İran’da kritik seçimlere doğru
İran’da haziran ayında yapılacak seçimler öncesinde, muhafazakar-reformcu çatışmasının nereye evrileceği merak konusu. Dini lider Hamaney 81 yaşında. Bu seçimde iş başına gelecek cumhurbaşkanı, Hamaney sonrası dönemin başat figürüne dönüşebilir, ülkedeki bütün dengeleri etkileyebilir.
İran için 2021 yılı diğerlerinden hayli farklı geçecek. Zira ülkede ilk kez dört seçim aynı güne denk gelmiş durumda...
-Cumhurbaşkanlığı seçimleri
-Parlamento ara seçimleri
-Yerel seçimler
-Uzmanlar Meclisi ara seçimleri
18 Haziran 2021 tarihi bu açıdan son derece önemli. Diğer seçimlerin önemi elbette inkar edilemez. Fakat bütün gözler cumhurbaşkanlığı seçimlerine dikilmiş durumda. Niçin derseniz?
Öncelikle muhafazakar-reformcu çatışmasının Ruhani sonrası nereye evrileceği gerçekten merak konusu. İki dönem cumhurbaşkanlığı makamında bulunan Ruhani’nin anayasa gereği yeniden seçilme şansı bulunmuyor. Peki, yerine kim gelecek? Yerine gelecek figür, dini lider Hamaney’in desteğini almış muhafazakar adayları alt edebilecek mi?
Daha önemlisi dini lider Hamaney 81 yaşında. Bu seçimde iş başına gelecek cumhurbaşkanı, şayet emr-i hak vaki olursa, Hamaney sonrası dönemin başat figürüne dönüşebilir, ülkedeki bütün dengeleri etkileyebilir. O yüzden gerek muhafazakar gerekse reformcu kanatta, seçimi kim kazanırsa hem şahsı hem de temsil ettiği cenah açısından hamle üstünlüğünü eline geçirmiş olacak.
Halk niçin oy vermeye gitmiyor?
Peki, İran halkı için bu seçimler ne derece ehemmiyet arz ediyor?
Resmi açıklama ne şekilde yapılır bilinmez ama genel beklenti, bu seçimlerin devrim sonrası yapılan cumhurbaşkanlığı seçimleri arasında belki de en düşük katılıma sahip olabileceği yönünde. Şu ana dek yapılan 12 seçimde en düşük katılım oranı 11 Haziran 1993 tarihli olana ait. O seçimde Rafsancani ikinci kez seçilmişti ama 1989 yılında aldığı yüzde 54.59’luk oy oranını koruyamamış, yüzde 50.66 ile tam 4 puanlık bir kayıp yaşamıştı.
Katılım oranının düşük olacağına dair en somut örnek, geçen yıl yapılan parlamento seçimleri olarak gösterilebilir. Devrim sonrası en düşük katılımlı parlamento seçimleri olarak tarihe geçen 2020 seçimlerinde, 58 milyon seçmenden sadece 24.5 milyonu sandığa gitti. Katılım oranı yüzde 42.5 civarında gerçekleşti.
2020 seçimlerine dair birkaç önemli notu paylaşmak gerekirse;
-Yüzde 26 ile ülkenin başkenti ve aynı zamanda en büyük şehri Tahran en düşük katılımı gösterdi.
-En yüksek katılım ise yüzde 71 ile ülkenin güney batısında yer alan, daha ziyade Lur etnik kökene sahip Kohgiluye ve Buyer Ahmed eyaletinde gerçekleşti. Burası, 15.504 kilometre karelik yüz ölçümü ve 1 milyonun altındaki nüfusuyla ülkenin en küçük eyaletlerinden biri.
-Bir önceki dönemde parlamentoda yer alan vekillerin yüzde 80’i yeni parlamentoda yer almazken bunların bir kısmı yeniden aday olmadı, 80’i aşkın isim ise kısaca Nigehban olarak bilinen (Şura-yi Nigahban-i Kanun-i Esasi / Anayasayı Koruma Konseyi) tarafından veto edildi.
-Nigehban, aday olmak için başvuran 12 bin kişiden yüzde 60’ını doğrudan eledi.
Rejimin meşruiyet arayışı
Düşük katılımın rejim nezdinde sıkıntılı bir durum olduğu biliniyor. 24 Şubat 1980 tarihli ilk cumhurbaşkanlığı seçimlerinden itibaren dış dünyaya karşı bunu bir meşruiyet konusu haline getiren Tahran yönetiminin meseleye sımsıkı asıldığını söylemek mümkün. Nitekim dini lider Hamaney’in hemen her seçim öncesinde vatandaşları oy vermeye çağırması bunun en somut göstergesi.
