Hıristiyanlık inancına bağlı olmayan bir Papa
Papa Francis, aşı fikrine açık destek vererek, özgür irade kavramına dayalı Hıristiyan düşüncesinin temellerini reddetmiş oldu. İnsanları aşı olmaya zorlayan Vatikan, aşı yaptırmanın inançlı kimseler için ahlaki bir sorumluluk olduğunu söyleyerek konuyu daha ileri bir boyuta taşıdı. “Haç çılgınlığı” 2 bin yılı aşkın bir süredir her zaman özgür irade “ideolojisini” sembolize ederken, Papa Francis, aşırı laik tutumuyla bunu tamamen yerle bir etti. Katolik kilisesi için anahtar olan bu kavramı şöyle açıklayalım: Katolik inancına göre, Tanrı Hıristiyanları iyi ve kötü arasında seçim yapabilmeleri için özgür kılmıştır. O kadar özgür ki, gelenekte Hıristiyanlar Tanrı’nın sözünü reddetmiş ve İsa’yı çarmıha germişlerdi. Onlara göre, Tanrı inananları doğrudan iyi kılmaktansa, bir seçim iradesine sahip olmalarını istedi. Bu inanıştan yola çıkarak, Batı demokrasisinin anlatısının üzerine inşa edildiği birçok kilit nokta üretilmiştir.
Gerçek adı Jorge Mario Bergoglio olan Papa, ve hatta İtalya Başbakanı Mario Draghi ve İtalya Cumhurbaşkanı Sergio Mattarella bile, belki de kendilerini Tanrı’nın üstünde gördükleri için birkaç ay içinde bu kavramı tersine çevirdiler. Kendilerince neyin “iyi” olduğunu biliyor ve insanları bu iyinin peşinden gitmeye zorlamak istiyorlar. Kısacası Batı medeniyetinin önemli bir köşe taşı birkaç ay içinde paramparça oldu. Peki neden Papa Katolik mezhebinin çerçevesini büyük ölçüde değiştirdi? Neden Büyük Sıfırlama’nın aktörlerini koruyor ve destekliyor gibi görünüyor? Onu güce ve güçlülerle ilişkiye ısındıran Cizvit kökenlerine bir bakalım. Cizvitler, 1550’de kurulduktan on yıl sonra, başta Protestan reformcular olmak üzere çoğunlukla düşmanlarından gelen komplo teorilerine ilham kaynağı oldular. Temel olarak, muhaliflerinde korku ateşleyen hem dini hem de laik güçlerdi. Ama şimdi farklı bir şey oldu. Papa’nın tavsiyesine yanıt olarak, iş dünyası ve kamu sektörü liderleri Vatikan ile şu ana kadar demokrasiyi ve özgürlükleri yok eden bir projenin arkasındaki dostane isim olan, Kapsayıcı Kapitalizm Konseyi adında bir ortaklık kurdu.
Resmi amaç, gezegenin ve sakinlerinin ekonomik ve çevresel ihtiyaçlarını karşılamaktır. Görünürdeki iddia bu olsa da, işin bir de görünmeyen tarafı var. Kasım 2020’de Papa ile tanışan ekonomi devlerinin listesine bir bakalım. Listenin başında önce başarılı bir şirket avukatı, sonra başarılı bir girişimci olan Amerika doğumlu Lynn Forester de Rothschild var (Soyadı, kocası İngiliz finansör Sir Evelyn Robert de Rothschild’den geliyor). Listede ayrıca Merck, Johnson& Johnson, Visa, BP ve Mastercard dahil olmak üzere pek çok şirketin CEO’su da bulunuyor.
Bu süper zenginler kulübünün KOBİ’leri, küçük işletmeleri, işçi haklarını, maaşları ve yüz milyonlarca insanın geleceğini yok ederken “fakirlerin çığlığına” kulak verme iradesi oldukça garip. Zira gerçekten hiç kimse umurlarında değil. Bunu medyadan finans yatırımcılarına kadar kapitalizmin tüm gücünü kullanarak, insanları televizyon vasıtasıyla kandırarak, ve borç üzerinden şantaj yoluyla yapıyorlar. Şimdi de virüs tedavisini kullanarak insanların özgürce yaşama iradesini kısıtlamak için hükümetler üzerinde güç uyguluyorlar. Yoksulları o denli seviyorlar ki, dünyayı başka yoksul insanlarla doldurmak istiyorlar. Küresel kapitalizmin bu en üst basamağı Bergoglio’yu da hipnotize etmiş olmalı.
Gözü doymaz kapitalizm yeni bir durum olmamakla birlikte, bir papanın onlara inanıyor olması gerçeği şok edici bir durum. Bilim dünyası toplu aşılamanın etkinliği, güvenliği ve faydasından emin değilken, rahiplerin aşı yaptırmayan kişilerin kilisedeki ayinlere katılmalarını yasaklamalarına ve Papa’nın aşının ahlaki sorumluluk olduğu yönündeki çağrılarına sık sık tanıklık ediyoruz. Sonuçta Hıristiyanlıktaki özgür irade kavramı terk edilmiş ve Katolik kilisesi içinde modernistler/laikler ve gelenekçiler arasında büyük bir çatlak ortaya çıkmış oldu. Bu noktadan hareketle, Bergoglio’nun Hristiyanlık inancına bağlı bir papa olmadığı ve Katolik kilisesini dini bağlamının dışına çıkarabileceği söylenebilir.