İletişim Salgını: FOMO
Elimizden düşürmediğimiz sosyal medya uygulamaları, alt yapılarında derin bir psikoloji barındırıyorlar. Beğenilmenin hiç bu kadar rakamla ölçülmediği zamanları yaşıyoruz. Sonu olmayan içerik havuzunda parmağımızı saatlerce oynatmamıza rağmen sanki sadece dakikalar geçirmiş gibi keyif alıyoruz. Telefonumuzdan uzak kaldığımızda ise acaba sosyal medyada ne oluyor hissiyatı içimizi kemiriyor. Acaba son postumuza kimler yorum yaptı? Hikayelerimizi kimler beğendi veya Trend Topic’de neler var? İşte bu güncellemeyi kaçırma duygusuna FOMO (Fear of Missing Out) diyoruz. Sosyal medya platformlarını yapanların bu uygulamaları bir salgın hâline dönüştürürken üzerine inşa ettikleri duygularımız da tam olarak bu... İnsanların güncellemeleri kaçırmak istememesi bu uygulamaların trafiğini oluşturuyor.
Beklenmedik dönüşüm
Bolca evde kaldığımız Kovid-19 pandemi sürecinde, “Acaba bir şey kaçırıyor muyum?” düşüncesine kapılmadan herkesin aynı şartlarda olduğu fikrinin huzurunu yaşadık. Dış etkilerden uzak bir dönem yaşayıp, daha çok içimize döndük. Ancak bu pek de uzun sürmedi. Eve kapandığımızda sosyal medyada geçirdiğimiz sürelerin artışı ve iletişim stratejilerinin dönüşümü yeni bir salgına işaret ediyordu: FOMO.
Reklam ve pazarlama dünya üzerinde yaşanan dönüşümü hızlıca fark etti, evet artık evdeydik; ancak sanki dışarıda erişemediğimiz ve asla da hızına yetişemeyeceğimiz bir dünya akıyor gibiydi. Neredeyse bağımlılık hâline gelen sosyal medya alışkanlıklarımızın, “Ya gelişmeleri kaçırıyorsam?” korkusuyla bütünleştiği temel an tam da burasıydı.
Telaş stratejisi
Aslında bu durum için ortaya çıkan FOMO kavramının veya acele etmenin, dikkatin hızla azalmasının ve geride kalıyor hissiyatımızın giderek kaygılara dönüşüyor olmasının da temel sebebi; gündelik hayatın iletişiminden reklam ve pazarlamaya kadar olan geniş aralığın hızla bahsettiğim duygular üzerine yeniden inşa edilmesinden kaynaklanıyor.
Duygu trafiği
Reklam ve pazarlama alışkanlıklarında temel bir kırılma yaşanıyor. Acele et, Bu yeniliği ilk sen dene, Geride kalma... Sloganların arkasına gizlenen fikir, sizlere sözün başında belirttiğim, duyguların harekete geçirilme biçiminin teorileşmesidir. Buna duygu trafiği diyebiliriz. Telaşın, acelenin ve yetişilmesi güç bir hızın peşi sıra oluşturulan trafik.
Meşhur Çalınan Dikkat kitabının yazarı Johann Hari, bu durumu net bir şekilde reklam ve pazarlama faaliyetleri üzerinden göstermişti. Bu hızlanma bize kutlanacak bir şey olarak sunuluyor genellikle diyordu Hari, ilk BlackBerry’nin reklam sloganı, “Yapılmaya değerse daha hızlı yapmaya değer idi.” Google çalışanları arasında şirketin gayriresmi parolası da: “Hızlı olmayan hapı yutar.”*
Sosyal medyanın yapılanışı, bir Ar- Ge faaliyeti olarak ürün geliştirme, habercilik anlayışının geldiği son dakikacılık, birkaç dakika önce kahkaha atarken karşımıza çıkan yeni video ile hüzne kapılmamız gibi süreçlerin tümü telaşsız bir soru için bize fırsat sunabilir: Hız ile telaşı; heyecan ile kaygıyı ayıran nedir?
Bir miktarı bir miktar geçmek
Bilinir ki ilaç ile zehri birbirinden ayıran dozudur. O hâlde bir miktarı bir miktar geçerken telefon ekranına yansıyan yüzümüzün aldığı hâlden tüketim alışkanlıklarımıza, geç kalma hissiyatımızdan vaktin kıymetini tekrar gözden geçirmeye kadar pek çok seçeneği yeniden ele almak gerekebilir. Bu durumda, hız ile telaşı; heyecan ile kaygıyı ayıran da bir miktarı bir miktar geçmektir dersek yanılıyor olmayız.
* Johann Hari, Çalınan Dikkat, Neden Odaklanamıyoruz?, İstanbul, Metis Yayınları, 2022.