İklim kriziyle mücadelede emisyon ticaret sistemi ve karbon vergisi
8 milyara yaklaşan nüfusu ile küremiz, büyük bir iklim kriziyle karşı karşıya. Yakın zamana kadar sıklıkla iklim değişikliği olarak ifade edilen bu olgudan artık kriz diye söz edilmesinin hepimizce malum sebepleri var.
Bu krizin nedeni olan küresel ısınma; temelde sanayileşme ile başlayan kontrolsüz üretimin bir sonucudur. Her geçen gün artan üretim ve tüketimin, kömür, petrol ve doğalgaz gibi fosil enerji kaynaklarına dayanması ile atmosfere salınan sera gazları ciddi olarak artmıştır. Bunun yanında, refahı artıralım derken başta ormanlar olmak üzere doğal kaynakların onda hakkı olan gelecek nesiller düşünülmeden tüketilmesi ve tahrip edilmesi de diğer önemli sebeplerden birisidir.
Şimdi kendi ellerimizle ürettiğimiz bu krize çözüm arıyoruz. Bu arayışların uluslararası zemini Birleşmiş Milletler (BM) çatısı altında düzenlenen İklim Değişimi Konferanslarıdır. 2015 yılında 21. si düzenlenen konferansta Paris Anlaşması imzaya açılmıştı. Anlaşma ile 2050’ye kadar karbon emisyonlarının sıfırlanması, küresel sıcaklığın en az 2 oC azaltılması ve fosil yakıt kullanımının tamamen kaldırılması hedefleniyor. Anlaşmaya bugüne kadar Türkiye’nin de aralarında bulunduğu 195 ülke imza atmış durumda. Anlaşma ile ülkeler kendi parametresine göre sera gazı emisyonu azaltımı taahhüdünde bulunmuştur.
Geçtiğimiz 31 Ekim’de İskoçya’nın Glasgow şehrinde düzenlenen son Konferans (COP26) ise küresel ısınmanın 1.5 oC’de tutulması ve üye ülkelerin hedeflerinin/ taahhütlerinin gözden geçirmesi kararıyla sonuçlandı.
Hedefe ulaşmada öne çıkan mali araçlar
Korbon emisyonu ile mücadelede bazı enstrümanlar öne çıkmış ve yaygınlık kazanmıştır. Piyasa temelli olan bu politika enstrümanların başlıcaları; karbon vergileri, Emisyon Ticaret Sistemi (ETS), Gönüllü Karbon Piyasası (Karbon Denkleştirme ve Kredileri), Temiz Kalkınma Mekanizması (CDM) ve Uluslararası Havacılık İçin Karbon Denkleştirme ve Azaltım Programı (CORSIA)’dır. Tüm bu enstrümanların çalışma prensibi temelde “karbon fiyatlandırması” ve “kirleten öder” ilkelerine dayanıyor.
Bu sistemler, karbonun fiyatlanarak piyasa mekanizması kurallarına göre kirletenden parasal bir çıkış sağlayacak ve temiz enerji üreten/temiz enerji ile üretim yapan piyasa aktörlerinin maliyetlerini azaltacak şeklinde çalışıyor.
Birbirinin tamamlayıcısı nitelikte olan Emisyon Ticaret Sistemi (ETS) ve karbon vergilerine daha yakında bakalım. Karbon ticaret sisteminde devletlerin belirledikleri karbon emisyonu üst limitini aşan işletmeler bu limitin altında karbon salınımı yapanlara sertifika karşılığı bir ödeme yapmaktadırlar. Bu mekanizma ile karbon tonu başına bir fiyat belirlenmektedir. Sonuçta yaptığı üretim ile çevreyi kirletenler ilave bir maliyete katlanmakta, orta ve uzun vadede temiz enerjiye dayalı üretim modeline adım atmaya zorlanmaktadır.
Karbon piyasasında belirlenen fiyat üzerinden emisyon izinleri (sertifikaları) alınıp satılabilmektedir.
