faiz bir katman sabit maliyetler ekler ve projenin başa baş gelme noktasını yükseltir. Sermaye yoğun olan bu tür yatırımlar doğası gereği yüksek sabit maliyetler ile bir dizi değişken maliyetler karmasından oluşur. Kurumsal finansmanda bu tür projelerin yüksek operasyonel kaldıracağı olduğu söylenir ve finansmanında finansal kaldıraçtan, yani borçtan kaçınılması gerekir. İkinci olarak ,yabancı finansman döviz riskine maruz kamayı getirir. Proje böylece hem yabancı faiz oranları ve hem de döviz kurlarına bağlı hale gelir. Hükümetin ikinci ve hatta üçüncü proje için yaptığı borçlanmada makroekonomik riskleri bir düşünün. Tüm ekonomi yüksek oranda kaldıraçlı hale gelmiştir ve tam bir kriz için ihtiyaç duyulan tek şey dış faizlerde bir artış ya da döviz kurlarındaki bir artıştır.
Yakın zamanda hükümetler altyapı için yeni fonlama modelleri geliştirmiştir. Bunlar arasında PPP’ler (Kamu-Özel Ortaklığı), YİD (Yap-İşlet-Devret) ve diğer varyantlardır. Bu düzenlemeler kapsamında özel kuruluşlar altyapıyı fonlama ve inşa etme karşılığında anlaşılan süre içinde gelirlerini elde etme hakkına sahip olur. Bu hükümet bütçeleri üzerindeki yükü alırken iki yeni problemin doğmasına da yol açar. İlki, borçtan tamamen kurtulmak mümkün olmamıştır, sadece başka bir kurum bunu üstlenmiştir ve toplum olarak makroekonomik riske maruz kalma durumu sürmektedir. İkinci olarak, özel sektör kar motivasyonuyla hareket ettiği için ve bu projeler doğası gereği monopolist olduğu için, özel şirketler mümkün olduğunca fazla kar etmeyi amaçlayacaktır. Hükümetler, hiçbir düzenlemenin özel şirket ortaklarını istedikleri gibi davranmaktan alıkoyamayacağını anlamıştır. Başarı hikayelerine rağmen PPP her derde deva bir ilaç olmadığı ortaya çıkmıştır.
Gelişmekte olan ülkelerin altyapılarını finanse edecek uluslar üstü bir kuruluş bu yönde atılmış kesinlikle olumlu bir adımdır. Ancak az borç veren ve tercihli faiz oranlarıyla bunu yapmanın gerçek bir değeri olmayacaktır. Dünyanın yeterince çok taraflı borç sağlayan kuruluşu vardır ve bunların yararı tartışmalıdır. Gündeme getirilen İslami Altyapı Bankası, İslami finansın risk paylaşım enstrümanlarından faydalanması fırsatı vardır. Önceki yazılarda bu tür enstrümanların nasıl çalıştığını anlatmıştık. Risk paylaşım enstrümanları, tıpkı mudaraba sukuku olduğu gibi hükümetlere altyapı yatırımlarını fonlamak için sermaye ihraç sağlamaya olanak verir. Şeriata uyumlu olmanın yanı sıra bu tür sukuk gelişmekte olan ülkelerin borç temelli yan etkilerden de kurtulmalarını sağlar.