Rejim bu konuda ne kadar çaba gösterirse göstersin, İran siyasetinde ciddi yapısal sorunlar mevcut. Bu da halkın sisteme olan güvenini her geçen gün biraz daha eksiltiyor. Kendi iradesinin sandığa düzgün bir şekilde yansımadığını bilen halk, ekonomik ambargo şeklinde günlük hayata olumsuz yansıyan dış politika yanlışlarını ve ülke içinde yolsuzluğa teşne çarpık yapıyı sandığa gitmeyerek bir nevi cezalandırmış oluyor.
Ruhani bile hoşnut değil
Nitekim Cumhurbaşkanı Ruhani bile gider ayak mevcut sistemi eleştirdi ve siyasetin vatandaşı temsil noktasında yetersiz kaldığını itiraf etmek durumunda kaldı. 21 Aralık 2020’de “Anayasa ve Vatandaşlık Hakları” konulu bir konferansta konuşma yapan Ruhani, “Halk kime oy vereceğini bilmiyor” dedi ve ekledi: “Yönetim ve anayasa sistemimiz parti üzerine kurgulanmadı. Bazı sorunlarımız var. Söz konusu alanlarda yeniden düşünmeliyiz. Partili sistemlerde ülke sorunları ele alınıyor. Parti görüşleri öne sürülüyor, eleştiriliyor, tartışılıyor. Bu şekilde daha verimli oluyor.”
Şimdi diyeceksiniz ki, İran’da hiç parti yok mu? Elbette var. İran İçişleri Bakan Yardımcısı Cemal Orf’un 20 Eylül 2019’da IRNA Haber Ajansı’na yaptığı açıklamaya bakılırsa, ülkede resmi olarak 110 siyasi parti mevcut. İşin aslı, 250 parti faaliyet izni almış fakat bunlardan sadece 110’u genel kurullarını düzenli yapıp faaliyet gösteriyormuş.
Evet, siyasi parti var ama seçimlere giremiyorlar. Partili olsun, olmasın, her aday seçimlere şahsen, bağımsız olarak başvuru yapmak durumunda. Herhangi bir partinin adayı olarak başvurmak imkansız. Dolayısıyla parlamentoda parti siyaseti yapmak veya siyasi bir parti namına grup kurmak söz konusu bile değil.
Nigehban: Sistemin bel kemiği
Partilerin uzak tutulduğu karar mekanizmasına bir de Nigehban vetosu eklendiğinde, parlamentonun sistem içerisindeki ağırlığı ister istemez tartışma konusu oluyor. Üstelik Nigehban’ın parlamento üzerindeki yetkisi sadece parlamento adaylarını belirlemek; dilediğini içeri alıp, dilediğini veto etmekle sınırlı değil. İran anayasasının 94. maddesi gereği, parlamentodan çıkan her karar, doğrudan Nigehban’ın onayına sunulmak zorunda. Nigehban, bu kararın Şii-Caferi görüşü esas alan dini anlayışa ve rejimin aradığı şartlara uygun olup olmadığını kontrol etmekle yükümlü. Nigehban’dan onay çıkmadıkça parlamentodan çıkan herhangi bir kararın uygulanma şansı bulunmuyor.
Peki, Nigehban’ın ipi kimin elinde?
6’sı doğrudan Hamaney tarafından atanan ve dini hükümleri iyi bilen fakih, diğer 6’sı Yargı Erki tarafından aday gösterilip parlamento tarafından onaylanan hukukçulardan olmak üzere toplamda 12 üyeden oluşan Nigehban, doğrudan dini liderin kontrolünde bir kurum olarak görülebilir. İran anayasısının 91. maddesine göre üyelerin görev süresi 6 yıl olarak belirlenmiş durumda.
Nigehban’ın parlamento ve kanunlar üzerindeki denetim gücünü ifade etmiştik. Sadece parlamentoyu değil, bütün yönetim sistemini dini lider namına belirleyen bir kurum olduğu tespitini yapalım ki, devlet mekanizması içerisindeki gerçek yeri ve konumu tam olarak ortaya çıkabilsin. Nigehban’ın yapılmış bir seçimi iptal etmekten tutun, cumhurbaşkanı adaylarını veto etmeye değin çok geniş yetkileri mevcut. Nigehban teşekkül etmedikçe parlamentonun meşruiyeti de söz konusu değil.