Karbon vergisi ise ETS’den farklı olarak devletin karbona bir bedel ve alt limit belirlemesine dayalı bir tüketim vergisi çeşididir. Bu vergi ile üretim/tüketimlerinde fosil yakıtları kullandıkları için atmosfere daha fazla sera gazı salınımı yapanların bu şekilde çevreye verdikleri negatif dışsallığın (sosyal maliyetin) bir anlamda tazminat olarak devlete ödenmesi amaçlanmaktadır.
KDV, ÖTV gibi dolaylı vergiler grubuna dahil olan bu vergi, iklim krizi ile mücadelede etkin bir araç olarak devletler tarafından her geçen gün daha fazla benimseniyor. Karbon vergisi, 2019 yılı itibariyle 13 ülkede aktif bir şekilde uygulanmakta, 12 ülkede ise uygulamaya geçirme çalışmaları devam etmektedir. Devletlerin karbon vergilerinden elde ettikleri gelirleri anlaşmalar ile taahhüt ettikleri sera gazı emisyon azaltımı hedeflerinin gerçekleşmesi için harcamaları beklenmektedir.
Ülkeler, iklim krizinin çözülmesi hedefine ulaşmada yukarıda sözünü ettiğimiz enstrümanları kullanarak kendilerine uygun bir sistem geliştirmeye çalışıyorlar. Bu konuda Türkiye’deki çalışmalara değinmeden önce en büyük ticaret partnerimiz olan AB’de son zamanlarda bu konuda atılan ve bizi de yakından ilgilendiren önemli adımlara kısaca bakalım.
AB’de karbonla mücadele ve sınırda karbon vergisi
AB, Yeşil Mutabakat (EU Green Deal) eylem planı ile iklim krizine yönelik önemli adımlar atıyor. Bu kapsamda 2030’a kadar emisyonunu 1990 yılı seviyelerine kıyasla yüzde 55 oranında azaltmayı hedefliyor. 2050 için ise net sıfır emisyon hedefini yasalaştırmayı düşünüyor. Bu hedefler doğrultusunda bir kısmı vergisel bir kısmı vergi dışı piyasa mekanizmaları hayata geçiriliyor.
Bunlar; plastik vergisi, enerji vergileme direktifi (havacılık, denizcilik ve balıkçılık ağırlıklı), sınırda karbon düzenleme mekanizması (CBMA) ve emisyon ticaret sistemi (ETS)’dir.
Bu mekanizmalardan sınırda karbon düzenleme vergisi, AB’ye yaptığımız ihracatın toplam ihracattaki payının 2021 yılında yüzde 41,3 olduğunu göz önüne aldığımızda üzerinde dikkatle üzerinde durulması gereken bir konudur.
Sınırda karbon vergisi nedir?
AB, karbon salınımını belirlediği hedefler doğrultusunda azaltmak için bir yol haritası oluşturdu. Bu kapsamda sera gazı salınımı yüksek sektörlerini belirleyerek bu sektörlere yönelik düzenlemeler, iyileştirmeler ve yatırımlar yapıyor. Birlik, üye ülkelerdeki üreticilere yönelik bu düzenlemeleri yaparken onların rekabet gücünün düşmesini de engellemek adına (karbon kaçağı adı veriliyor) Sınırda Karbon Vergisi Mekanizmasını yürürlüğe koydu. Bu mekanizma ile AB ülkelerine karbon fiyatlandırma sistemi olmayan ülkelerden yapılacak yüksek karbon ayak izine sahip malların ihracatına vergi getiriliyor. Bir çeşit ithalat vergisi olan bu düzenleme ile AB’ne ithal edilen belirli ürünler için karbon emisyonuna göre (karbon ayak izi) vergi alınması söz konusudur. Mekanizmanın hem kapsam hem de zaman açısından kademeli hayata geçirilmesi planlanıyor. 2023 yılında önce bir raporlama sistemi olarak uygulanmaya alınacak mekanizma 2026’da mali olarak da aktif olacak. Kapsamda ise öncelikle demir, çelik, çimento, gübre, alüminyum ve elektrik gibi karbon emisyonu yüksek belirli mallar olacaktır. Düzenleme hayata geçtiğinde AB’ye ihracat yapan şirketler; CBMA sertifikaları alabilecekleri sisteme kayıt olacaklar ve salınan €/ton CO2 olarak ifade edilen AB ETS tahsisatlarının haftalık ortalama ihale fiyatına bağlı olarak belirlenen fiyata göre ödeme yapacaklar. Ancak Türkiye, kendi karbon fiyatlandırma sistemini ve karbon vergisi gibi önlemlerini hayata geçirmesi halinde bu düzenlemeden etkilenmeyecek.
Türkiye'de ETS ve karbon vergisi çalışmaları
Türkiye iklim kriziyle mücadelede kullanılacak mali araçlar konusunda uzun süredir çalışmalar yapıyor. Bu kapsamda 2013 yılından bugüne Karbon Piyasalarına Hazırlık Ortaklığı Projesi (PMR) yürütülüyor. Yine bu çerçevede AB Yeşil Mutabakatı ile uyumlu Emisyon Ticaret Sistemi (ETS) üzerinde çalışılıyor. Tüm bu çalışmalar Paris Anlaşmasının 7 Ekim 2021 tarihinde Cumhurbaşkanı Kararı ile onaylanmasıyla hız kazandı. Yakın bir zamanda Emisyon Ticaret Sistemi’nin uygulama takviminin açıklanacağı ifade ediliyor.
Karbon vergisi de Türkiye’nin bu mücadelede etkili mali araçlarından birisi olarak önümüzdeki günlerde gündeme gelebilecektir. Karbon vergisinden elde edilecek gelirler düşük karbonlu alanlara, teşvik olarak aktarılarak emisyon salınımı azaltımı hedeflerine katkı sağlanabilir. Bu verginin mükellefi “kirleten öder” yaklaşımı ile kirletenler olacaktır. Verginin, karbon emisyonu yüksek sektörler açısından daha yüksek belirlenmesi etkinliğini artıracaktır. Özellikle iklim krizi ile mücadelede geniş kesimi oluşturan hane halkının farkındalık ve uyumunu artırmaya yönelik olarak katı atıkların kullanımını da sisteme bir şekilde dahil etmek yerinde olacaktır.
Türkiye’nin iklim krizi ile mücadelesinde devletin ETS, karbon vergileri ve diğer mali araçları hayata geçirmesi yanında özel sektörün de bu konuda daha aktif bir rol oynamasına ihtiyaç var.
Şirketler düzeyinde özellikle karbon salınımı yüksek firmaların ileride ilave maliyetlerle karşılaşmamak için yenilenebilir enerji yatırımlarını planlamaları bu yönde teknik destek ve alternatif finansman imkanlarını araştırmaları önemlidir. Bu tarz firmaların bu konulara şimdiden bütçe ayırmaları ve sera gazı salınımlarını azaltıcı enerji verimli uygulamalara yönelmeleri son derece yerinde olacaktır. Ülkemizin önde gelen bazı sanayi kuruluşlarının üretim konularıyla ilgili karbon ayak izi hesaplama ve nötrleme stratejilerini çalıştıkları biliniyor. Yine bu kapsamda bazı büyük sanayi şirketlerinin Zımni Karbon Fiyat Modeli uygulamaya başlamışlardır.
Diğer taraftan, Gönüllü Karbon Ticareti kapsamında yenilenebilir enerji ile üretim yapan işletmelerin uluslararası standartlara (Gold, VCS, VER+, ISO 14064) göre sertifikasyon süreçlerini tamamlayarak geçtiğimiz yıl 150 milyar dolar seviyesini aşmış olan bu pazardan gelir elde etme imkanı bulabileceklerini de belirtelim.