Nigehban’ın kudretine örnek vermek gerekirse: Nisan 1993’te parlamento Nigehban’ın seçimlere katılacak adayları belirleme yetkisini elinden almak için seçim kanununda değişiklik yapmaya kalkıştı, Mayıs 2003’te ise cumhurbaşkanının yetkilerini artırma girişiminde bulundu. Fakat her iki girişim de Nigehban’ın sert duvarına çarpıp başarısızlığa uğradı. 2001 yılında ise parlamento, Nigehban’ın görev süresi dolan hukukçu üyelerinin yerine Yargı Erki tarafından önerilen aşırı muhafazakar adayları onaylamadı, yerlerine daha ılımlı adayların gösterilmesini istedi. Bunun üzerine Nigehban masaya yumruğunu vurdu ve o sırada ikinci kez cumhurbaşkanı seçilen Hatemi’nin yemin törenine kurum olarak katılmayacağını, dolayısıyla göreve gelmesini engelleyeceğini açıkladı. Bunun üzerine parlamento geri adım atmak zorunda kaldı.
Ahmedinejad rüzgarı eser mi?
Cumhurbaşkanlığı seçimleri için adaylık süreci resmen 11 Mayıs’ta başlayıp 15 Mayıs’ta sona erecek olsa da şimdiden adaylığını açıklayan isimler mevcut. Eski Savunma Bakanı Hüseyin Dehkan, Ahmedinejad döneminde Eğitim - Öğretim Bakanlığını üstlenen Hamid Rıza Hacıbabayi, Devrim Muhafızları’na bağlı Hatemul Enbiya İmar Karargahı komutanı Said Muhammed ve 2016-2019 yılları arasında Parlamento Başkan Yardımcılığı yapsa da 2020 milletvekili seçimlerinde Nigehban tarafından veto edilen Ali Mutahhari bunlardan bazıları.
2017 seçimlerinde Ruhani’ye rakip olarak çıkıp kaybeden Yargı Erki Başkanı İbrahim Reisi, şimdiki Parlamento Başkanı Muhammed Bakır Kalibaf ile eski başkan Ali Laricani gibi isimlerin de adaylıklarını ilan etmeleri bekleniyor.
Mevcut adaylara bakıldığında muhafazakar kesimin bu seçimde şansı biraz daha yüksek görünüyor. Nigehban faktörünü ve seçimlere düşük katılımı da eklersek manzara bu minvalde. Dünün mağlubu Reisi bu kez kazanabilir. Laricani ile yine veto yemezse Mutahhari, reformcular adına Ruhani’den miras kalan koltuğu kaptırmamak için mücadele verecekler. Her iki cenahtan bıkan halkın ortadaki bir isme, mesela Hüseyin Dehkan’a yönelmesi mümkün. Devrim Muhafızları’nın eski hava kuvvetleri komutanı Dehkan, son olarak dini lider Hamaney’in askeri danışmanlığını yürütüyor. Hatemi, Ahmedinejad ve Ruhani yönetimlerinde görev yapması onu tercih edilebilir bir aday haline getiriyor.
Peki, bu seçimde Ahmedinejad rüzgarı esecek mi? 2017’de Nigehban’dan veto yiyen Ahmedinejad’ın dini lider Hamaney ile arası düzelmedikçe bu ihtimal pek mümkün görünmüyor. Geçtiğimiz Şubat ayında Hamaney’in dünürü, oğlu Mücteba’nın kayınpederi Gulam Ali Haddad Adil’in “Ahmedinejad aday olamayacak. Bir önceki seçimde de olamamıştı. Şimdi 4 yıl geçti ve durum daha da kötüleşti. Adaylığı hangi sebeplerle veto edildiyse bu kez bu sebepler daha da arttı” şeklindeki sözleri bunun bir işareti sayılabilir.
Kadın adayın şansı var mı?
Nigehban sözcüsü Abbas Ali Kethüdayi, 10 Ekim 2020’de bir açıklama yapmış ve mevcut yasalarda kadınların cumhurbaşkanlığına adaylığına herhangi bir engelin bulunmadığını söylemişti. Fakat eski Cumhurbaşkanı Haşimi Rafsancani’nin kızı Faize Haşimi aynı fikirde değil. 15 Mart’ta Şark gazetesine yaptığı açıklamada hem muhafazakar, hem de reformcu kesime ağır eleştiriler yönelten Haşimi, son olarak Müstakil gazetesine yaptığı açıklamada şöyle diyor:
“Üniversitede 100 öğrenciye ders vermeme dahi tahammül etmediler. Bir cumhurbaşkanı adayı olarak Nigehban karşısında vaziyetimin ne olacağı çok açık. Ama kadınların seçimlerde aday olabilmesine inandığım için gerekirse bu işi sembolik olarak yapacağım.”